Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

26 Ağustos 2018 tarihli BirGün’de sayısız dizgi ve yazım yanlışı vardı. Hafta sonuna denk geldiği için mi böyle olmuştu, bilmiyorum. Ama benim gözüme en çok, Zeynep Kuray’ın manşetten girilen “Cumartesi Anneleri’ne 700’üncü Haftada Polis Saldırdı” başlıklı haberinde geçen Beyoğlu’ndaki bir pasajın adı takıldı. Birinci sayfa spotunda “Hazopulo Pasajı” diye yazılmıştı. 7. sayfadaki haber metninde ise “Hazopoulo” ve “Hazzopulo” diye geçiyordu. Aynı haberde üç ayrı yazım biçimi! Oysa İstiklal Caddesi’ndeki bu tarihi hanın doğru adı “Hazzopulo” idi.

Aynı haberin “Haftaya devam edecek” başlıklı bölümünde de kimi anlatım bozuklukları vardı. İki örnek:
-“Güvenlik güçleri Cumartesi Anneleri 700’üncü hafta etkinliğine hukuka aykırı bir şekilde müdahale etmiş, işkence yapmıştır.”

-“Faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin yakınlarının kurduğu Toplumsal Bellek Platformu, Cumartesi Anneleri’nin 700’üncü haftasında yapılan polis saldırısına dair açıklama yaptı.”

-Yine 26 Ağustos 2018 tarihli BirGün’ün 1. sayfasındaki “Çocuklara neşe veriyor” başlıklı haberde, anlatımı çorbaya çeviren bir karışıklık söz konusuydu. Çünkü hem yazımı hem noktalaması yanlıştı haberin. Örneğin şu tümceden bir şey anlayan beri gelsin: “Yaklaşık olarak 7 aydır hiçbir kurumdan destek almadan oyuncak dağıtımı yaptıklarını söyleyen (Ümit) Kavak, ilçenin insanlar, ve çocukların unutulmuşluk ve yılgınlığın hâkim olduğunu belirtti.”

-Aynı sayının 7. sayfasında yer alan bir küçük haber: “Ceza almalarını istiyorum”. Haber şöyle başlıyor:

“Adana’da Cumartesi Anneleri için oturma eylemi gerçekleştirdi.”

Hem özensiz hem öznesiz bir tümce! Eylemi kimin gerçekleştirdiği belirtilmemiş. En başta, haberciliğin abecesi sayılan “Beş N, Bir K” kuralına aykırı!

• • •

İyi olmamış!

25 Ağustos 2018 tarihli BirGün’ün 1. sayfasından girilen İlhan Cihaner imzalı yazının başlığı şöyleydi: “Savcı Bey, gömleğinin yakasında kir bile yoktu”.

Başlıktan bir şey anlaşılmıyor! Yazıyı okuyunca anlıyorsunuz ki, bu tümce aslında yazarın değil; eski Savcı Cihaner, Diyarbakır’daki bir “faili meçhul cinayet” dosyasını soruştururken, otopsiye yardım eden görevli tarafından söylenmiş. Gelin görün ki alıntı tırnak içine alınmadığı için karışık bir durum çıkmış ortaya. Zaten yazının iç sayfadaki başlığı, “Bir Zamanlar Anadolu’da…” Yani senaryosunu Ercan Kesal’ın yazdığı, Nuri Bilge Ceylan’ın yönettiği ünlü filmin adından ödünç alınmış bir başlık. Keşke ilk sayfada da böyle verilseydi diye düşündüm. Editör müdahalesi ne yazık ki yerinde olmamış…

***

Haftanın Notu

Cumhuriyet’te “Ahmet Altan Vakası”
Kâğıt fiyatlarındaki orantısız artış nedeniyle basılı gazeteler zor durumda… Bu yüzden üst üste fiyat artırmaya başladılar. Zamlar her alanda birbirini izlerken gazetelerin bundan etkilenmemesi düşünülemezdi elbet. “Havuz medyası” dışındaki yayın organları ayakta kalabilmek için, dar gelirli okurun bütçesini zorlamak pahasına fiyat artırmak zorunda kaldılar. Bu da gazete satışlarında yeni bir düşüşün habercisi demek…

Ülkemizin en eski ve köklü gazetesi Cumhuriyet, bu genel durumdan ayrı olarak bir de kendi iç sorunlarıyla boğuşuyor. Can Dündar’ın Genel Yayın Yönetmenliği’ne getirilmesiyle başlayan sancılı süreç henüz sona ermiş değil. Cumhuriyet Vakfı’nın eski yöneticilerinin açtığı dava nedeniyle, ekim ayında gazete yönetiminde kimi değişiklikler bekleniyor.

Cumhuriyet okurları bu süreçte çok sorumlu davrandı; gazetenin siyasal çizgisine yönelik eleştirilerini erteleyerek kuruma destek olmaya çalıştı. Ancak gazete yönetiminin aynı sorumlu yaklaşım içinde olduğu söylenemez. Cumhuriyet gazetesiyle özdeşleşmiş İlhan Selçuk’u yaşamdan koparan “Ergenekon tezgâhı”nın medya ayağını oluşturan bir kişiye o kurumda duyulan “gizli aşk” herkesi şaşırtıyor! Okurun tepki göstereceğinin bilinmesine karşın, Cumhuriyet değerleriyle kavgalı Ahmet Altan’ın yazısının gazetede yayımlanması bardağı taşıran damla oldu. Artık gazete içinden bile tepkiler yükselmeye başladı. Cumhuriyet’i korumak, herkesten önce gazete yönetiminin görevi değil midir?