Özal öncesinde en düşük memur maaşı asgari ücretin altında olamazdı, emekli aylığıyla da asgari ücret arasında doğrudan bir bağlantı vardı. İşsizlik ödeneğiyle de ilişkisi var. O nedenle bu toplumsal tabanı dikkate alan bir mücadele verilmeli.

Haber Analiz: Asgari ücretin toplumsal tabanı

Atilla ÖZSEVER

Asgari ücret, işçiler başta olmak üzere memurları (kamu emekçilerini), emeklileri, işsizleri de ilgilendiren, ilgilendirmesi gereken bir ücret türüdür. Daha önce memur maaşı ile asgari ücret arasında doğrudan bir bağlantı vardı. En düşük memur maaşı, asgari ücretten aşağıya olamazdı.

Bu ilişki 12 Eylül 1980 darbesi sonrası iktidara gelen ANAP’ın (Anavatan Partisi) genel başkanı ve Başbakan Turgut Özal’ın döneminde kesildi. Daha sonra 657 sayılı yasada bir değişiklik yapılarak yan ödemelerle birlikte en düşük memur maaşının asgari ücretin altında olamayacağı hükmü getirildi.

İşsizlikle bağlantısı

Öte yandan 506 sayılı SSK Kanunu’nda işçi emeklisi taban aylığı ile asgari ücret arasında da doğrudan bir bağlantı vardı. Bu doğrudan bağlantı da kesildi. AKP döneminde çıkarılan 5510 sayılı yasayla sigorta prim miktarı ile asgari ücret arasında dolaylı bir bağlantı kuruldu.

Günümüzde işsizlik ödeneği ile asgari ücret arasında da doğrudan bir bağlantı söz konusudur. İşsizlik ödeneğinin alt sınırı, brüt asgari ücretin yüzde 40’ı kadardır (bin 168 TL). Üst sınır ise, brüt asgari ücretin yüzde 80’i oranındadır (2 bin 336 TL).

En düşük memur aylığı 3 bin 812 TL

Halen en düşük memur aylığı, aile yardımı dahil 3 bin 812 TL’dir. Mevcut net asgari ücretin 2 bin 324 TL olduğu düşünüldüğünde asgari ücretin en düşük memur aylığının da çok altında olduğu görülüyor. 1980 öncesindeki ilişki, tersine dönmüş durumda. Eskiden asgari ücret daha yüksek olduğu için en düşük memur aylığının asgari ücretin altında olamayacağı hükme bağlanıyordu. Şimdi ise, asgari ücret çok daha düşük olduğu halde en düşük memur aylığı ile eşitlenecek bir yasal hüküm yok.

Halen 2 bin 717 TL olan en düşük emekli memur aylığı bile mevcut asgari ücretten daha fazla. En düşük işçi emekli aylığı ise bin 335 TL olmasına rağmen Cumhurbaşkanlığı’nın Mart 2020’de çıkarılan bir kararnamesiyle bu tutar bin 500 TL’ye yükseltildi. Ancak en düşük emekli aylığı alan bu kesim, emeklilere yapılan altışar aylık zamlardan yararlanmıyor. Gerçek emekli aylıkları (bin 335 TL) ne zaman ki zamları takiben bin 500 TL’ye çıkacak, ondan sonra bu emekliler altışar aylık zamlardan yararlanabilecekler.

Toplumsal taban

Görüldüğü gibi asgari ücret sorunu, bu bağlamda ele alındığında işçiyi de, memuru da, emekliyi de, işsizi de doğrudan ilgilendiriyor. Asgari ücret mücadelesi, bu toplumsal tabanı dikkate alarak verilmeli ve örgütlenmelidir.

Asgari ücret günümüzde ortalama ücret haline gelmiştir. DİSK-AR’ın araştırmasına göre, asgari ücret ve biraz üstünde (yüzde 20’si kadar) ücret alanların toplam ücretliler içindeki oranı yüzde 50 dolayındadır.

Asgari ücretliler, yılın ikinci yarısından itibaren vergi dilimine girdiklerinden ücretleri düşüyor. Ancak AKP iktidarı, bir teşvikle bu kesintiyi yapmıyor. Fakat diğer ücretliler için vergi kesintisi sürüyor.

Asgari ücret vergi dışı bırakılmalı ve diğer ücretliler için de asgari ücret kadar olan miktar vergiden muaf olmalıdır. Böylelikle asgari ücretten daha fazla ücret alan çalışanlar da, asgari ücret mücadelesinde doğrudan taraf olacaklardır. Tüm ücretliler açısından ortak bir mücadele zemini ortaya çıkacaktır.

Asgari ücretin sendikal mücadeledeki yeri

Asgari ücretin sendikal mücadeledeki yerine baktığımızda; 1963-1980 yıllarını kapsayan toplu sözleşme döneminde satın alma gücü açısından yüksek bir asgari ücretin olduğu görülüyor. Sadece 12 Mart 1971 muhtırası döneminde bir duraklama söz konusudur.

12 Eylül 1980 askeri darbesi ve ANAP döneminde de (1983-1989) bir geriye gidiş söz konusudur, gerçek asgari ücret enflasyonun altında kalmıştır. 1989 Bahar eylemleriyle birlikte 1991’den itibaren yükselme sürecine girmiştir.

1994 kriziyle birlikte düşmüştür; ancak Refahyol (1997) ve Ecevit(1999) hükümetleri döneminde tekrar yükselişe geçmiştir.

2001 kriziyle tekrar düşmüş ve 2007’ye kadar bu düşüş seviyesi korunmuştur. 2007’den sonra asgari ücrette bir yükselme var; fakat bu yükseliş milli gelir artışı düzeyinde olmamıştır, AKP döneminin sürdüğü 2007’den sonra da asgari ücret büyümeden gerekli payı alamamıştır.

Yine DİSK-AR’ın araştırmasına göre, 2003’te yıllık asgari ücretle 25 Cumhuriyet altını alınırken, 2020’de bu miktar 10 altına kadar düşüyor. 2016’da asgari ücret, 430 ABD doları iken 2020’de 300 dolar düzeyine iniyor.

AKP döneminde de sendikal hareketin yeterli bir asgari ücret mücadelesi vermediği görülüyor. Yine de son dönemde üç işçi konfederasyonunun (Türk-İş, DİSK ve Hak-İş) asgari ücret konusundaki ortak tavrı önemli; ancak bu tavrın da altının doldurulması, yani gereken aktif mücadelenin verilmesi gerekiyor.

Talepler

1-
Asgari ücretten vergi kesilmesin, brüt ücret net ödensin.

2- İşçinin SGK primi salgın döneminde bütçeden karşılansın. 12 yıldır işverenlere İşsizlik Fonu’ndan 5 puanlık sigorta primi desteği verildi. Bu durum işçiler için de geçerli olmalı.

3- Asgari ücret tespitinde sadece işçi değil, ailesi de esas alınmalı. Türkiye, bu konudaki ILO’nun 131 sayılı sözleşmesini onaylamalı.

4- Asgari ücret, en düşük memur maaşı kadar olmalı. En düşük emekli aylığı, asgari ücretin altında olmamalı. İşsizlik ödeneği de en az asgari ücret kadar olmalı.

5- Ücretsiz izin uygulaması kaldırılmalı; kısa çalışma ödeneğinin tabanı da asgari ücret düzeyine yükseltilmeli.

6- Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda hükümet kanadının sayısı azaltılmalı ya da 10 olan toplantı karar sayısı yükseltilmeli. İşveren ve hükümet temsilcilerinin toplamının (10) karar çıkartma imkânı ortadan kaldırılmalı.

7- Komisyon kararlarına karşı ILO standartları çerçevesinde işçilere genel grev hakkı tanınmalı.

8- Asgari ücretin altında çalıştırma ile ilgili cezai müeyyideler artırılmalı.