Günlük hayatta da mücadele
Patriarkanın yeniden üretildiği ve içselleştirildiği durumlarda mikro feminizm politik bir müdahale olarak devreye girebilir. Sisteme karşı bir mücadele olmadan elbette eksik alacak olan bu mücadele ancak bir tamamlayıcı görevi görebilir.

Sarya Toprak
saryatoprak@birgun.netFeminizm tarihi büyük protestoların, tarihsel mücadelelerin ve büyük kazanımların olduğu kadar gündelik hayatın da tarihi. Kadınların yaşamsal tüm hakları tek tek hedef alınırken günlük yaşantıda da eşitsizlikler diz boyu. Patriarkanın yeniden üretildiği ve içselleştirildiği durumlarda mikro feminizm politik bir müdahale olarak devreye girebilir.
Yani bir bakıma, “sessiz kaldığımız yerden sürer” ve ‘’sessiz kalmak yeniden üretmek anlamına gelir’’ gerçeğini hatırlatarak küçük anlarda ses çıkartmak… Bu, sisteme karşı mücadeleyi sürdürürken bulunduğumuz alanları da dönüştürme çabası olabilir. Sisteme karşı bir mücadele olmadan elbette eksik alacak olan bu mücadele ancak bir tamamlayıcı görevi görebilir.
Mikro feminist hareketlerin öncüsü olarak nitelendirilebilecek çalışmalardan biri, Bell Hooks’un “Feminizm Herkes İçindir” kitabı. Hooks, feminist mücadeleyi yalnızca büyük politik arenada değil, bireylerin günlük yaşamlarında da sürdürmesi gerektiğini savunur. Bu perspektif, mikrofeminist hareketlerin teorik zeminini oluşturur. Dijital medya, mikrofeminist hareketlerin en etkili araçlarından biri haline geldi. Özellikle Instagram, Twitter ve TikTok gibi platformlar, kadınların kendi hikayelerini paylaşarak farkındalık yaratmalarına olanak tanıyor. Bu hareketlerin en önemli özelliklerinden biri, viral olabilme gücü. Örneğin:
• #MeToo Hareketi, başlangıçta bireysel hikayelerin paylaşılmasıyla büyüyen ve sonunda küresel bir farkındalık yaratan mikrofeminist bir girişim olarak değerlendirilebilir.
• @everydaysexism adlı Twitter hesabı, günlük hayatta karşılaşılan cinsiyetçilik örneklerini paylaşarak, bireysel deneyimlerin kolektif bir ses oluşturmasını sağladı.
Bu gibi örnekler, dijital medya aracılığıyla bireysel hikayelerin nasıl büyük bir etkiye dönüşebileceğini gözler önüne seriyor. Mikro feminist hareketler, bireyin kendi hikayesini anlatarak kolektif bir bilinç oluşturması açısından da son derece önemli.
Peki mikro feminizm pratikte nasıl işliyor? Tüm kadınların günlük yaşamında karşılaştığı, ilk bakışta ufak görünen ancak biriktiğinde eşitsizliği besleyen davranışlara verilen tepkiler bütünü diyebiliriz. Bazı örnekler şöyle:
• Toplantıda kadın bir iş arkadaşınızın sözü kesildiğinde, hemen araya girip “Bir saniye, sözü bitmemişti” diyerek yeniden ona söz vermek
• Restoranda hesap otomatik olarak erkek olana bırakıldığında, garsona gülümseyerek “neden hanımefendiye değil?” diye sormak
• Evde baba veya ağabey hiçbir işe el atmıyorken, ev işlerini yapan anneye ya da kız kardeşe “yardım ediyor” gibi söylemlerin şaka yoluyla da olsa normalleştirilmesine itiraz etmek.
Bu tip davranışlar, toplumda yerleşmiş kalıp yargıları sorgulamak için bir zemin yaratır. Her şeyin “hep böyle gelmiş, böyle gider” diye kabullenildiği ortamlarda aslında böyle gitmek zorunda olmadığını gösterir. Böylece, belki de kimsenin fark etmeden içselleştirdiği eşitsizlikler görünür kılınır.
İŞ HAYATINDA YOK SAYILMA
Birçok kadın için iş hayatı da gizli veya açık ayrımcılıklarla mücadele edilen bir yer olabiliyor. Misal bir kadın bir toplantıda fikrini söylüyor, kimse pek dikkate almıyor. Dakikalar sonra aynı fikir bir erkek tarafından dile getiriliyor ve herkes onaylayıp hak veriyor. Bu öylesine yaygın bir durum ki literatürde bir adı bile var: “Bropropriating” yani erkek mesai arkadaşının kadının fikrini sahiplenmesi. Mikro feminizm, tam da bu gibi anlarda tepki vermeyi içeriyor. Mesela böyle bir durumda “Az önce aynı noktayı Ayşe dile getirmişti aslında, bence onun fikrine kulak verelim” diyerek durumu fark ettirmek gibi davranışlar yapılan şeyin normal olmadığını gösterir..
İş hayatında kadınların sık karşılaştığı bir diğer durum ise sürekli sözünün kesilmesidir. Sohbetlerde veya resmi toplantılarda, erkekler istemeden de olsa araya girip konuşmayı bölebiliyor. Bu da o anki diyaloğun kontrolünü ele geçirmenin bir yolu. İngilizcede bu duruma “manterrupting” deniyor. Örneğin toplantıda bir kadın konuşurken biri sürekli sözünü bölüyorsa, moderatör ya da dinleyici olarak “Bir saniye, önce Ayşe’yi dinleyelim, sonra sen devam et” demek kadınların sözünün kesilmesinin bir normal olmadığını hissettiren basit bir mikro feminizm örneği.
GELENEKSEL AİLE
Geleneksel aile yapısında bazı cinsiyetçi davranışlar o kadar kanıksanıyor ki ‘’normal olan” oymuş gibi geliyor.
Toplumsal olarak geleneksel bir ailede kız çocuklarına “annesine yardım etmesi”, erkek çocuklarına ise “dersine çalışması” telkin edilebiliyor. Buradaki sorun, işbölümünün cinsiyete göre kodlanması, Sanki ev işi doğal olarak kadının göreviymiş de, erkek ancak “yardım edebilirmiş” gibi. Bu noktada ağabeyiniz televizyon izlerken size “kalk bir çay koy” mu dedi? Ona “Az önce ben koydum, bu sefer de sen koyuver” demek “geleneksel olana” bir itiraza dönüşebilir.
AKADEMİDE DE BENZER
Üniversitelerde de cinsiyetçi davranış ve söylemler karşımıza çıkabiliyor. Üstelik pek çok kişi bunları adeta “normal” sanarak büyüyor. Mikro feminizm, eğitim ortamlarında da bu normalleştirilen eşitsizliklere meydan okumayı ön görüyor.
Özellikle teknik veya mühendislik gibi erkek öğrencinin fazla olduğu bölümlerde, kadın öğrenciler kendilerini kanıtlama baskısı hissedebiliyor ve ayrımcılığa maruz bırakılabiliyor. Bir tartışmada fikirler sadece erkeklerden geliyorsa, “Bu konuda kadın arkadaşlarımız ne düşünüyor acaba?” diyerek sözü kadınlara vermek mikro feminist bir müdahale anlamına gelir.


