Fotoğraf Dergisi’nin Ekim-Kasım sayısında Sayın Gültekin Çizgen benim geçen yıl çıkan “Fotoğraf İdeolojisi- Algıda Gerçeğin Bozulumu” adlı kitabım üzerine

Fotoğraf Dergisi’nin Ekim-Kasım sayısında Sayın Gültekin Çizgen benim geçen yıl çıkan “Fotoğraf İdeolojisi- Algıda Gerçeğin Bozulumu” adlı kitabım üzerine kaleme aldığı yazıya cevaben bir yazı yazmak istedim. Eğer farklı düşüncelerin dile gelmesinden ve tartışılmasından rahatsızlık duymazsanız yazımı dergide yayınlamanız ricasında bulundum.

Öncelikle Gültekin Çizgen’e kitabıma değer verip okuduğu ve okumakla kalmayıp değerlendirme yazısı yazdığı için teşekkür ederim.

Emeğe önem vermek benim de üzerinde hassasiyetle durduğum bir konudur. Bu kitabın yazımı ve diğer çalışmalarım için verdiğim emeğe saygı olgun bir davranıştır. İmroz üzerine yaptığım sosyal belgesel çalışmamı, Aze’nin İzi adlı romanımı ve son olarak da Fotoğraf İdeolojisi kitabımı okuduğunuz ve çalışmalarımı takip ettiğiniz biri olduğunuz için tekrar teşekkür ederim. Ben de sizin çalışmalarınızı yakinen takip ediyorum. “Gençlere dikkat etmek, ilgi göstermek elzemdir,” cümlenizle elliye ramak kalmış biri olarak size borcumu çay ısmarlayarak ödeyebilir miyim bilemiyorum!

Ülkemizde “Her şeyi Batı üzerinden düşünme” genel hastalığından bahsediyorsunuz ve bunun üzerinden kitabı eleştiriyorsunuz. İster sanat disiplinlerinde olsun ister pozitif bilimlerde olsun buna siyaset de dâhil böyle bir genellemeye takılan kişiler vardır, doğrudur. Kitabın ileri sürdüğü temel düşünce üzerinde bir şeyler yazmamışsınız. Fikir ileri sürmemişsiniz. Ben kısaca değinmek isterim, çünkü yararlanılan kaynaklar hakkındaki eleştirinize yanıt olacağını düşünüyorum. Kitabın temel meselesi; günümüz egemen ideolojinin/neo-liberal politikaların pseudo özgürlük nidaları, ‘gerçeği’ yok sayarak hipergerçekliğin yerini aldığı iddiası ve dolayısıyla kavramların içinin boşaltılmasıyla yeni bir kültür oluşturma gayretlerini eleştirmek üzere kuruludur. Üstelik bunu da görüntü toplumu yaratarak yapılmaktadır. En başta televizyon, sonra reklam panoları, sinema ve fotoğrafı yoğunlukla kullanılır. Amacım ‘görsel ideolojiyi’ fotoğrafın görsel dili üzerinden anlatmak. İktidar görüntünün yapı taşı olan fotoğrafı ve fotoğrafın dilini nasıl manüple eder? Kitabın alt isminden anlaşılacağı üzere ‘gerçeğin bozulumu’nu sağlayarak insanların dolayısıyla toplumların algı mekanizmalarını nasıl etkiler? Bu düşüncelerden yola çıkmak bile Batı egemen ideolojinin eleştirisidir.

Şimdi, sizin ileri sürdüğünüze geri dönersem; kitapta yer alan kavramların anlamlarını yazabilmem için (hak verirsiniz ki kitap benim yazımım ve dolayısıyla benim dünya görüşümü yansıtması kadar doğal bir şey olamaz) yararlanacağım kaynaklar genellikle Diyalektik Materyalizm düşüncesi üzerine yazılanlardır. Kitapta kullandığım kavram ve olguların (gerçek, gerçeklik, nesnel-öznel gerçeklik, tarihsel gerçeklik, oryantalizm, özdeşleşme-katarsis, imge, imaj, yabancılaşma vb. gibi) farklı tanımları, farklı dünya görüşünü yansıtır. O zaman bu kişilerle kuramsal temelde tartışırız. Bundan daha doğal bir şey de olamaz. Bunlar üzerine bir şeyler yazmamışsınız. Katılıp katılmadığınızı bilmiyorum. Yani bilginizi beyan etmemişsiniz.

Yerli kaynakça kullanmama eleştirinize gelince dönüp kitaba yeniden baktım. İşte size yararlandığım bu coğrafyadan üretilen kaynakların yazarlarının isimleri; Afsad Sempozyum Kitapları, Mehmet Ergüven, Serkan Dora, Özcan Yurdalan, Ahu Antmen, Seçil Büker, Rifat Şahiner, İfsak Sinema ve Fotoğraf Dergileri, Orhan Hançerlioğlu, Serpil Sancar Üşür, Fikret Başkaya, Ali Artun, Birsel Matara, Ali Peşken, Murat Kayıkçı, Beyhan Özdemir, Hasan Bülent Kahraman, Umut Hepvar.

Bu isimleri saydıktan sonra, sanırım bu topraklardan yararlanmadığım yanılgınız, fotoğrafın dışında farklı disiplinde yazan kişilerden de yararlandığımdan olsa gerek. Bu kadar kişinin ismini saydıktan sonra sorabilir miyim? Yanılıyor muyum? Acaba kaynak olarak yararlandığım kişiler arasında sizin isminiz yok diye mi alındınız? “Kitabı elime alır almaz ilk kaynakçalara baktım,” demezdiniz yoksa!

Kitap ile ilgili fikirsel temelde tek eleştiriniz Cindy Sherman ve Sherrie Levine gibi çağdaş sanatçıları örnek almam üzerine. Buna hipergerçekçiliğin temsilcisi fotoğrafçı Gottfried Helnwein’ı da ben katarsam  –okuduğunuzu söylediğinize göre- bana da geriye üçünü de eleştirdiğim bölümleri gözden kaçırdığınızı söylemek kalır. Sayfa 138 de sorduğum soru ve yanıtını, yine sayfa 150 de soru ve yanıtı, bu sanatçıların eleştirisi ve son olarak sayfa 154 deki Baudrillard Eleştirisi başlıklı yazı, sayfa 174 de Levine eleştirisi, Batının egemen ideolojisinin ve kültürünün eleştirisi değil de nedir? Baş sayfalardaki Fukuyama’nın ‘tarihin sonu’ saptamasına eleştirim de cabası. (Sayfa 24)

Sayın Gültekin Çizgen, herhangi bir düşünceyi yazı haline getirirken kâğıt kalemden daha fazlası gerektiğini söylüyorsunuz. Siz de kalem tutan, fikirlerini toplumla paylaşan birisiniz. İyi bilirsiniz ki yazan kişi okumadan yazamaz. Bilgi önemlidir. Doğrudur. Hepimize yarar. Ama unutmayın ki size de lazımdır. Eleştirileriniz için tekrar teşekkür ediyorum. Fikirsel paylaşımlar, konuşmalar ve tartışmalar saygı ve eşitlik çerçevesinde devam ederse mutlu olurum. Sevgiyle kalın.

(Bu yazıyı küçük farklılıklarla Gültekin Çizgen’e bir ay önce gönderdim ve aynı dergide yayınlaması ricasında bulundum. Derginin Aralık sayısında yayınlama nezaketi gösterilmemesi üzerine kendi köşemde yayınlıyorum. Küçük farklılıklara gelince (genç, bilgi gerektirir gibi) nazik olmayan üsten üslubunu önceleri önemsemedim ancak mektubun yayınlanmaması üzerine dikkate aldım. Sayın Çizgen’i yadırgadım.  Fark budur.

YENİ YILIN UMUTLARA YELKEN AÇMASI DİLEĞİYLE.