Bugün iktidarın en sıkıştığı konunun ekonomi, geçim sıkıntısı gibi konular olduğu, kendi seçmen/kitle tabanı tarafından bile bu konularda eleştirildiği bir gerçek. Muhalefetin buraya yapması gereken yığınağın önemini de tartışan yok. Ancak bu gerçekten hareketle uzun yıllardır iktidarın dinci, baskıcı uygulamaları, temel hak ve özgürlükler konusundaki pervasız saldırılarını “gerçek gündemi değiştiriyorlar” ya da “zevzeklik” olarak değerlendiren bir muhalefet biçimi türedi.

***

Bu “suya sabuna dokunmayalım” muhalefeti, ideolojik gücünü “yüzde 50’yi aşmak için o taraftan oy almamız lazım” tezinden ve muhafazakâr seçmene dönük anket çalışmalarından alıyor. “İçki” kelimesi bir kesimi ürkütür mü, tabanlarını konsolide eder mi, gibi sorular tepedeki bazı siyasi tasarımcıların, iletişim ajanslarının kafasını meşgul ediyor. Yüzde 50’yi aşmak gereksinimi ve karşı taraf konsolide olmasın tezi, “cepte” gördükleri kesimin yani demokratik, çağdaş, modern kesimin alanını daraltıyor. Onları sandıktan uzaklaştırıyor, ülkesinden umudunu kestiriyor. Kişisel hak ve özgürlükler günden güne tırpanlanıyor. 3-5 sene sonra gelecek seçimler için kaybedilen her 5 yıl içinde adalet sistemi tarumar ediliyor, gündelik yaşamdaki dinselleşme artıyor. En kötüsü de toplumun dokusu bozuluyor, sosyolojik bir dönüşüm gerçekleşiyor. Yukarıdan aşağı üretilen faşizan söylemlere sert ve örgütlü bir tepki gelmedikçe toplum yasakları kanıksıyor, gündelik yaşamda çağdaş değerler marjinalleşiyor, şeytanlaşıyor.

***

Bu gidişle cepte bir yüzde 50 bulamazsanız, hatta üzerinde siyaset yapacak bir zemin bile bulamazsınız. Ülkede her okul imam hatipleşirken ses çıkarmazsanız, üniversitede gençler harem selamlık ayrılırken susarsanız, keyfi yasaklara gık demiyorsanız, milyonların derdiyle dertlenmiyorsanız, gün gelip size siyaset hakkı tanımadıklarında yanınızda sizi savunacak dinamik bir kitle de bulamazsınız.

***

Kimilerinin söylediği gibi laiklik talebi kalburüstü kesimlerin keyfi bir talebi değildir. Ya da birkaç Twitter fenomenin “çok radikal görüneyim de şeklim olsun” dürtüsüyle “devlet solculuğu” falan da değildir. Aksine laiklik talebi devlet el değiştirmişken eskiye dönmeyi değil yeniyi kurmayı hedefleyen devrimci bir taleptir. Laiklik talebi işçi sınıfının, emekçilerin mücadelesinin bir talebidir. Çünkü dinsel, mezhepsel söylemler sınıf mücadelesinin üstünü örtüp zengin patronla yoksul bir emekçiyi aynı “dini dava” uğruna birleştirir, işçi sınıfını böler. Dinsel söylemin siyasetin dışına çıkarılması sınıf siyasetinin önünü açmak için kritik önemdedir. Üstelik dinsel baskı yalıda oturana, Dubai’de içene, filanca yerde kumar oynayana dokunmuyor. Anadolu’da mezhepçi baskılara uymak istemeyen köylülere, bir maaş geçinen ama kitap okuyan, tiyatroya giden emekliye, hem çalışıp hem okuyan kendini geliştirmek isteyen öğrenciye dokunuyor.

***

Montrö’yü ABD’ye açmaya çalışırlar “aman gündemi değiştiriyorlar”, içkiyi yasaklarlar “aman gündemi değiştiriyorlar”, İstanbul sözleşmesi kaldırılır “gündemi değiştiriyorlar”, okullar teker teker imam hatipleşir müfredatlar değişir, “gündemi değiştiriyorlar”, hilafet isterler “ gündem” cumhuriyeti yıkmak isterler “gündem” … Nedir kardeşim sizin esas gündeminiz? Söyleyin biz de bilelim. Böyle giderse halkın gündemine de giremeyeceksiniz.

Kimsenin kuşkusu olmasın, bu ülkenin milyonları kendi gündemini kendi belirleyecektir. Tüm emekçilerin yarınki 1 Mayıs bayramını kutlarım.