Çeşitli nedenlerle yazamadığım 1-1,5 aylık süre içerisinde enerji alanında pek de dişe dokunur gelişme yaşanmadı dersek yanlış söz etmemiş oluruz. Belki bizi yakından ilgilendirmediğini düşünebileceğimiz bir “Katar olayı” yaşandı diyebiliriz o kadar. İçerde lisanslar konusunda gelişmeler var. Ancak onu bir sonraki yazıya bırakmakta yarar bulunmakta. Katar konusunun ise iç politikayı düşünülenin tersine çok yakından ve yakıcı bir biçimde etkileyeceğini düşünmekteyim.

Katar ile son yıllarda kurulan ilişkilerin “tek adam ilişkileri” boyutunda oldukça önemli olduğu kanısı yaygın bir kanı. Yaşananlar ortak yatırımların ötesinde bir içerik taşıyor olsa gerek. Benzer düşünce dış basında da dile getirilmekte olup; Wall Street Journal gazetesinin aktardığına göre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dış politikayı kişiselleştirdiğini ve bunun büyük problemlere yol açacağını belirten uzmanlar, Ankara’nın dış politikada 'kontrolü kaybettiği'ni iddia ederek, bu durumun Erdoğan için daha çok kişisel olduğu; Ankara’daki yetkililerin Katar’ın bu şekilde 'baskı altına alınıp ezilmesine' izin verilirse sıradaki hedefin Erdoğan yönetimi olacağından şüphelendiği iddia edildi.

Görünen hedef Katar, ya Türkiye resmin neresinde? Avrupa Konseyi Dış İlişkiler Uzmanı Aslı Aydıntaşbaş konuyla ilgili, “Katar her ne ile suçlanıyorsa, Türkiye de aynıları ile suçlanacak ve Erdoğan bunun çok iyi farkında. Türkiye yönetimi, Katar hedef gibi görünse de asıl hedefin Türkiye olduğu kanaatine sahip. Bu nedenle tepki beklenen şiddetin üzerinde” ifadelerini kullandı.

Malum şahıs ve yakınlarının başta IŞİD petrolü vb. satışından elde ettiği gelirler olmak üzere pek çok karanlık yoldan elde edilen gelirlerin resmileştirilmesi çabaları bilinen bir şey. “Malta dosyaları” üzerine henüz hiçbir açıklama getirilmedi. Halkbank’ın yerini (QNB) Katar Ulusal Bankası mı aldı sorusu soruluyor. 14 Temmuz günü geri çekilen Varlık Barışı adıyla kodlanmış “ Yatırım Ortamının Bazı Kanunlarda İyileştirilmesi İçin Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” bilindiği üzere 15 Temmuz Darbe Girişimi sıcağında bir hafta sonra 22 Temmuz’da sorunsuz olarak Meclis’ten geçirilivermişti. Kılıçdaroğlu’nun “Kontrollü Darbe” söylemi ne ölçüde gerçekçi bilemem ama, bildiğim o ki bu girişim en çok malum şahsa yaramış gözüküyor.

Bir süredir bu satırlardan sık sık dile getirdiğim Barzani’nin bağımsızlık girişimleri geçtiğimiz günlerde 25 Eylül 2017 tarihinde referandum yapılacağı ilanıyla somutlandı. Türkiye’den kırık ama oldukça hafif, pes perdeden sesler dışında bir tepki görülmedi. Anlaşılan o ki, Katar olayı ve arkasındakiler birilerinin sesini kısmak konusunda hedefine varmış görünüyor. Eylüle doğru “ayrılsak da beraberiz”, “yaşasın Müslüman kardeşliği” söylemleri yoğunluk kazanırsa şaşırmamak gerek.

•••

İran ambargosunun Halkbank ve Zarrab’ı da içerisine alarak delinmesi, Kuzey Irak petrollerinin el altından satışı, Türk Akımı vb. olaylar, başkanlar değişse de ABD için bir sıkıntı olarak not düşülmüş olaylardır. 1 Mart teskeresinin faturasının Türk generallere kesildiği gibi, bu olayların faturasının da birilerine kesilmesi bizi şaşırtmaz.

Bu arada Türk Akımı demişken, bildiğiniz üzere bu projeye ilişkin faaliyetler başlamış durumda.

Geçen günlerde Türk Akımı için Hollanda'dan Rusya'ya giden 445 metrelik dev kablo döşeme gemisi 'Pioneering Spirit', İstanbul Boğazı'ndan geçti. Biraz geriye gidersek; ilk düşünülen Güney Akımı’ndan vazgeçilmiş, yerine Türk Akımı konmuştu. Bu vazgeçişte ABD parmağı ve Bulgar mafyası da vardı. Thierry Meyssan’ın yazdıklarına göre, Bulgaristan’ı yöneten mafya yönetimi CIA’in talebi üzerine hem Libya hem de Suriye’de El Kaide ve IŞİD’e uyuşturucu ve silah sağlamıştı (Bu arada Borisov’un captagonlarını içen canlı bombalar Türkiye’de de pek çok can almışlardı). Bu ilişki süreç içerisinde sürdürülmüş olup, Bulgaristan’da CIA’ye gizli hapishane kurulmasına kadar gitmişti. Haziran 2014’te bütün bunların üstüne CIA bir katkıda daha bulunur. Bu kez Batı Avrupa’ya gaz tedarik edecek Rus doğalgaz boru hattı Güney Akım için, Bulgaristan topraklarından geçiş izni verilmesine engel olur. Olur da ne olur? Akabinde Erdoğan Rusya ile anlaşıp ABD’yi by-pass ederek Türk Akımı’nın önünü açar. Açar da ne olur? ABD Erdoğan karnesinin negatif hanesine bir tik daha atar. Bunları da zaman zaman Katar meselesinde olduğu gibi ortaya kor. Sonuç olarak ABD emperyalizmi için öyle anlaşılıyor ki henüz mevcut AKP ile işi bitmemiş gözükmekte. Son kullanma tarihi bir süre daha ertelenmiş gözüküyor. Bu durumun biz sokaktaki vatandaşa yansımasının ise daha çok baskı, daha çok zulüm olduğu aşikâr.

•••

Geçen ay Muğla’da katıldığım bir etkinlikten de birkaç satır söz etmek isterim. TMMOB Şehir Plancıları Odası Muğla Şubesi’nin Muğla Büyük Şehir Belediyesi’ni de kattığı etkinlikte, özellikle güneş enerjisinde belediyenin çalışmaları diğer yerel yönetimlere örnek olacak seviyede. Günümüzde dünya ölçeğinde fosil yakıtlardan kaçış ve yenilenebilir enerjiye yönelim hız kazanmış durumda. Son olarak Hindistan kömürden hızla uzaklaşmış olup Hindistan Electric Authority’ye göre kurulu gücün yüzde 57si 2027’de fosil olmayan kaynaklar olacak. Yıl itibariyle güneşte 90 Mw hedefinin aşılacağı Bakan Goyal tarafından ifade edilmekte.

Güneş enerjisinin toplumcu düşünceyle, enerji kooperatiflerinde örgütlenme sağlanarak yerel yönetimlerle birlikte hayata geçirilmesi çok olumlu bir örnek teşkil edecektir. Bunun sadece ülkemiz için değil, kişi başı elektrik tüketiminin 210 Kwh’i ancak bulduğu sahra altı Afrika’yı da enerji yoksulluğundan kurtaracak bir yol olduğu açıktır.

Bu tür halk örgütlenmeleri enerji dahil pek çok alanda insanları birbirleriyle ilişkilendirmekte ve çürümüş kapitalizmin dışında yeni bir yaşam teşkil edilebileceği düşüncesinin somutlanmasına vesile olmaktadır. Çaykur’un Katar’a ipotek edilmesinden sonra harekete geçen Hopalıların oluşturduğu Hopa Çay Kooperatifi gibi. Bodrum’da oluşturduğumuz Dayanışma Kooperatifi ile Hopa Çay Kooperatifi arasındaki üreticiden tüketiciye direkt ürün alışverişini gerçekleştirirken aynı zamanda Hopa Çay Kooperatifi’yle enerji verimliliği konusunda görüş alışverişi gerçekleştirmemiz buna güzel bir örnek olmuştur.
Dayanışmanın daha da geliştirilmesiyle güzel günlerin yakın olduğu hepimizin malumu değil mi?