Ay vururken geceye, acının içinden süzülüp gelen, ağlıyordu geri

Ay vururken geceye, acının içinden süzülüp gelen, ağlıyordu geri dönmek istercesine. Nenesinin adını verdiler. Gümüş bebek dediler. Altı yaşında göç kervanına katıldı. Birkaç günün sonunda vardılar toprak yollu mahalleye. Briketlerin üst üste yığılışı, aralarına sürülen sıva, giderek yükselen duvarları izledi. Sonra, yıkım ekiplerinin karşısına dikilen anasının eteğini ağlayarak çekiştirdi. Yerle bir olan duvarın altında kaldı çocuk umutları. Sağlam kalan briketler toplandı, yeniden denendi, yeniden yıkıldı barınakları. Unutuldukları nda, tek oda sığınaklarında iç kıpırtıları ve korkuyla yaşamaya koyuldular. Tozlu mahallelerden geçip, yarım terliğiyle su kuyrukları na girdi. Sıra kavgalarını şaşkınlıkla büyüyen gözbebekleriyle seyretti. Kırılıp, dökülmeleri, derme çatma birleşmeleri, ağlamayı, gürültüyü, öfkeyi iyi öğrendi de gülemedi bir türlü gönlünce. Uyur uyanık gecelerde ay ışığını seyre dalardı, yarı açık gözlerle. Annesine yardım eder, kardeşlerine bakardı, gün boyu. Yemek pişirmeyi onikisinde öğrendi. Evlerinin önünden geçip giden siyah önlüklü erkek çocukları buruk iç çekişlerle izlerdi. Mahalle pazarıydı tek gezme yeri, kalabalık içinden zorlanarak yürürdü. Eve yorgun dönüşlerinde, kapı önünde içilen çayın sıcaklığıyla dinlenirdi bedenleri. Komşu teyzelerin dedikodularıyla kirlenirdi kulakları, duymak istemezdi. Babasının annesine vurduğu tokatların sesi çınlardı yüreğinde, yüzüne gelenlerden kaçamazdı. Bitişik evdeki oğlanın göz süzmelerinden rahatsı z olurdu. Kaçamak bakışlar gönderirdi beğendiğine ama o bir türlü görmezdi. Onu istemeye geldiklerinde büyüdüğünü anladı. Hali vakti yerinde olana verildiğinde, onaltısındaydı. Doğarken olduğu gibi fikri sorulmadı. Yazlık sinemanın bahçesinde halay çekilirken, içinde kaybolduğu gelinlikle sağa sola bakındı. Olanları anlamaya çalışmadı. Sorgulamadı. Sadece ağladı. Gürültülü kalabalığın içinden geçip, yüreğine çöreklenen koyu sis eşliğinde vardı kocasının evine. Ay tanıklık etmek istemedi gördüklerine, sakladı yüzünü bulutların gerisine.

HÜZÜNLE BULUŞMA
Su gibi akıp giden birkaç ayın sonunda, dört duvar arasına örgülendi yaşamı. Kanaviçe örtülerle süsledi odasını. Duvara oval bir ayna astı gümüş yaldızlı. Söz yaraları değdiğinde kulaklarına, kaçıp saklanmak istedi uzak kuytularda. Sözler dayağa döküldü, yüzüne, bedenine, tüm derinliklerine yansıdı acının dalgaları. Giderek artan şiddete, moraran yüze, halkalanmış gözlere tanıklık etmesin diye, kırdı duvardaki aynayı. Hamile olduğunu, bebeğini düşürdüğünde anladı. Kan gölüne dönen yataktan sürüklenerek, mahallenin ebesine götürüldü. Kendine geldiğinde, içi boşalmıştı. Bir daha hiç hamile kalamayacaktı. Bir yıldız kaydı gökyüzünde, hüzün bulaştı ayın parlak yüzüne. Kısırdı, doğuramazdı, o halde katlanmalıydı kumaya. İsyanın sessiz çırpınışlarıyla örselendi ruhu, bedeni, tüm benliğ i. Duygularını gömüp kör kuyulara, genç kumasını gelin etti teliyle duvağıyla. Odası ndan çıkarıldı. Kaynanasının ayakucuna serilen yer yatağında yatmaya başladı. Yeni gelenin iç yakan haykırışları yankılandı duvarlarda, çok geçmeden. Acıdı, destek olmak istedi küçük bedene. Dayağın şiddetini çekip kendi bedenine, dişlerinin dökülmesini izledi üstüne. Sabah uyanıp baba ocağına gitti ilk kez, umutla! Babası yüzüne bakmadı "erinin vurduğu yerde gül biter" dedi. Kendi elleriyle kızını bıraktı dikenlerin içine. Dönüşünde acıtan güller kondu her bir yerine. Gözlerinden dökülen yaşları n arasından yükselen aya baktı. Düşünce diliyle ona ölmek istediğini haykırdı. Yemek yiyemedi, su içemedi, yaraları sızlıyordu ağzını açtığında. Sürüklenerek, çekmeceleri açtı, yün çilelerini eline aldı. Ölgün lambanın ışığında, çileleri söktü. Bebek hırkası ördü bir gecede. Yeni gelinin kapısının önüne koydu hırkayı. Sonra, sabahın ayazında yola koyuldu. Bilmediği birçok sokaktan geçti. Kalabalık caddeye değdiğinde adımları, gün ağarıyordu. Tenine değen rüzgârın esintisi gibi süzülüp geçti kaldırımlardan. Başını hiç kaldırmadı yerden. Başka bir dünyada olmalıydı. Yirmisinde ilk kararını almıştı. Bu duygunun büyüsüne kapıldı. Korna sesiydi en son duyduğu. Gümüş rengi bir arabanın farları takıldı göz bebeklerine, dolunay misali. Yaralı bedeni toprakla buluştuğunda, ay ağlıyordu yıldızların arasında.