Haber, bilgi demektir. Bilgi iktidarla doğrudan ilintilidir. Bilgi parayla, sermaye ile de doğrudan ilintilidir...

Haber, bilgi demektir. Bilgi iktidarla doğrudan ilintilidir. Bilgi parayla, sermaye ile de doğrudan ilintilidir. Kestirmeden söylersek, haberin ideolojik bir boyutu vardır.

İktidar, her türlü iletişim kanalını da devreye sokarak, bilgiyi kendi iktidarı için kullanır. Bunun için bilgi üretir. Yani silah ürettiği, araba ürettiği gibi bilgi üretir. Yani haber üretir. Bu biçimde üretilen haber ise bilgi değildir. Gerçek değildir. Ve doğru da değildir.

Haberin konusunu oluşturan bilgi, iktidarın bilgisidir.

23 Eylül’de,  Filistin Devleti Birleşmiş Milletler’e başvuruda bulundu. Daimi üye olmak, Birleşmiş Milletler tarafından tanınmak istiyorlardı. Dile kolay, 1948’den beri süregelen altmış üç yıllık acı dolu bir dönem. Savaşlarla sürgünlerle geçmiş bir zaman dilimi. Bir düşünün ki, sürgün kamplarında üçüncü, dördüncü nesil doğup büyümekte. Kendi toprağı, kendi evi olmadan... Geçici, kaygan bir zeminde dengeli bir hayat kurmak mümkün müdür?

Filistin sorunu, Türkiye sol cenahta yer alan insanlar için kalbin yarısıdır. Belki de tamamı. Geçmişin kısa bir anımsanması bunu açıklar.  Gerek 12 Eylül öncesi, gerekse sonrasında yönünü Filistin diyarlarına çeviren nice devrimci olmuştur. Nicesi o topraklarda kanını canını bırakmıştır. Şimdilerin moda deyimi ile kendilerini iyi bir gelecek, parlak bir kariyer beklemediğini bilerek yola çıkılmıştır.

İslami kesim için de Filistin’in anlamı çok açıktır; Kudüs, El Aksa Camii ve Mavi Marmara sözcükleri yeterince açıklayıcıdır.

Bilgi ve haber bir yanda... Filistin sorunu çevresinde sol ve siyasal İslam bakışı bir yanda! Ee?

23 Eylül’de bizim televizyon kanallarında akşam haberleri her günkü havasındaydı. Bütün kanallar Erdoğan’ın tarihi BM konuşmasını öne çıkarıyordu. Günlerden beri zaten “Arap Baharı” coğrafyasından ABD yolculuğuna, yatıp kalkıp Erdoğan haberleri ile yaşıyorduk.

Bizim kanallar, Filistin’in BM başvurusunu “ Vak’ayı adiyeden” bir haber olarak verdi. CNN ve BBC  ise, Filistin’den, BM’den canlı bağlantılarla, Ramallah, West Bank ’den canlı görüntülerle dadilarca haber “yaptı.” Çünkü bu haber, dünya gündemindeydi ve dünya politikası için çok önemliydi.

Televizyonun bizi/izleyiciyi aptallaştırdığını pek çok iletişimci söyler. Ancak, aptallaştırmanın da bir inceliği olmalı! Ülkemizde, kaba bir manipülasyonun varlığı kuşku götürmez. Önce bir haber yarat; Sonra bu haber üzerinden gerçeklik kur. Ana akım medya, bu basit formülü Erdoğan üzerinden bize dayatıyor.  Haber eşittir Erdoğan,  Erdoğan eşittir tek ve en önemli gerçeklik!

Yoksa Filistin’in BM başvurusu günlerden beri gündemde iken, kimsenin hiç aklına bir hazırlık yapmak gelmez mi? Ancak Erdoğanlı gündem oluşturulması, yüceleştirilip parlatılması asıl olduğundan, onun önüne geçmeyi kimse göze alamıyor. Bir ikon inşası sürecinde, tersini yapmak cesaret ister. Korku haberlerden sızıyor!

Bu sürecin en büyük borazanı TRT televizyon kanalı. O akşam, “habercilerin” kaç kere “Başbakan Erdoğan” dediğini bir meraklı hele bir saysın. CNN’de kaç kere “Başkan Obama”  BBC’de kaç kere “Başbakan Cameron” denmiş, karşılaştırsın. Korku neler yaptırıyor?
Haftanın dizesi: “ancak onlar yine de düşlerinin atlarını eyerlediler” (Mahmut Derviş, Çev. Metin Fındıkçı, Yalnızlık Yenilemeden Kendini, Can Y. )