İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, uzun süredir şiddet dilini “din içinden” kuruyor. Son olarak Afyon’da Büyük Zaferin 100. Yılı’nı “toplu açılışla” kutlarken askerin, polisin operasyona Ayetel Kürsi okuyarak çıktığını söyleyerek, “Biz sizin gibi LGBT çocuğu değiliz, biz Ayetel Kürsilerin çocuğuyuz. Bu milleti tanımıyorlar diye kükredi. Türkçe’nin “delikanlı söylemini” bilenler LGBT çocuğu- o. çocuğu çağrışımını fark etmişlerdir.

Soylu’nun sözleri alışık olunan düzeyiyle ilgili diyerek geçiştirilmemeli. Onun için LGBT bir takıntı değil, amacı için çok güçlü bir sembol. Bakan, LGBT’yi kafirlikle eşleştirirken, “Laik Cumhuriyet’in” olması gereken güvenlik güçlerini “din adına savaşanlar”, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı ise “cihat” olarak hafızalara kazımaya çalışıyor.

Aynı konuşmada hedef olarak gösterdiği 2023 seçimleri için, iktidarın nasıl bir strateji uygulayacağını kanıtlıyor.

***

Arjantin’ de faşist cunta döneminde devlet eliyle yürütülen “kirli savaş” ı araştıran F. Graziano, Cunta’nın şiddetini radikal Hristiyan söylemi ile meşrulaştırdığını ve toplumu bu din savaşının seyircileri/ edilgen gözlemcileri haline getirdiğini yazar. Graziano, Cunta’nın, iktidarın kendi “hakkı” olduğunu gerekçelendirirken, “dini anlamlandırma sistemini” sürekli çarpıttığını gösterir. Cunta, en canavarca şiddet eylemleri dahil baskı ve zulüm politikalarını her zaman din adına yapılan, dini korumak için yapılmak zorunda kalınan eylemler olarak tanımlamaya uğraşır.

Yeni bir strateji değil elbet. Öteden beri PKK’lilerin “sünnetsiz, Ermeni” olduklarına dair “gizli gerçekler!” pompalanırdı topluma. Ama orada, tarihsel “Türklük düşmanı Ermeni” mitolojisi, “Kürtler aslında gizli Ermenilerdir” propagandası milliyetçiliği körüklemek için kullanılırdı. Karşıda da etnik kimliği önceleyerek silahla savaşan bir grup vardı.

***

Soylu’nun yaptığı Ermen-Kürt’ten öte bir strateji. RTE de Yunanistan’a heyheylenirken Türklüğü değil Müslümanlığı öne çıkarıyor. Graziano, dönemin Buenos Aires Eyalet Valisi General İberico Manuel’in işkence, kaybedilme ve yargısız infazları savunurken “Önce tüm yıkıcıları, sonra işbirlikçilerini, sonra sempatizanlarını, sonra kayıtsızları ve son olarak da ürkekleri öldüreceğiz” dediğini aktarır. Vali, uyguladıkları şiddetin meşruiyetini Hristiyan ve Aztek mitolojisinin kefaret- kurban inançlarına dayandırmaktaymış.

Bu ilişkilendirmenin en somut örneği sanatçı Gülşen’e uygulanan cezalandırma pratiği. Önce Sezen Aksu’ da antrenmanı yapıldı, sonra Gülşen’ de pratiğe döküldü. Gülşen, hukukçuların “Ceza Hukuku’nda yeri yok” dedikleri bir suçtan bir gecede tutuklandı, ardından da ev hapsine alındı. Suç olup olmadığı bile belli olmayan sözleri nedeniyle CEZALANDIRILDI. Uygulanan cezanın görece kısa ve hafif olması kimseyi yanıltmasın. Zaten Gülşen’ e ceza hafif demek aslında ucuz kurtuldun demek olur.

Gülşen’e uygulanan ceza sadece sözleriyle ilgili değil elbette. Kendi hayatını kendi kuran, kişisel özgürlüğünü ve ifade özgürlüğünü koruyan bir kadın, cezalandırılmış oldu. Dini hassasiyetler adına! Gülşen, güya dince sapıklık olarak tanımlanan LGBT bayrağı ile de sahneye çıkmıştı. LGBT’lilerin din dışı olmadığını, katledilmelerinin vacip olmadığını söyleyen onlarca din uzmanı, ilahiyatçı var. LGBT’nin hastalık olmadığını, kimsenin özendirilerek LGBT yapılamayacağını kanıtlarıyla anlatan bilimciler var ama Soylu’ya ne gam!

***

Soylu, “LGBT eşittir kafir”, “Bizi LGBT yapamayacaklar” ve “Gülşen gibi açık saçık giyinen, İmam Hatiplilere sapık diyen bir kadını cezalandırdık, çünkü biz Ayetel Kursilerin çocuğuyuz” diye bağırırken, öyle işkembeyi kübradan sallamıyor.

Ama ama diye kıvırıp, Gülşen de dini hassasiyetlere dokunmuş gerçekten ama tutuklanmadan da yargılanabilirdi diyenler ise iktidarın ekmeğine yağ sürüyorlar. Onların sayesinde Gülşen’in cezalandırılması toplumun gözünde “işte bak bir şey yapmış, üstelik dine karşı saygısızlık etmiş” yargısını güçlendirmeye yarıyor. Meşhur faşizmin zulmüne her uğrayana, “demek ki bir şey yapmış olmalı” seyirciliğine çağırıyor halkı.

Gülşen’e uygulanan cezalandırma, önümüzdeki dönemi “seyirci” olarak izlemek isteyenlere bir ipucu veriyor. Belki en sona en ürkekleriniz kalacak ama, seyrederseniz sizi de bulacaklar! Tabii “samimi dindarları”, “mütedeyyinleri” de.