Z Kuşağı, son günlerin en çok tartışılan konularından biri. Ekonomist yazar Bahadır Özgür’e göre gençler hayatlarına yapılan müdahalelere kendi dilleriyle tepki gösteriyor: “Siz bir kamu bankasına güreşçiyi atarsanız, bir de üç maaşı daha varken bunu yaparsanız, gençlere çok net bir mesaj vermiş olursunuz: Size yetecek bir gelecek yok!”

Güreşçiye sağlanan gelecek ülke gençliğine sunulmuyor

DİLAN ESEN

Çok sayıda genç iktidarın politikaları nedeniyle ülkeden memnun değil, birçoğu da yurtdışına gitmek istiyor. Geleceksizlik, işsizlik, eğitim sorunu gibi pek çok sıkıntılarla boğuşan ve son olarak AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gösterilen ‘disslike’ tepkileriyle birlikte Z Kuşağı tartışmaları hâlâ gündemde. Peki, nedir bu Z Kuşağı? Gençlerin tepkilerinin arkasında neler yatıyor? Bu sorulara yanıt aramak için Z Kuşağı’na dair araştırmalar yapan ekonomist yazar Bahadır Özgür ile görüştük. Özgür, kuşak tartışmasının tarihsel kökeninin neoliberal dönüşümle eşzamanlı olduğu görüşünde. Ülkenin farklı bölgelerinde büyüyen gençlerin dertlerinin aynı olmadığını vurgulayan Özgür, gençlerin hayatlarına yapılan müdahalelere tepki gösterdiğinin altını çiziyor: “Belki şu bile söylenebilir; ‘makbul’ genç olmanın dahi artık işe yaramadığı bir sürece girdik.”

►Ülke nüfusunun yüzde 30’unu oluşturan Z Kuşağı hâlâ gündemde. Z Kuşağı tartışmaları ekseninde siz ülkedeki gençlerin durumunu nasıl özetlersiniz?

Türkiye’deki Z Kuşağı’na bakınca görünen ortak payda, tam da yaşadıkları dönemin özelliğini yansıtır şekilde, eğitimli-eğitimsiz ayrımının kalktığı bir işgücü havuzunda buluşmaları. Zira önceki dönemlerde kuşak içi ayrımları en başta belirleyen unsur olan eğitim meselesi artık bir statü kazanma, daha iyi bir yaşam imkânı elde etme aracı olmaktan hızla çıktı. Yani eğitim ile refah arasındaki korelasyon, Türkiye için ilk kez bu denli yoğun biçimde tahrip edildi. Bu da gelecek tahayyülünün yanında demokrasi, hak, adalet, özgürlük anlayışının inşa edildiği zemini de yok ediyor.

15-24 yaş arası resmi işsizlik oranı yüzde 25, 15-34 yaş arasında 24 milyon genç varken bunların yüzde 42’si çalışıyor. 13 milyona yakını çalışmıyor, bunun da 11 milyonu devletin hesabında işgücü içinde sayılmıyor. Bir anlamda ‘ev genci’ konumunda… AKP dönemi üst üste açılan üniversiteler nedeniyle yaşamlarının büyük kısmını eğitimde geçiren gençler, tıpkı baraj kapaklarının açılması gibi mezun olur olmaz bu havuza aktı. Ve orada kendilerine vadedilenleri bulamadılar. Buldukları yegâne şey ağırlıklı hizmet sektöründe güvencesiz, düşük ücretli, uzun saatler gerektiren çalışma koşulları. En son Kocaeli Üniversitesi’nden öğrencilerle görüştüğümde, bana sınıflarındaki öğrencilerin neredeyse yarısının okurken çalışmak zorunda kaldığını anlattılar. Mezun olduklarında çoğu aynı işi devam ettirmek mecburiyetinde kalıyor. Diğer yandan iyi eğitim alanlar da aynı durumda. Beyin göçünün hızlanması, imkân bulsa çoğu gencin yurtdışına gideceğini söylemesi de istihdam koşullarından kaynaklanıyor. Şu anda “Z Kuşağı niye gündemde?” sorusunun yanıtı büyük oranda bu belirgin ve yaygın durumla ilgili. Bu gençliğin 7.5 milyona yakınının ilk kez oy kullanacak. Tüm gençliği alırsak da seçmen oranı yüzde 25’e ulaşıyor.

NEOLİBERAL DÖNÜŞÜMLE EŞ ZAMANLIguresciye-saglanan-gelecek-ulke-gencligine-sunulmuyor-755503-1.

Z Kuşağı’nın tanımı için ne söylemek gerek?

X, Y, Z etiketiyle tanımlanan kuşak tartışmasının tarihsel kökeni, neoliberal dönüşümle eşzamanlı. Bir anlamda 68 kuşağı kültünün, ağırlıklı reklamcılığın diliyle piyasa için yeniden üretilmesiydi. Gençliğin bir tüketici birim olarak metalaştırılmasının sonucuydu. Ne var ki toplumsal gerçekler, tartışmayı buradan çıkarıp sosyolojinin, iktisadın ve siyasetin gündemine taşıdı. Artık reklamcılık mamulü olarak değil, dönemi anlamanın bir dinamiği olarak da ele alınıyor. Dolayısıyla hem yaş kategorisi hem de dönemin belirleyici özelliğini taşıyan gençlik kesimleri kuşak sınırlarını belirliyor.

Esasında sorun da burada başlıyor zaten. Evet, biyolojik sınırlar belli ama kuşağın ana eğilimlerini belirleyen şeyler neler? Mesela, teknolojiye yatkınlık yeterli mi? Bu nedenle yaşam tarzına, o yaşamı var eden olanaklara, o olanakları belirleyen koşullara, istediği yaşamı sunup sunamadığına ve onlara erişimlerine bakmak gerektiğini düşünüyorum. Böylece kendi içindeki farklılıkları da görmenin imkânı doğuyor.

GENÇLİK HOMOJEN DEĞİL

Z Kuşağı’nı Türkiye özelinde değerlendirdiğimizde Diyarbakır’da büyüyen bir çocuk ile İstanbul’da büyüyen bir çocuğun sıkıntı ve dertleri aynı olabilir mi?

Kesinlikle değil. Çünkü gençler havada asılı durmuyor; ilk olarak ailelerinin, çevrelerinin onlara sağladıkları olanaklarla yaşamlarını kurmaya çalışıyorlar. Sonra devletin imkânları devreye giriyor. Devletin ezelden beri her iki gence aynı gözle yaklaşmadığı malum. Diyarbakırlı genç, Kürt kimliğinden dolayı ailesinin yaşadığı siyasal sosyal sorunları miras alarak hayata atılıyor. Üzerine bir de yeni dönemin getirdiği yükleri, sıkıntıları üstleniyor. Üstelik bu genç göç edip mesela İstanbul’a gittiğinde de bundan kurtulamıyor. Dolayısıyla homojen bir gençlik olmadığı gibi önceki kuşakların sorunlarından azade bir gençlik de yok. Ama şunu belki vurgulamak doğru olur. Her kuşak sorunlarını çağının imkânları dahilinde ifade eder, kendi ifade kanalını, dilini bulur, geliştirir. Bizim dikkat kesilmemiz gereken yer de burası sanki. Aşina olduğumuz kavramları, yöntemleri kullanmamaları, ülke gerçeğinden kopuk, umarsız oldukları anlamına gelmiyor.

Y Kuşağı için, ‘apolitik kuşak’ yorumu yapılıyordu. Sizce Z Kuşağı daha mı politik?

Gezi Parkı isyanını nereye koyacağız o zaman? Ya da kanun hükmünde kararnamelerle ihraç edilen yüzlerce genç akademisyeni? Ayrıca Y kuşağı denilen gençliğin 1990’ların kara şafağında geliştiğini unutmamak lazım. Genç kadınların toplumsal cinsiyet eşitliği için sokaklara taşıdıkları mücadeleyi, onur yürüyüşlerini, ekolojik mücadeleyi yükselten gençleri vb. Fransa’da ‘Sarı Yelekliler’ ile ilk buluşan da ABD’deki ırkçı şiddete karşı ilk sokağa fırlayanlar da onlardı.

Z Kuşağı bu olanlardan habersiz değil bence. Büyük kısmının çocukken gördüğü en farklı şeyin Gezi olduğunun altını çizelim. Şimdi de dünyayı izliyorlar, sömürgeci heykellerinin nasıl yıkıldığını görüyorlar. Bilinçlerine ekilen bu moleküllerin nasıl bir patlama yapacağını bilmiyorum ama ellerindeki teknolojik olanaklarla bizden daha fazla enformasyona ulaşma imkânlarına sahip oldukları kesin. Bir kuşağın politik kimliğini, kendi hayatına doğrudan müdahalelere karşı göstereceği tepkiler şekillendirir. İşte Z Kuşağı tartışmalarında da odaklanılan yer burası. Şimdi onların yaşamına direkt müdahaleler başladığında, ne tür tepki göstereceklerini anlamaya çalışıyoruz.

Z Kuşağı’nın ‘disslike’ gibi olaylardan yola çıkarak iktidara olan tepkisinde üniversiteli işsizliğinin etkisi var mı?

Tam da az önce konuştuğumuz politikleşme meselesi için güzel bir örnek. Kendi hayatına doğrudan müdahale eden bir karara tepkiyi gösteriyor. Turizm şirketleri için sınavların tarihlerinin değişmesi onları öfkelendirdi. Yaşı büyük olanlar için YouTube üzerinden disslike atmak garip bir tepki biçimi görünebilir. Ama bu bir dil, ifadedir sonuçta. ABD’de K-Pop’çuların Trump’ın seçim mitingi için satılan biletleri alıp salonu boş bırakmaları da öyle. Bunları sadece teknoloji gençliğinin muzipliği mi sayacağız? Elbette yaşamda aradığı pek çok şeyi bulamamanın gündelik bir tarzda, bir olayda billurlaşmasıdır.

MAKBUL GENÇ OLMAK BİLE İŞE YARAMIYOR

Z Kuşağı için geleceksizlik kaygısının ne gibi bir önemi var?

Her kuşakta oldu bu kaygı. Ama bugün gelecek tasavvuru yapmaya imkânı sağlayacak en asgari dinamiklerin dahi tahrip edildiği bir dönemi yaşıyoruz. Bir kez daha vurgulayalım; eğitim bu imkânların başlıcasıydı. Üstelik gelir düzeyi bakımından altta olanlar için hayati bir yatırımdı. Oysa toplumsal kaynakların inşaata aktığı, devlette kadroların tarikat bağlarıyla ve Saray’a mesafeye göre dağıtıldığı bir dönemde, beden gücüne eğitimle yeni yetiler kazandırmak, arzulanan bir geleceği sunmuyor. Hatta iktidar eğitimli olanı şeytanlaştıran bir söylemi ve pratiği her gün sergiliyor. Belki şu bile söylenebilir; ‘makbul’ genç olmanın dahi artık işe yaramadığı bir sürece girdik. Siz bir kamu bankasına güreşçiyi atarsanız, bir de üç maaşı daha varken bunu yaparsanız, gençlere çok net bir mesaj vermiş olursunuz: Size yetecek bir gelecek yok!