“Hayatın sırrına ermiş bilgeler”, “Mistik âlemin efendileri” olarak parlatılan Hindu gurulardan söz ediyorum. Buradaki (HK) Hintli dostum Roger’a göre ise “sivrisinek uzmanları”ndan…

Roger’ı on yıl önce tanıdığımda ortalama dindar bir Hindu idi. Sekiz yıl önce ciddi bir enfarktüs geçirdi. Birkaç ay sonra sıkı bir ateist olarak döndü. Hastanede yatarken yaptığı sorgulamalar onu dinden çıkarmış. Din kurumuna, özellikle iyi bildiği Hinduluğa karşı tutumu düşmanca desem yeridir. Hindu gurular hakkındaki değerlendirmesi şöyle: “Aylak kurnazın biri bir gün evinden kaçıp dağa gidiyor. Bir mağarada sivrisineklerin içinde bir iki yıl geçiriyor. Geri döndüğüne, hayatın sırrına erdiğini söylüyor. İnsan mağarada ne öğrenir? Ancak sivrisineklerle birlikte yaşamayı öğrenir, sivrisinek uzmanı olur.”

Benim gurular hakkındaki düşüncem ise biraz farklı: Kanaatimce, Hindu geleneği onlara çok şey borçlu. Yoksa insanoğlunun yarattığı en büyük ve sofistike palavra külliyatı olan Hindu mistisizmi nasıl yaşayabilir ve gelişebilirdi? Ayrıca hepsi evdeki sorumluluklardan kaçan aylaklar arasından çıkmıyor. İçlerinde eğitimli aylaklar da var.

Roger, ısrarıma rağmen ünlü guruyu dinlemeye gelmedi. Paraya kıyıp gittim ve beklediğim gibi “işlene işlene epey incelik kazanmış bir şarlatanlık” ile karşılaştım.

Klinik psikoloji araştırmalarıyla uzun zaman geçirmiş olmama rağmen, insan’da hiç duymadığım bazı ruhsal enerjiler; evren’de ise bazı yaşam enerjileri olduğunu (bak, onları da duymamıştım. Belki Selçuk hoca –Candansayar– duymuştur) ve mutlu, huzurlu ve ahenkli bir yaşam için onlarla etkileşim içinde olmamız gerektiğini bilmiyordum, öğrenmiş oldum.

Metafizik âleminin sırrına ermiş bir mürşit edasıyla konuşan guru, hayatın bu mistik enerjilerin toplamı olduğu kabilinden bir şeyler söyleyerek mevzuyu bağladı. Doğrusu, bütün metafizik anlatılar gibi gayet sofistike bir bağlamaydı. Mistik inançlarla ruh sağlığı arasındaki zararlı ilişkiye çokça tanık olduğumdan olsa gerek, ilkel-büyüsel inanç sistemiyle yoğrulmuş o akıl bulandırıcı-ağdalı içerik bende alerji yapar. Bu yüzden, o enerjileri bulma ve etkileşme işinde ben yaya kaldım.

Bence, ünlü guruların çevresinde onların zırvalarını kafası karışık beyaz adamın arayışlarına tevil eden bir pazarlama ekibi var. İçine psikoloji, felsefe ve hatta astronomi ve kuantum fiziğinden esintiler üflenerek zırva epeyce işleniyor, çektikçe uzayan bir çamur kıvamına getiriliyor ve aklı bulanık modern çağ insanının varoluşsal sorularına karşılık olarak sunuluyor. Arka plandaki o büyük sofistike palavra külliyatı bu mistifikasyon için gerekli malzemeyi fazlasıyla sağlıyor.

Piyasanın beklentilerine uygun olarak revizyona uğrayan ve “modern-mistik” inanç sistemi haline gelen Hindu geleneği, mevcut semavi dinlerin vazettiklerini ”banal” bulan orta sınıfların ve sorularına o dinlerde anlamlı cevaplar bulamayan kafası karışık küçük burjuvaların ayrıcaklı dini. Bir eski dostun deyişiyle, “Kapıcısının, temizlikçisinin tanrısına biat etmeyi zül kabul eden bazıları için dolar bayılarak sahip olabilecekleri bir janjanlı din.”

Batı dünyası da birçok alanda gurular üretiyor. Beni ilgilendirenler sadece “şu iletişim gurubu”, ”bu danışma ekolü”, “yaşam koçluğu” vs adı altında boy gösterenler. Birkaç haftalık uyduruk psikoloji eğitimi (çoğunda o da yok) ile eğitmenlik mertebesine erişen, bazıları ciddi psikopatoloji taşıyan guru müritleri ortalıkta cirit atıyor.

Kapitalist toplumun insanların kendilerini anlamlı, değerli bulma duygularında boşluklar oluşturduğu (ve o boşluğu tüketerek doldurmalarını istediği) bir dünyada yaşıyoruz. Guruluk mesleği erbabı da insanların harcadıkları parayla, satın aldıklarıyla, tükettikleriyle dolduramadıkları böyle boşlukları doldurma umudu vaat eden açıkgözler gibime geliyor. Bunların fayda etmediği, bazen sapıttırdığı yerde ise onarım işleri ruhiyatçılara düşüyor.

Yine o eski dostun bir dileği ile bitireyim: Hare Krişna! Çakralarınız her daim açık, Kundalini enerjiniz 3 bin volt olsun…