Aslına bakarsanız, Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili yazmak hiç içimden gelmiyor. Bir taraf zaten sonucu almış havalarında; öte tarafta gösterilen iki adayın heyecan ve umut açısından yeterli dalgayı yaratamadıkları açık. Aslında, iki turlu seçim üzerine yapılan hesaplar ile seçim sonrası nereye uyanacağımız meselesi ilgimi çekiyor ama bu konuda bana ve benim gibi olanlara umut vaat eden bir şeylerden söz etmek de zor. Siyasal anlamda bölünmüşlüğün, gerilimin, çatışmanın artacağı, sosyo-ekonomik anlamda yeni sorunların yaşanacağı günlere doğru gittiğimizi söylemek mümkün  ama bunların şu aralar pek “para “etmediği malum!

O nedenle modacı İpekçi gibi ben de isyanlardayım! Ama isyanım yalnız kaldırımlardan değil. Asgari ücretten Kristal İş Sendikası’nın Şişe Cam’daki grevinin ertelenmesine, kent arsalarının müteahhitlere peşkeş çekilmesinden tarım arazilerinin talanına, derelerin kurumasına aldırmayıp Hes’lere fırsat tanınmasından zeytinliklerin gözden çıkarılmasına, kentleri betonlaştırırken kaç milyon ağaç dikilmesinden söz edenlerden yağmurun tükendiği, kuraklığın yaşandığı ülkede bunlara görmeyenlere, müteahhitlere sağlanan hazine garantisinden vergi aflarına, vergi affının sınırlanmasına karşı çıkanlardan Sayıştay denetiminin yok olmasına ses çıkarmayanlara, yüksek yargının ele geçirilmesinden demokrasi ile hukukun bu kadar tepelenmesine kadar çok şeye isyan etmekteyim.

Ne çare; varsa yoksa cumhurbaşkanlığı seçimi! En önemli konu da, Erdoğan’ın sürprizi olmayan ama şaşası ve iddiaları büyük olan açıklaması… Medyada dava adamlığı ve inanmışlığına övgü düzenler kervanı epeyce uzun. Galiba artık “başkan” sözcüğü de kesmiyor birilerini; güya tek adamlığı yadsıyorlar ama çoktan “reis“ sözcüğü yetmez olmuş, “sultan” yerine oturtmuşlar!

Bir zamanlar ve da hala Atatürk’ün “putlaştırılmasını” dillerine dolayanlar, şimdi Erdoğan’a Fatih’ten nebiliğe kadar uzanan yakıştırmalar yapmaktalar. Hatta Erdoğan’ın karizması, dava adamlığı, taktikleri, milletin desteği derken, yeni bir “Atatürk” yaratmak gibi bir projeden söz etmek bile mümkün!

El hak, Erdoğan da bunun için elinden geleni yapmakta. Kemalizm’e yakıştırdıkları gibi, “toplum mühendisliği “ ile en iyisini ben bilirim kibri hep vardı ama son konuşmasında öne çıkardığı “medeniyeti kurtarma” mücadelesi ile bugüne dek eksik kalan “kurtarıcı” olma vasfını da kazanmış oldu.

Bakın ne diyor!  “200 yıldır özgüveni hırpalanan, hem içeriden hem dışarıdan iteklenen, tartaklanan ve yağmalanan bir Türkiye’den kendi ayakları üzerinde duran... bir ülke hayaliyle yaşadık.... 200 yıl boyunca yüzüstü sürünen bir medeniyetin yüzünü ağartmanın mücadelesini verdik. Allah’a hamd olsun, bunu başardık.”

Kısacası Erdoğan artık bir kurtarıcı! Tabii, hangi medeniyetten söz ettiği, neyi ve nasıl kurtardığı gibi tartışılması gereken çok şey var ama kimin umurunda!

Bunları konuşmak yerine, başkanlık sistemi nasıl kabul ettirilir talimlerine zorlanmaktayız. Örneğin Engin Ardıç, yazısında, Atatürk’ün CHP’nin hem kurucusu, hem genel başkanı, hem de Cumhurbaşkanı olması, yetmezmiş gibi valileri büyükelçileri ataması, milletvekili adaylarını belirlemesi gibi “ başkanlık hallerinden” söz edip, bunların memlekette nasıl doğal karşılandığı dersini veriyor bizlere. Yalnız Atatürk değil, İsmet İnönü’nün değişmez genel başkan olması, keyfine göre başbakan ataması, paralara kendi resimlerini koydurtması da doğal karşılanmışmış. Yani, bu memlekette “adı konulmamış bir başkanlık sistemi” zaten doğaldı; yadırganacak bir şey de yok!

Şimdi, 90 yıl onca cumhuriyet, demokrasi, hukuk devleti laflarını boşuna ettiğimize mi, bu uğurda verilen mücadelelere mi, yoksa, yalnız siyasetin, siyasetçinin değil, sıkı takipçilerinin içine düştüğü şu perişanlığa mı daha fazla yanalım; bilemiyorum!

Bir de, “laikçi-seçkinci-vesayetçi” yaklaşımları mahkum edip toplumun “efendiliğinden” söz ediliyor ki, ibreti alem için!

Meğer şimdiye kadar bizlerin anlamadığı, “efendi” olmak istediğini sandığımız bu toplumun istediği, kendi seçeceği bir “sultan-efendi-başkan” mış! Seçiyormuş ya, gerisi teferruatmış!  Toplumu tanımaz, halkı anlamaz diye ilan ediliyoruz ya, kendi adıma haklılarmış diyeceğim. Eğer toplumun istediği buysa, gerçekten anlamamışım!