Güvenlik değil rahatsızlık

Uzun ve yorucu gecenin ardından Marsilya’ya varıp kiraladığım eve doğru yürürken çilemi tamamlamak üzere olduğumu içimden geçirme gafletinde bulundum. Telefonum çalıyordu ve arayan tuttuğum dairenin sahibiydi, evle ilgili önemli bir sorun olduğunu söylediğinde fiyatına bakmadan derhal bir otel odası tutmaya karar verip bulunduğum yere en yakın otelden rezervasyon yaptırdım. Otele vardığımda resepsiyondaki çocuk bozuk İngilizcesiyle odanın öğlen 1’de hazır olacağını söyleyince gözlerim kararmış. Ne dedim, çocuk ne yaptı, bilmiyorum ama 10 dakika sonra odamda uyuyordum. Küçük bir servet ödediğim, tavan arasına hava girsin diye açtığım futbol topu geçemeyecek küçüklükteki camından odaya sadece gürültü doluyordu. Henüz öğlen olmamışken eğlenmeye başlayan Fransız taraftarların gürültüsü...

Uyandığımda gece aldığım kararların arkasındaydım. Terlik giyecek ve Arnavutluk’u destekleyecektim. Terliklerimle kendimi sokağa bıraktığımda Slovakya’nın Rusya zaferini çoktan kaçırmıştım. Stada ulaşımın kolay olması sebebiyle Romanya – İsviçre maçını şehir merkezinde izledim. Romenler turnuvadaki ikinci golünü de yine penaltıdan ve Stancu’nun ayağından atarak öne geçtiler. İsviçre'ye bir puanı getiren golü ise Mehmedi kaydederken, Romanya'da Konyasporlu Torje 90 dakika oynarken Gençlerbirliği'nin golcüsü Stancu 83 dakika sahada kaldı. Kasımpaşa’da iyi bir sezon geçirip yeniden milli takıma dönen Eren Derdiyok ise forma şansı bulamadı.

Gerek maç öncesinde ve sonrasında Marsilya sokaklarında gerekse de stadyumda Zidane ve Henry formalı taraftar sayısının Griezmann, Pogba ya da Giroud forması giyenlerden fazla olması, emekli yıldızların bu coğrafyada bıraktığı izin büyüklüğünü gösteriyordu.

Marsilya’ya ilk gelişim değildi. 2012 yılında UEFA Avrupa Ligi’ne ikinci ön eleme turundan katılan Eskişehirspor İskoçya temsilcisi St Johnstone’ı eleyip Marsilya ile eşleşmişti. O zaman Velodrome Stadı bakımda olduğu için Marsilya’nın 50 km. kuzey doğusundaki Parsemain Stadı’nda oynanmış ve Gignac önderliğinde Marsilya maçı 3-0 kazanmıştı. 4 yıl önceki halini göremediğim Stade Velodrome’a bugün hayran kaldım. Maç izlediklerim arasında en keyifli stadyum olduğunu söyleyebilirim.

Dechamps’ın sürprizini maç kadroları dağıtılınca gördük, maça Griezmann ve Pogba’nın yerine Martiel ve Coman ile başlıyordu. Arnavut'lar maçın başında kolay lokma olmadıklarını gösteriyor ve Fransa’ya karşı en doğru oyunu oynuyorlardı. EURO 2016 kadrosuna seçilmeyen oyunculardan dahi iddialı bir takım yapabilecek kadar geniş bir oyuncu havuzuna sahip, üstelik ev sahibi de olan Fransa, en büyük yıldızı Lorik Cana olan, onu da cezalı olduğu için oynatamayan rakibinin direncini kıramıyordu. Fransa teknik direktörü Deschamps’ın, 45’de Pogba’yı 68’de ise Griezmann’ı oyuna alması hem tribünleri hem de sahadaki oyuncuları hareketlendirdi. Yine de Arnavutluk’un teslim olmaya niyeti yoktu ve iyi savunma yapıp fırsat yakaladıkça golü aramaya devam ettiler. Eski Marsilyalı Gignac'ın 77’de oyuna girmesi ise tribünlerde gol olmuş havası yarattı. Artık Arnavutluk da 9 adamla savunma yapmaya ve topu uzun vuruşlarla uzaklaştırmaya başlamıştı. Romanya’yı 89. dakikada deviren Fransa, bu sefer maç sonuna iki gol sığdırarak grup aşamasını ilk 2 sırada bitirmeyi garantiliyordu.

Fransa'ya ayak bastığım andan itibaren her yerde otomatik silahlarıyla duran polis ve askerlerle ilgili bir şeyler yazmayı düşünüyordum. Stadyumlarda, ana metro duraklarında, büyük meydanlarda, tren istasyonlarında ellerinde otomatik silahlarla dolaşan üniformalı adamların bana hissettirdiği şeyin güven değil rahatsızlık olduğuna dair bir şeyler yazmayı düşünüyordum. Fransa- Arnavutluk karşılaşmasında başlama vuruşu öncesi, önceki gün IŞİD’in üstlendiği saldırıda hayatını kaybeden polis memuru ve eşi için yapılan saygı duruşu esnasında vazgeçtim. İşte terörün birey üzerindeki etkisi bu oluyor. Devletlerin güvenlik gerekçesiyle yaşam alanlarımıza ve temel hak ve hürriyetlerimize kısıtlama getirmesini normalleştiriyoruz.