Avrupa Yunan sorununu tartışadursun, Rusya’nın Ufa şehrinde BRICS’in 7. Zirvesiyle, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün 15. Zirvesi gerçekleştirildi. Konuklar yurt çadırlarında Başkurdistan geleneklerine uygun aslan sütüyle ağırlandı. Kollektif emperyalizm diye adlandırabileceğimiz ABD-AB ve Japonya’nın tüm dünyaya hükmetme gayreti, ister istemez ittifakın dışında kalan ülkeleri birbirine yakınlaştırıyor. Ufa zirvesini bu bağlamda değerlendirmekte yarar var.

Özellikle Troyka’nın AB’nin bir üyesi Yunanistan’a karşı haşin tutumu, Yunan halkının iradesini hiçe sayan dayatmaları emperyalizme olan tepkiyi tırmandırıyor. Kollektif emperyalizm bir eksende küresel sermayenin emek üzerindeki egemenliği anlamına gelen neoliberal ekonomik politikaları zorla kabul ettirmeye çalışıyor. Jeopolitik düzlemde de, işgalleri ve askeri müdahaleleri de içerecek biçimde güç kullanmaktan çekinmiyor.

Rusya ile Çin’in 400 milyar dolarlık enerji anlaşması ile vites artıran yakınlaşma Ufa ruhunun belkemiğini oluşturuyor. Hindistan, Brezilya, Güney Afrika gibi söz sahibi ülkelerin Batı dünyası ile arayı bozmak gibi bir niyetleri bulunmasa da, ortak kaygılar üye ülkeleri yan yana durmaya teşvik ediyor. Birincisi, egemenliklerini korumak, emperyalizmin iç ilişkilerine müdahale etmesini engellemek istiyorlar. İkincisi, DTÖ-IMF-DB benzeri uluslararası örgütlerde daha fazla söz sahibi olmayı arzuluyorlar.

Paul Craig Roberts, Global Research sitesinde yayınlanan makalesinde Yunan vakasının başka ülkeler için önemli dersler içerdiğinin altını çiziyor. Rusya, Çin ve İran’ı Batı ile yakın finansal ilişkilerden kaçınmaya çağırıyor. Washington’un her ülke üzerinde ekonomik ve politik hegemonya kurabilmek için bir mesnede dayanmadan, varlıkları dondurma, el koyma ve yaptırım uygulama gibi silahlara başvurabileceği konusunda uyarıyor. İran’ın GSMH’sinin dörtte birine denk gelen 100 milyar dolarlık varlık dondurma ile karşılaştığını hatırlıyor. Üstelik nükleer anlaşma sonrasında, serbest kalan fonların ABD ve Avrupa şirketlerine yatırılması yolunda şantajların kapıda olduğunu vurguluyor.

Samir Amin Montly Review dergisinin Temmuz-Ağustos 2015 sayısında “Çağımızın Emperyalizmi” başlıklı makalesinde, BRICS ülkelerinin başını çektiği Güney ülkelerinin emperyalizmin jeopolitiğini reddederken, ekonomik neoliberalizmi kabullenmelerini eleştiriyor. Rusya’nın emperyalizm karşısında tam diz çökmesinin talep edildiği bir dönemde, Ukrayna’nın sömürgeleştirilmesi projesine direnmesinin desteklenmesi gerektiğini düşünüyor. Gerçekten de, “Ilımlı İslam” derken İŞİD canavarının yaratılması gibi, Ukrayna’da da “Ilımlı Milliyetçiliğe” koltuk çıkmanın nasıl bir faşist saldırganlığa dönüştüğünü ibretle izliyoruz.

Samir Amin’e göre;

Rusya’nın devlet gücünün neoliberal reçetenin katı sınırları içerisinde kalması bağımsız bir dış politika izleme şansını ve Rusya’nın uluslararası bir aktör olarak davranan gerçek yükselen bir ülke haline gelme şansını berhava eder… Rusya ABD-AB-Japonya üçlüsüne petrol, doğalgaz ve bazı doğal kaynaklar temin ederken; kendi sanayi sini Batı finansal tekellerinin yararına taşeron statüsüne indirilecektir.

Dolayısıyla uygulanan sıkı ekonomik yaptırımlar ve Ukrayna krizi bahanesiyle maruz kalınan yoğun sermaye çıkışı küresel sistemde Rusya’nın nasıl kırılgan bir konumda bulunduğunun belirtileridir.

Yunanistan krizi, bu düzende bırakın “tek ülkede sosyalizm”, neoliberalizme karşı tek ülkede temkinli bir direnişin bile ne denli zor olduğunu gösterdi. Çare farklı ülkelerdeki emekçilerin “milliyetçi” duyguları bir yana bırakıp uluslararası sermayeye karşı emeğin haklarına sahip çıkmasında yatıyor. Evet, İspanya, Portekiz, İrlanda’dan başlayıp Fransa ve Almanya’ya uzanan bir “direniş ve dayanışma” dalgası mümkün ve gerçekten de Avrupa’da ciddi sonuçlar verebilir. Çünkü tüm bu ülkelerdeki sade yurttaşların uygulanan ekonomi politikalarından canı yanıyor, yaşam standartları geriliyor.

Fazla mı ileri gidiyorum bilmem ama, Putinler, Hintli Modiler’den medet ummadan, Güney ülkeleri emekçileri kendi kaderlerini kendi ellerine alıp, tam da 1917 Büyük Rus devriminde olduğu gibi gazaba gelmeden bu işin tamamlanmayacağını düşünüyorum.