Elif Aydoğdu Ağatekin’in Kuşlar Derdine Konar sergisi, zamanını yollara adamış bir kişiliğin kendisiyle, kurumlarla ve insanlarla mücadele etmeyi bırakmış ve bir kuş gibi kendi dertlerine konan, sahip olduğu yokluğu varla çarpmaya çalışan bir karşılaşmadır.

Günümüz insan hallerinin bir sergideki izlerini sürmek

Dilek Karaaziz Şener

Giderek her şeye alışıyoruz. Bu alışma halleri, bir kabulleniş mi yoksa direniş mi? Sorunun yanıtına karar vermek ve bu açıdan sözü bir sergiye bağlamak oldukça zorlu bir deneyim süreci olacak gibi… Kabulleniş: Kaybedilen bir savaş, suskunluk, hafiften sivriliklerin yumuşatılması, ne’liğimiz, hiçliğimiz, sınırları kaldırışımız, direnişimiz, umut ve umutsuzluk arasına sıkışan duvarlarda iz bırakabilme veya duvarlardaki çatlaklara ulaşabilme durumları gibi açılımı daha nice ruhsal hallere gidebilecek bir kelimeyle karşı karşıyayız.

Elif Aydoğdu Ağatekin’in Ankara Nurol Sanat Galerisi’ndeki Kuşlar Derdine Konar sergisindeki duyumsamalar, sergiyi ilk bildiğim, gördüğüm ve görsel şölenine kapıldığım anların birbirine eklenip içimde büyümeye başladığı zamanlardan bu yana kavramlarla, tanımlarla, iç mücadelelerle, sorgulamalarla yüklü cümlelere bir batıp bir çıkmakta ve boğuşmaktayım.

Elif Aydoğdu Ağatekin’in, seramikle iç içe geçen yaşamöyküsünü ve sanatsal üretim pratiklerini yıllardır yakından izliyorum. İşlerinin tümünü, hayatın tam da içinden bir yerlerden fırlayan sorgulamaların somut halleri olarak yorumlamak en doğrusu olacaktır. Kent siluetiyle özdeşleşen yaşamlarımızda nasıl ki topraktan kopamıyorsak ve küçük de olsa incecik bir yeşilin ardından gidiyorsak, sanatçının da kendi seçtiği malzeme ile özdeşleşmesi tercihini yadırgamıyor; aksine, kabullenerek, onun açtığı kavram sarkacına doğru tutunuyorsunuz. Gerçek bir paradoks içinde hem dünde hem de şimdide sıkışıp kalan ve kendi uzamını yaratan bedenler halinde sürükleniyoruz. Sistemin sunduklarının taklit edilmesiyle birlikte kentli kimlik, asimilasyona uğrayarak çevresindeki uzama ayak uyduruyor. Sarkacın boşluğa doğru sizi fırlatmasıyla birlikte de kentli endamınızın aksi yönüne doğru bir salınım gerçekleştiriyorsunuz. Hal böyleyken kar ve yağmur, tipiye tutulan bedenlerimize nüfuz ederken, kenttin bıraktığı izlere vuran yaşamlarımızın ruh halleriyle günlerimizi tüketiyoruz. Yol şeritlerine dalıp giderken, direksiyon başında ya da buğulanan taşıtların penceresinden, az önce yanımızdan kaç araba, kaç kamyon gelip geçmiş veya geçmektedir farkına dahi varmadan akıp gidiyoruz günün zamanına doğru… Bitmeyen inşaatlar, yol çalışmaları, kaldırımlarına uyum sağlayamayan ve defalarca yerinden edilen kaldırım taşlarıyla dolup taşıyor insan hayatı… İnsanları gibi kentte asimile olmaya hazırdır bitmeyen inşaatları, yükselen binaları ve gittikçe genişleyen yüzölçümüyle…

Sanatçının Kuşlar Derdine Konar sergisi hem kendi iç okumalarına hem de daha önceki sergilerin okumalarına doğru gidiş gelişleri yaşatıyor. Elif’in hayatındaki yol ve yolculuk kavramları, eski günlerden yeni günlere bir inşaat alanı gibi… Her sergi birbirini inşa ederek ilerliyor. 2014 yılına yine Nurol Sanat Galerisi’ne gidiyoruz zaman sarkacına tutunarak ve karşımıza sanatçının Boşu Boşuna adlı sergisi çıkıyor. Kavramsal ve politik işler kendi yörüngesini oluştururken, sanatçıyı da çekip alıyor hayat hikâyesinin içinden… Ziyan olmuş duygular, ömürler, doğa, çocukluk, savaş uğruna yitip gidenler, rehin olmuş hayatlarımız ve yine ziyan olmuş ve atık olarak anılan seramik parçalar kullanarak biçimlendirilen serilerini izleyici ile paylaştığını hatırlıyoruz. Ziyan olmak yerine, parçalar Elif’le birlikte sanata dönüşürken, kendi kimliklerini kaybetmeden kesikleri ve kırıklarıyla izleyiciyi dürtüyorlardı.

Doğrusunu söylemek gerekirse, asimile olmadan, kendi kimliklerini koruyarak yeniden yüzleşiyorlar kullanıcılarıyla… Eskişehir’de açmış olduğu 176 km ise yine bir sorgu sürecinin izleriyle doluydu. Esasında sanatçının her sergisinin şimdiyle yüzleşme olduğunu söylemeliyim. İşte bu yüzleşmeler, Elif Aydoğdu Ağatekin’i malzemesinin geleneksel yapısını zorlamasını ve dünden kalan kırıkları şimdiyle birleştirmesini sağlar. Bir bakıma dünü ve şimdiyi istifleyerek, yarına bırakan bir tavrı benimser. Materyalist bir çöp sepetine yığdıklarımız değil midir, şimdide yaşananlar?

Zamanı ve içinde bulunduğu şimdiyi kabullenme halini ise Kuşlar Derdine Konar sergisiyle ifade ediyor. Kişisel bir yolculuğu, biraz da yıllarca yapılan direnişe karşılık gelen mücadelenin sonu gibi algılamak mümkündür. Mücadelenin sonunda mı yoksa başında mı diyen bir soru, takılı kalabilir izleyicinin aklında… Bunun yanıtını sanırım bir sonraki sergide bulabileceğiz.
gunumuz-insan-hallerinin-bir-sergideki-izlerini-surmek-655928-1.
Kuşlar Derdine Konar sergisi bir yerlerde, yollarda, yol ayırımlarında, inşaat yıkıntılarında, denizin köpükleri arasında, fırtınalarda ya da sağanak yağmurlarda geleceğini kaybedenleri bir araya çağırıyor. Hepimiz kendimizden ve hikâyelerimizden bir satır mutlaka bulup okuyoruz sergide… Tıpkı Elif gibi kendi yığınlarımızı inşa ediyoruz. Sessiz yığınların gölgesinde, güvencesiz geleceklerde, hayallerini sistemin ağlarına bırakan kitlelere dönüştük. Kırmızı yandığında hep birlikte duruyoruz. Yeşil yandığında ki bunun süreci de beklemek üzerine kuruludur, hepimiz aynı hızla ama farklı düşünce bulutlarını kent boşluklarına bırakarak hareket ediyoruz. Sessizce ve kural dışı olanları korna seslerine boğarak, hayata akıp, şimdiyi yaşıyoruz.

Kuşlar Derdine Konar sergisi, şimdiyi kabullenişini haykıran bir sanatçının, her şeye rağmen, yaşatmaya çalıştığı toplumsal değerlere, kişisel belleğine karşı adanmıştır. Güzelim fincanlar kırılır, dökülür, atılır, dağılır, basılır ve can acıtır ve fakat esası dökülen kırıklardaki can çekişen belleklerdir. Anılar yok oldukça tek düze yaşamlar, kabulleniş çığlıklarında kaderini yaşama efsanesine dönüşerek şehir şehir dolaşır ve kader birliği yapanları ele geçirir.

Sergide her seriden bir başlık vermek gerekirse: Aç Pencereni Havalandır Hayatını, Yeni Türkiye Serisi, Karlı Perşembe, Kuşlar Derdine Konar, Yol Yorgunu, hepsi birbirini nötrleştirmeden diyaloğa girmeye hazır bir şekilde izleyicisini bekliyor. Tüm serileri biçimlendirirken daha önce başka işlevi olmuş, buluntu, yadigar, kırık/eski/kullanılmış/atılmış, satın alınan, endüstri atıklarından seçilen formları kullanmayı tercih ediyor. Kendi yolunu giderken seramiği yol arkadaşı seçtiğinin farkında mı acaba sanatçı? Bu soruyu bilinçli olarak soruyorum. Çünkü seramiklerinin kullanım dinamiğini form ve malzeme seçimiyle harmanladığınızda kişisel/toplumsal meselelerle uğraşan, uğraşmayı kendine amaç edinen Elif Aydoğdu Ağatekin, üretim sürecine şimdinin hikâyelerini yazarak, biçimliyor. Biraz sorgulama ve biraz da sistemin ona dayattığı içinde bulunduğu durumu suçlama aşamalarını malzemenin gücüne bırakıyor. “Biçim vermek” Elif için, hayatın kabullenişine değil bana göre hayatın tam da ortasından geçen kırılganlıklara, formların kırıkları/parçaları/atıkları ya da kullanılmışlıkları ile tanıklık etmek ve bunların farkına varmaktır. Hayatını kıyıdaki yol üzerine kurup, seramikle köşe kapmaca oynarken, sanatçı kişiliğini var etmek uğraşındadır. Seramiğe karşılık vermek hem de kendi yaşantı karelerinden ve toplumdan beslenerek, onun gerçek anlamını kavramak ve yeniden topluma sunmakla açıklanabilir.

Elif Aydoğdu Ağatekin’in Kuşlar Derdine Konar sergisi, zamanını yollara adamış bir kişiliğin kendisiyle, kurumlarla ve insanlarla mücadele etmeyi bırakmış ve bir kuş gibi kendi dertlerine konan, sahip olduğu yokluğu varla çarpmaya çalışan bir karşılaşmadır.
Yine de, belki de, kabulleniş bazen yapılması gereken en doğru şeydir.

Hadi, pencerelerimizi açalım ve biraz havalandıralım ortamı ki belki şehre ilkbahar gelir.

cukurda-defineci-avi-540867-1.