Ahmet Güneştekin ile yolum bir televizyon kanalı için haftalık olarak çektiği “Güneşin İzinde” programının Diyarbakır güneşinin hikâyesini çekmek üzere Diyarbakır’a geldiği tarihlerde kesişmişti. Daha önce de kendisi ile gıyabında tanışıyordum. Ama yüzyüze görüşmemiz telefon muhabbetimiz üzerinden “Güneşin İzinden” programı vesilesiyle oldu. Ahmet, Mezopotamya ve Anadolu coğrafyasını bir derviş gibi gezip dolaşıyor efsane ve hikâye avcılığı yapıyordu.

Diyarbakır güneşi ile buluşması da benim kendisine aktardığım bir “Kırklar Hikâyesi” olan don’undan sıyrılıp insanlaşan ve insan suretinde tarihi kadimden zeyl Dicle nehri kıyısında şehrin sorunlarını paylaşan ve çözüm arayan görünür hali bir kedi olan ama meşveret meclisinin bir üyesi olanların hikâyesi üzerine olmuştu. Dört gün boyunca şehri birlikte dolanmıştık. Sonunda Dîyarbekir hikâyesi olan Güneşin İzinde vücut bulmuştu.

Üzerinden sanırım sekiz yıl geçmiş olmalı. O gün bugündür Ahmet Güneştekin’i izlerim. Tabi yaptığı işler üzerinden. İfade edeyim ki; son sergisi “Yüzleşme”yi gezip görmeden önce hayli ses getiren namını görsel basından izledim. Sonra İstanbul seyahatimde Tophande’deki İstanbul Modern-Antrepo 3’teki sergiyi görme fırsatını buldum. Bir günümün bütün öğlenden sonrası dörtbin metrekarelik kapalı alanda sergilenen Yüzleşme’yle geçti.

Yaşar Kemal Ağabeyin tabiriyle “ usta bir ressam”, belki de bu vurguya renklerin “guru”su kavramını da eklemek hak teslimiyeti olur inancındayım. “Guru” diyorum çünkü eski zamanlardan kalma renklerde ısrar ederek modern zamanların sunduklarıyla harmanlanan bir “farkındalık” hatta “farklılık” yaratıyor Ahmet Güneştekin.

Renkler ve sesler üzerinden “kışkırtıcı” bir üslup sahibi ressam Güneştekin. Resmine baktığınızda hayal kurmanın sınırlarını epeyce zorlamaya meylettiren-kışkırtan, kışkırtırken de mutlaka yalın dengbêj seslerini içselleştirmeyi arzuladığınız bir ruh halinin resmi.

Ahşap ve taş üzerinden tekniğini kendisi yaratan ve bu nedenle de özgünlüğünü hissettiren bir yeni resim sunuyor bizlere. Binler yıl evvelinden hikâyeleri, efsaneleri, mitleri ile eski zaman hikâye anlatıcılarının, dengbêjlerin efsunlu sesinde yer etmiş ve kaftan kafa, çağdan çağa akarak gelmiş kadim toprakların mitolojisini anlatıyor.

Kürt Teşi’si ile yün eğiren Kürt kadınlarının dokuduğu envai türdeki renklerden oluşan çoraplarda, kilimlerde, cicimlerdeki renklerin ışığındaki efsane derleyiciliği var Ahmet Güneştekin’in resimlerinde. Kendisine ait olmayan ama birgün kendisine ait olacağı mekânlarla buluşacağı yitik doğu seslerinin tılsımı var resimlerde.

Bütün Mezopotamya hikâyeleri insan tekini mecburen “Güneş” kültüyle buluşturur. Sabah gün doğumunda, akşam gün batımında, hayat boyu biteviye günde iki kez yüzünü hava, toprak, su ve ateş gibi kutsiyetleri olan Zerdüşt inancından bu yana Güneşle buluşmaktan, yüzünü güneşe döndürerek hayata tutunmaktan yana tercih hakkını kullananların hikâyesinin resmi.

Yüzleşme sergisinde ve Ahmet Güneştekin’in bütünüyle resim serencamında resmine baktığınız her noktadan ayrı bir anlam farklılığına hatta yer değişikliğine bakış katan bir çağdaş resimci görüyor karşısında insan teki.

Sorgusuz, sualsiz ötelenen, reddedilen, yoksayılan; tekçi mantıkla Türk kültürüne entegre edilmeye çalışanlara inat bir gelenekten beslenen modern resmin ısrarı var Ahmet Güneştekin resminde.

Doğup büyüdüğü coğrafyasının kaynağını, ruhunu resmine yansıtırken geldiği yerin acısını, çektiklerini muktedire, zalime, zorbaya sanatın görsel ve hafıza diliyle yeniden ve kendi özgün üslubuyla bir kez daha hatırlatan, yüzleştiren bir resim ve sergi Güneştekin’in Yüzleşme’si…

*30 Aralık 2012’ye kadar sergiyi ziyaret etmek mümkün…