Kriz, savaş, çatışma, kaos. Mevcut kapitalist-emperyalist dünya sistemi büyük bir girdapta. Sistemi yamamaya, teknenin yüzmesine çalışan liderler çaresizce koştururken zirvelerden biri biterken bir diğeri başlıyor. Küresel sistemdeki kutuplaşma, ayrışma ve pozisyonların izlerini bu zirvelerde net biçimde görüyoruz. Dünyadaki güç dengesi artık geri dönülemez bir şekilde değişirken yeni paradigmalar ortaya çıkıyor.

1) Güneydoğu Asya ülkeleri ‘tarafsızlığı’

Kamboçya’nın başkenti Phnom Penh’de 10-13 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilen ASEAN Zirvesi de gösterdi ki Güneydoğu Asya devletleri Batı’nın Rusya ve Çin’e karşı güç mücadelesinde taraf olmaktan yana değil. Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği olan ASEAN’ın üyelerinden Singapur hariç, bugüne kadar transatlantik dayatmalara karşı çıkarak Rusya yaptırımlarına katılmadılar. ABD’ye rağmen bu ülkelerin Çin’e yönelik tutumlarında da benzer bir durum söz konusu. Junge Welt’ten Jörg Kronauer zirvesi ele aldığı değerlendirmesinde burguladığı üzere bu ülkeler Washington tarafından Pekin ve Moskova’ya karşı kullanılmaya hazır değildir.

2) Marjinalleşen Avrupa’nın rol arayışı

ABD’den Çin’e, Rusya ve Hindistan’dan Japonya ve Kore’ye kadar büyük güçlerin ve etkili Pasifik ülkelerinin temsilcileri Phnom Penh’te bir araya geldiğinde Almanya ve AB burada yoktu. Kronauer, ASEAN’daki bu duruma dikkat çekerek Avrupa’nın uluslararası denklemde gerileyen etkisine vurgu yaparak şöyle diyor: “Phnom Penh’de başka bir şey daha hissediliyordu. Avrupa’nın marjinalleşmesi. Düşüşte olan Avrupa, gelecekte dünya ekonomisi ve siyasetinin müziğinin çalınacağı bir zirvede bulunmadı.” Ülkesinin Çin ile olan ilişkileri değiştirmesi gerektiğini kaydeden Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, Çin’den Vietnam ve Singapur’a geçerek dünyanın yeni sıklet merkezi Asya-Pasifik’te rol kapmaya çalışsa da işi bir hayli zor. Her ne kadar AB Aralık ayında ASEAN ile kendi zirvesini yapacak olsa da görünen Çin ve ABD rekabetinde Avrupa’nın oldukça geride kaldığı.

3) Latin Amerika ve Afrika’nın denge siyaseti

ABD’nin tüm basıncına rağmen güney yarımküre Brezilya’sından Güney Afrikası’na kadar Ukrayna-Rusya savaşında tarafsız kalmaya yönelik tutumunu koruyor. Savaşta aktif bir pozisyon almak yerine tarafsız kalıp, diyalog ve arabuluculuk yapmayı tercih ediyorlar. Baskılara rağmen yaptırım, çatışma ve ambargo yerine diyalog ve müzakere yolunu savunarak kendi çıkarlarını önceliyorlar. Sadece Güney Amerika ve Afrika kıtası ülkeleri değil Ortadoğu’daki petrodolar zengini ülkeler de itirazlarını yüksek perdeden dillendiriyorlar. Körfez Arap ülkelerinin OPEC krizinde ABD’yi karşısına alması, bunun yanında petrol arzında kesintiye giderek Rusya’yla ilişkileri sağlamlaştırması çarpıcı örneklerden birisi. ABD ve Batı’nın kahredici üstünlüğünün sona erdiğini, çok kutuplu bir denklemin oluştuğunu fiilen ilan etmiş oluyorlar.

KELEBEK ETKİSİ
Avrupa’nın güç kaybetmesi, Güney Amerika’dan Afrika’ya yeni aktörlerin direnci, Amerika’nın gerileyen hegemonyası, Çin’in yükselişi, Ukrayna savaşı derken küresel güç dengesindeki jeopolitik değişim her alanda kendisini hissettiriyor. Kamboçya’daki ASEAN, Mısır’daki COP27 zirvelerde bunu gördük, Bali’deki G20 buluşması da farklı bir sonuç üretmeyecek. Çeşitli sıklet merkezlerinde yaşanan değişimler kelebek etkisi yaratarak tüm dengeleri etkiliyor.