Devrimcinin ortaya koyduğu fiil, esasen, emeğine dayanan sınıf adına savunduğu temel özgürlüklerden ifade özgürlüğüne başvurmasının ve düşüncelerini belirli bir insan topluluğuyla paylaşmasının bir örneğidir

Gündelik yaşam ve siyasal mücadele

Önder Kulak - Dr., Felsefe

Gündelik yaşam kavramı, çoğu zaman sanıldığının aksine, içeriğinin belirlenmesi pek de kolay olmayan bir kavramdır. Kavramsallaştırmanın bireysel olanı mı yoksa toplumsal olanı mı içerdiği, boş zamanı mı yoksa çalışma zamanını mı kapsadığı gibi soruların yanıtları, kavramın doğru anlaşılabilmesi bakımından önemlidir. Burada ise gündelik yaşam, bireysel ve toplumsal oluşun iç içe geçtiği, hem bireyin çalışma zamanını hem de boş zamanını kapsayan, öznenin kendisini saran ilişkiler ağındaki ilk temas noktaları birleşimi olarak nitelenebilir1 Bu noktaların akış halindeki zaman kullanımında olağan, eşdeyişle kendini yineleyen ya da daha önce bulunanlarla denkliğini koruyan kısımlardan oluşması beklenir. Aksi kısımlar ise, gündelikliğin dışına çıkılan etkinlik hallerini teşkil ederler.

Kapitalizm bünyesinde gündelik yaşam, birey için çoğunlukla belirli bir olumsuz rutinin sürdürülmesi anlamına gelir. Böylece gündelik olan bir temrine dönüşerek birey nezdindeki cazibesini yitirir. Buna bir tepki olarak birey, olabildiğince gündelik hallerin dışına çıkmayı deneyerek kendisini daha iyi hissetmeye çalışabilir. Ancak hemen her gün sergilenen rutinden kaçabilmek hiç de kolay değildir. Öyle ki rutin adeta bir zorunluluklar zincirinden meydana gelmektedir. Gündelik olanın dışında kalan etkinlik hallerinin ise, alternatif çabalar dışında, rutini tamamlamanın ötesine geçtiklerine pek rastlanmaz.

Rutin, devrimcinin halkla olan diyalogunda zaman zaman aksaklıklara neden olan bir etkendir. Devrimci, bireyin rutinini sorgulamasını, eleştirmesini ve böylece gündelik yaşamını mümkün olduğunca yeniden örgütlemesini, çağrısı yapılan toplumsal etkinliklere katılarak daha sık gündelik olandan ayrılmasını ve hatta söz konusu etkinlikleri gündelikliliğe dahil etmesini önerir. Önerinin ne ölçüde karşılık bulacağı, elbette, bireye, koşullara ve devrimcinin verdiği uğraşa göre değişiklik gösterebilir. Bu noktada gündelik ajitasyon ise, diyalog yürüten devrimcinin çabasını güçlendiren bir kaldıraç olarak değerlendirilebilir.

Ajitasyon
Ajitasyon, siyasi bir oluşuma ait belirli düşünce toplamlarından edinilmiş özütün, sözlü ya da yazılı bir biçim ve ilgi çekici bir formülasyon altında kalabalıklara aktarılması, ulaştırılması çabasına dair fiillerin tümünü kapsar. Birlikte bir bütün sağladığı propagandadan, yani düşüncelerin kalabalıkların karşısına kapsamlı bütünlükler olarak çıkarıldığı ve zihinleri daha ayrıntılı şekillendirme amacı güden siyasi çalışmadan farklı olarak, bireyin bilinç akışına bir kıvılcım çakma telaşı içerir.2 Bu noktada gündelik ajitasyon, “suskunluk anları”nı tutuşturabilecek bir potansiyele sahiptir. Lenin de Ne Yapmalı? isimli metninde sözü edilen bu potansiyele dikkat çekmektedir.

Lenin işçinin mücadele yararına ikna edilebilmesi için egemen sınıflara dair bir fikre sahip olması, “onların zayıf ve güçlü yönlerini bilmesi”, “her sınıf ve katmanın kendi bencil emellerini ve gerçek ‘iç yüzünü’ gizlemek için kullandığı beylik lafları ve bütün safsataları bilmesi, hangi kurum ve hangi yasaların hangi çıkarları ve nasıl ifade ettiğini bilmesi” gerektiğini düşünür.3 Bunun “ancak yaşamın içinden canlı gözlemlerle ve verili anda etrafımızda olup biten, herkesin kendince üzerine konuştuğu ya da en azından fısıldadığı, belirli olaylarda, belirli rakamlarda, belirli mahkeme kararlarında vb. vb. ifadesini bulan her şeyi sıcağı sıcağına işleyen teşhirler aracılığıyla” kazandırılabileceğini belirtir.4

Lenin, ortaya koyulan “canlı ve sarsıcı” teşhirlerin “enerjik politik bir ajitasyon”u kendiliğinden doğuracağını ifade eder.5

Ajitasyonun, kitlenin harekete geçirilmesinde çağrılardan daha etkili olacağını savunur. Kaldı ki suçüstü mahiyetindeki teşhirler, her zaman ve her yerde yapılarak, fiili bir çağrı ortaya koyarlar. Hatta Lenin’e göre, yerinde hamleler yapılabilirse, her biri “öyle bir etki yaratır ki, sonrasında, kitlelere ilk çağırıyı aslında kimin yaptığını ve şu veya bu eylem planını vb. aslında kimin önerdiğini saptamak olanaksız olur.”6 Başka bir deyişle ajitasyon, etkisi itibarıyla küçük ya da büyük bir “yangın” başlatabilme potansiyeline sahiptir.

Rutinde gedikler açılması
Bahsi geçen ajitasyon formunun kalabalıklar arasında vuku bulması beklenir. Bu gibi örneklerde devrimci, birey ve rutini arasına girerek, bireyin dikkatini çeker ve olağan akışı bozar. Böylece bireyin kendisini dinlemesi ve ona dikkatini vermesi için bir zaman aralığı edinir. Burada bireyin bilmesini istediği düşünceleri en iyi biçimde sunması ve kendini kabul ettirmesi beklenir.

Devrimcinin ortaya koyduğu fiil, esasen, emeğine dayanan sınıf adına savunduğu temel özgürlüklerden ifade özgürlüğüne başvurmasının ve düşüncelerini belirli bir insan topluluğuyla paylaşmasının bir örneğidir – bu anlamda meşruiyetini hem ilkeden hem de nicelikten almaktadır. Bu paylaşım sonucunda en azından bir kısım bireyin sunulan düşüncelere ilgi göstermesini ve mümkünse aktarılan düşünceleri daha çok insanın sesli biçimde ifade etmesini amaçlar.

gundelik-yasam-ve-siyasal-mucadele-522846-1.
Gündelik olanda gedikler açılması, beraberinde pek çok kazanım sunabilir. Bunlardan ilki kalabalıklar içinde, aktarılan fikre yakın olan kimselerin aidiyet duygularını pekiştirmektir. Öyle ki söz konusu bireyler bir başlarına olmadıklarını anlar, kendilerini yakın hissettikleri düşünce ve eylemlere olan bağlılıklarını sağlamlaştırırlar. Bu durum hayati bir öneme sahiptir.

Tarihsel örnekler gözetildiğinde, akla pek çok gündelik ajitasyon örneği gelebilir. Mesela olağan akışında devam eden sıradan bir uzam ve zamanda, bir sıra gereği birden fazla kimsenin ortak bir fikri, diyelim ki sansür karşıtlığını belirli bir görsel kurgu, söz gelimi ortak bir aksesuar eşliğinde, önceden belirlenen bir formülasyon uyarınca kalabalıklara aktarması ve ardından bir müzik parçasını mırıldanması bunlardan biri olarak düşünülebilir – olası her örneğin verili koşullara ve daha önemlisi devrimcinin yaratıcılığına bağlı olduğunun altı çizilebilir burada kuşkusuz.

Bahsedilen örneğin Brezilya’dan Şili’ye ve Arjantin’e, Latin Amerika cuntalarına karşı sıkça kullanılan, katılım bakımından görece olumlu çabalardan biri olduğu söylenebilir. Baskının en ağır olduğu zamanlarda icra edilen bu örnek, suskunluk anlarında cesaret aşılayıcı bir araç olarak kullanılmış, cunta günlerinde direnci diri tutan bir koşul ortaya koymuştur…

Bu ve farklı biçimler altındaki örneklerin başarılı olmalarındaki başlıca ölçünün, aktarılan fikrin mümkün olduğunca yaygınlaşması olduğu düşünülebilir. Karşılaşılan başarılı ve başarısız tarihsel örneklere bakıldığında, bunun en iyi şekilde olabilmesini sağlayan iki koşuldan bahsedilebilir. Bunlardan biri yalınlıktır, çünkü kısa bir zaman aralığında yalınlık içermeyen bir fikrin zihinlerde kalıcı olması kolay olmayabilir. Diğeri, ortaya koyulan çaba dahilinde yerine göre dinleyicilerin, yerine göre okuyucuların, fiile dilediklerinde katılımlarını sağlayabilen, örneğin müzik parçaları gibi kimi imkanlar yaratmaktır. Bu iki koşulun birlikteliği, başarılı bir çabanın oluşması bakımından elzem gözükmektedir.

Kimi kazanımlar
Gündelik olanda gedikler açılması, beraberinde pek çok kazanım sunabilir. Bunlardan ilki kalabalıklar içinde, aktarılan fikre yakın olan kimselerin aidiyet duygularını pekiştirmektir. Öyle ki söz konusu bireyler bir başlarına olmadıklarını anlar, kendilerini yakın hissettikleri düşünce ve eylemlere olan bağlılıklarını sağlamlaştırırlar. Bu durum hayati bir öneme sahiptir. Çünkü söz konusu kesim devrimcinin güç aldığı, başka bir ifadeyle, sırtını dayadığı bir toplam teşkil eder.
Bir diğer kazanım ise ortaya koyulan fikrin kimi insanlar nezdinde oluşturduğu meraktır. Bu merak, fikre dair dahasını öğrenmek isteminde bulunan kimseler için bir itki oluşturur. Böylece belirli bir sayıda insan, ilk defa fikir üzerinde düşünmeye ve işaret edilen meseleler hakkında sorgulamaya yönelebilir. Bunun sonucu zihinlere ekilen tohumların yerleşmesi, çatlaması, büyümesi ve yeni zihinlere yeni tohumlar olarak yönelmesidir.

Bu iki kazanımla ilişkili olarak, gündelik yaşamın yeniden düzenlenmesi için ortaya değerli bir olanak çıkar. Sergilenen çabaların biçim ve içerik bakımından meşruiyeti, nicelik bakımından artışı ve sürekliliği, rutindeki gediklerin artmasını ve bir noktadan sonra artık bireyin gündelik yaşamının bir parçası olmasını mümkün kılar. Bu noktada bir örnek düşünülebilir. Mesela en kalabalık caddelerde ABD’nin Vietnam Savaşı’na karşı rozet gibi belirgin aksesuarlar takan kimselerin, caddeden geçen insanların onlara aşina olmalarıyla diyaloga girmeleri, bu kimselerin bir yürüyüş mesafesi kadar bireylere emperyalist savaşı anlatma çabaları, bir dönem ABD’deki gündelik yaşamın bir parçası haline gelmiş ve savaş karşıtı mücadelenin bir bileşenini oluşturmuştur.

Bu gibi örnekler sayesinde bireyler, gerek gündelik gerek ötesinde, yaşamlarına dair alternatif seçeneklerle karşılaşırlar. Karşılaştıkları bu seçeneklere ne ölçüde yönelecekleri ise yekûn siyasal mücadelenin gidişatına bağlıdır. Diğer yandan buradaki çaba, bazen bir üniversite kampüsünde “Comandante Che Guevara”, bazen bir inşaat sahasında “Uğurlama” eşliğinde, bir kıvılcım misali tutuşturabileceği zemini kollamaktadır her daim.

1 Bu nokta Lefebvre’nin gündelik yaşama dair sorgulamalarıyla açılabilir. Örneğin bkz. Henri Lefebvre, Gündelik Hayatın Eleştirisi I, çev. Işık Ergüden, İstanbul: Sel Yayınları, 2012, ss. 34-48.

2 Bir bütün olarak Marksist propaganda ve ajitasyon anlayışına dair bir çalışma için bkz. “On the Role of Agitation and Propaganda”, Revolution, cilt 3, sayı 15, Aralık 1978.

3 Vladimir İlyiç Lenin, Ne Yapmalı?, çev. Arif Berberoğlu, İstanbul: Evrensel Basım, 2011, s. 90.

4 A.g.e., s. 90.

5 A.g.e., s. 91.

6 A.g.e., s. 91.