Sanat kimi zaman farkındalık, kimi zaman başkaldırıdır. Sanat bilinçtir. Sanat özde içerdiği izleyenin aldığıyla açımlanarak çoğalan ve yaygınlaşan bir güçtür

Günlerin savrulan köpüğünde Metin Altıok’la buluşma

ZEYNEP ALTIOK AKATLI
CHP İzmir Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı

7 Kasım aksamı Metin Altıok şiir ödülü için 9.kez buluştuk. 9 yıllık bir serüven...

Sevgili babamı bir ortaçağ karanlığına hapsetmek yerine düşünceleriyle, şiiriyle, ürettikleriyle yaşatmak için bir şiir ödülü vermeyi çok istemiş ve önemsemiştim. Sanat elbette günden, gündemden tamamiyle kopuk olamaz. Sanat kimi zaman farkındalık, kimi zaman başkaldırıdır. Sanat bilinçtir. Sanat özde içerdiği izleyenin aldığıyla açımlanarak çoğalan ve yaygınlaşan bir güçtür. Kimi zaman içsel ve tamamen kişisel bir uyanış, kimi zaman da bir dışa vurum ve paylaşma. Babam şiirine de yansıyan sanatçı duyarlığını bir sorumlu aydın bilinci ile topluma seslenmeyi, uyanmayı, uyandırmayı da görev bilmiş ve yazılarında çoklukla insan ve aydın kirlenmesine değinmişti. Babam hâlâ ‘yoğun sis içinde sesi duyulan uzak bir çan’ gibi...

Onun ve elbette sevgili annem Füsun Akatlı’nın aydınlığından güç alarak, ben de onları yaşatmak için düzenlediğim buluşmalarda, seslenişlerde bu bilinçle 23 yıldır adalet bekleyen davamızı, geçmişte yaşanan benzer acıları unutturmamak ile bugünün gerçeğinden kopmadan, ama esas eksen hep sanat olsun diye özenle hazırlanıyorum bu buluşmalarımıza.

Ödül törenlerimizde nice toplumsal yaraya değinmek, nice acıyı paylaşmak görev oldu bize. Kimi zaman Fazıl Say’ın bestelerine, Çiğdem Erken’in müzik ve tiyatro ile kurduğu güçlü ilişki üzerinden Metin Altıok’un iç dünyasına sığındık. Kimi zaman Enver Aysever’in izleğinde ülkemizin siyasi açmazları ile bugün arasında yolculuğa çıktık, zulümlere rağmen sönmeyen ışıkları, yıldızları ve aydınlığın umudunu yeşerttik. Zülfü Livaneli’nin Türkiye’nin ortak acılara tanıklık eden ve hisseden tüm vicdanlı insanlarına direnç olmuş, dayanışmanın ve iyiliğin değişmez taşıyıcısı şarkılarıyla yiğitlerimizi, aslanlarımızı, devrimcilerimizi selamladık. Toplumsal Bellek Platformu’nun sesi olduk, Cumartesi Anneleri’nin nöbetine, tüm direnenlerin haklı davalarına destek verdik. Orhan Alkaya ve genç sanatçılarla Metin Altıok’un hiç sahnelenmemiş piyesiyle sanatseverleri tanıştırdık.

Bu yıl ödül törenimiz yine geçmişimizle bugünümüz arasında sıkışmışlığımızın yüküyle geldi. 12 Mart 1970 Darbesi'nde hapise giren ağabeyinin sahibi olduğu Sol Yayınları’nı yaşatmak ve daha iyi bir dünya için uğraş verdiği için 1980 Darbesi'nde gözaltındayken Mamak Cezaevi'nde sevgili ağabeyinin gözleri önünde dövülerek öldürülen büyük yürekli İlhan Erdost’un 36. ölüm yıldönümüydü. İki geçmiş darbenin karanlığında; darbelerle hesaplaşma, darbe anayasasından kurtulma vaadleriyle yola çıkıp o anayasanın tüm karanlığını somut şiddete dökerek tüm toplum katmanlarını esir alan yönetimiyle yeni bir darbeye ortam açan, terörden beslenen, türlü terör örgütleriyle kol kola yürüyen AKP iktidarının “başkanlık” darbesini olanca ağırlığıyla yaşarken buluştuk. Adalet kavramının yakınına dahi yaklaşamadığımız günlerde, İlhan Erdost için adalet istemeye dahi cesaret edemedik zira 9 yıldır törenlerimizde bize eşlik eden gazetecilerimizin, yazarlarımızın, akademisyenlerimizin, yayıncılarımızın, milletvekillerimizin haksız ve yargısız esaretine tanıklık ediyorduk. Salonda gözlerimiz onları arıyordu. Kalbim acıyarak seslendim konuklarımıza. Babamı ve yol arkadaşlarını yakanlara “gazanız mubarek olsun” diyerek öncülük eden Temel Karamollaoğlu’nun milletvekilliği ile ödüllendirilerek devam eden siyasi kariyerinin son basamağı olarak Saadet Partisi’ne genel başkan seçildikten sonra yaptığı ilk açıklamada Sivas Katliamı’nın arkasındaki “üst akıl”dan dem vurarak AKP iktidarının siyasi İslam rejimi için sistemli kurgusuna katkı sunuşu ile dünün Ergenekon çuvalına atılmak istenen Sivas Katliamı davası şimdi de “FETÖ” kurgusunun çuvalına atılmak istenirken buluştuk bu yıl.

Örgütlerin, cemaatlerin, tarikatların kadrolaştığı Cumhuriyet günlerindeyiz. Dünün kan kardeşlerinin bugün can düşmanı olmasıyla Cumhuriyet’imizin gazetesi de aynı çuvala atılıyor. Yandaş kötülük organları, nefret yayınları ve yalanlar ile dün toplumu aldatarak adeta engizisyon mahkemeleri kuranların “aldanmışlığı” bugünün aldatışına aynı sistemle malzeme yaratıyor. OHAL fırsatçılığı ihbarlarla, yalanlarla, mafya ortaklığıyla, gizi tanıklık sistemi ve devlet sırrı korumasında büyük kötülük için yine yeniden iş başında. Sivas Katliamı davası gibi Mamak Cezaevi işkencecileri de zaman aşımı ile özgür ve yeni kötülükler peşindeyken buluştuk bu kez.

Bu yıl her yıl olduğu gibi babamın, annemin ve benim kitaplarımın yayınevi Kırmızı Kedi ile birlikte düzenlediğimiz törenimizde Ruhi Su Dostlar Korosu üyelerinden, üstadı Ruhi Su gibi, 1980’de öldürülen Ümit Kaftancıoğlu gibi türkülere bir ömür ve gönül yatıran sevgili Nevzat Karakış ile birlikte Peyda Yurtsever, Cem Erdost İleri, Sebo ve Mesut Ulusan bizi babamın şiirlerinde bilmediğimiz bir katmanda gezdirdi. Metin Altıok şiirlerinde Ruhi Su’ya olan bağlılığını, türkülerimize olan düşkünlüğünü sezdiren alıntılar, göndermeler yapmış. Birkaçını bilsem de bana babamla ilgili yeni bir dünya daha açıldı. Sanırım bir çok sevenine de aynı şekilde bir kez daha onun ne denli derinlikli, çok yönlü olduğunu hissettiren bu farklı sunumu kalıcı bir esere dönüştürme kararımızın da müjdesini vermiş olayım. Bu dinleti ile birlikte zor zamanlarda en çok ihtiyacımız olan iyilik sardı etrafımızı. Nevzat Karakış bizi babamın bu ülkenin tüm dilleri, acıları, sevinçleri, sevgileri, zenginlikleri ile dolu engin gönlünde bir gezintiye çıkardı. Ne çok ihtiyacımız var iyiliğe ve sanata. Türkçe ve Kürtçe, acıyla ve sevgiyle...

İlhan Erdost ile Metin Altıok... Ankara’da babasının kabri başındayken yanı başımızda gibi Türküler ve Alaz ile Eren Aysan ve ben can cana... Geçmiş darbelerde toplatılan, yakılan, kitaplar ve gazeteleri okuyarak başka bir dünyanın düşünü gören bizler o kitapları gazeteleri yazan, bize ulaştıran ve bu yüzden öldürülenlerimizin anısı için kapatılan gazete, tv ve radyoların emekçileri, yazarları, yayıncılarının tutukluluğunda buluştuk... Canı alınınca onun adını alan Muzaffer İlhan Erdost’un acısını anlayan, çocuklarına Uğur, Erdost, Deniz, Mahir adı veren güzel insanlar... Hiçbir töreni kaçırmayan Ruhi’ler, Eren’ler... Siyasetin de sanatla anlam kazanacağını ve bugün siyasetin artık yeni bir dil ve yönteme ihtiyaç duyduğunu bilen; gören göz, hisseden yürek olmaya niyetli; şiire kulak veren milletvekillerimiz Muharrem Erkek ve Orhan Sarıbal... Salonu dolduran tüm güzel yürekli insanlar...

Bir çiy tanesinin
Yalımından geldiler,
Ruhi ve Ruhiler.
Zindanların Ruhi’si,
Meydanların Ruhi’si
Sımsıcak gülümsediler

Günlerin savrulan
Köpüğünden geldiler
Ruhi ve Ruhi’ler.
Türkülerin Ruhi’si,
Sevdaların Ruhi’si
Birbirine el verdiler.*

*Metin Altıok’un Ruhi Su için yazdığı şiirden