Güvende hissedeceğimiz sosyal ilişkiler, kurumsal yapılar ve güvenceler arıyoruz hepimiz. Bireysel değil arayışımız, toplumsal. Arıyoruz çünkü bütün uluslararası deneyimler ve bilimsel araştırmalar bir toplumda toplumsal güven duygusu daha güçlü olduğunda, o toplumun ekonomik büyümesinin, yaşam kalitesinin, kurumsal etkinliğinin arttığını ortaya koyuyor. Bilimsel çalışmalar Türkiye’de toplumsal güvenin, sadece dünya ortalamasına çıkması halinde bile ekonomik büyümemizin en […]

Güvende hissedeceğimiz sosyal ilişkiler, kurumsal yapılar ve güvenceler arıyoruz hepimiz. Bireysel değil arayışımız, toplumsal.

Arıyoruz çünkü bütün uluslararası deneyimler ve bilimsel araştırmalar bir toplumda toplumsal güven duygusu daha güçlü olduğunda, o toplumun ekonomik büyümesinin, yaşam kalitesinin, kurumsal etkinliğinin arttığını ortaya koyuyor.

Bilimsel çalışmalar Türkiye’de toplumsal güvenin, sadece dünya ortalamasına çıkması halinde bile ekonomik büyümemizin en az 1-2 puan daha yüksek olacağını gösteriyor. Krizi aşmak için ihtiyacımız olan reçetenin ilk adımlarının ne olması gerektiği belli yani. Dünyanın en büyük havaalanlarına, devasa Şehir Hastanelerine, kimsenin geçmediği köprüler üzerinden rantçı yandaşları zenginleştiren kamu harcamalarına değil, toplumsal güveni arttıracak adımlara ihtiyacımız var. Yani, hukukun üstünlüğünü, katılımcı ve demokratik kurumları, sosyal ve ekonomik eşitliği sağlayacak adımlara…

Ancak bırakın ekonomik saiklerle toplumsal güven ihtiyacını tartışmayı, geldiğimiz noktada bizler bugün, toplumsal güvende yaşanan yıkımın, toplumun can güvenliğini tehdit eden gerçekliliğiyle karşı karşıyayız. Bunu demokrasi, özgürlük, eşitlik, barış diyen milyonların sırtına Çubuk’ta indirilmiş olan yumruklar, atılan taşlar ve nefretin yakıcı çığlıklarıyla yine ve yeniden yaşıyoruz.

Üstelik bunu neden yaşadığımızı da açık açık görerek, bilerek…

Hepimiz biliyoruz ki, bu ülkenin kurucu partisi ve bugün TBMM’de temsil edilen en büyük ikinci parti olan CHP’nin Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na dönük linç girişimine giden yol, Saray ve elindeki devlet gücüyle adım adım inşa edildi. TBMM Başkanvekili Levent Gök’ü yakasından yakalayıp parçalamak isteyenler işte bu Meclis’i ve halkın egemenliğini yok sayan yumrukları, bir süredir siyasi zeminde atıyorlar zaten. Demiri kızdırıyor, buna dur demek isteyen her sesi ve düşünceyi de demirlerin arkasına hapsediyorlar.

31 Mart 2019 yerel seçimlerine giderken miting meydanlarında kurulan dev ekranlardan vahşetin yayını yapıldı. Doğrudan toplumu ayrıştıran iktidar, kendi bekası uğruna tüm toplumu ve onu ayakta tutan güven duygusunu yakmaya çekinmedi. Tehditler, sehven değil, anlık bir siyasi şehvetle değil, planlı ve programlı ve tekrar tekrar tüm Türkiye coğrafyasına yayılıverdi. Yandaş medya desteğinin de yardımıyla…

Cumhurbaşkanlığı’nın iletişim sayfalarından toplum ikiye bölünüverdi. 27 Şubat 2019’da fiilen sosyal medya üzerinden tüm ekranları ikiye bölüverdi mesajıyla, altı maddede özetleyerek o nefret tohumlarını… Bu ülkenin her vatandaşının can güvenliğinden sorumlu olan İçişleri Bakanı şehit cenazelerinde protokole CHP’nin alınmaması yönünde verdiği talimattan duyduğu gururu, sesine de yansıtarak toplumu ayrıştırmayı görev edindi kendisine.

Demokratik hakkını kullanarak eşitlik, özgürlük, barış diyenleri saçlarından sürüklemeye çekinmeyenlerin, açıkça yaşanan linç girişimini uzaktan izleyip, yapılana “protesto” demesiyle de un ufak edildi toplumsal güven. Ve bu ülkenin güvenliğinden sorumlu olanlar linç girişiminde bulunanların “linçle verdiği mesajı” sahiplenerek, güvenliği de güveni de ortadan kaldırıverdiler.

Bugün iktidar gücünü elinde tutanların işte böyle adım adım, kararlılıkla kurdukları düzenin karanlığında yankılandı Çubuk’ta inen yumruklar ve yakıcı sözler.

Oysa o karanlığı yaran, umudun ve geleceğin ışığını tüm Türkiye’ye yayan bir sağduyu ve halk iradesi var uzun süredir toplumda. Saray’ın tüm devlet imkanlarıyla dayattığı karanlığa karşı halkın sağduyusu, Türkiye’de birlik ve beraberliği ve yarınların umudunu muhafaza ediyor.

Ve şimdi halkın iradesiyle yerelden nefes almış olan Türkiye demokrasisinin ihtiyacı bu iradeyi temsil etmesi gereken TBMM’de, CHP Grubu’nun bu linç girişimine dair kurulmasını talep ettiği Meclis Araştırma Komisyonu’nu vakit kaybetmeden kurmak. Şimdi ihtiyaç hızla bu lincin tüm siyasi sorumlularının istifa etmesi. Şimdi ihtiyaç, milyonların dayanışmayla, sağduyuyla, kararlılıkla ortaklaşacağı güven duygusunu hızla ve vakit kaybetmeden var etmek…