Hadi buyrun, fırsat bu fırsat “hayata sahip çıkalım”!
“Teröre karşı dik durmak, bir olmak” kampanyamız, Avrupa AVM şampiyonu Yeni Türkiye’de 361 AVM yani 10.2 milyon metrekareye ulaşmış “ekonomik etkinlik” alanında bizi bekliyor.
Kapatın kulaklarınızı gökyüzüne asılı kalmış hırıltı, böğürtü, uğultu ve hıçkırık seslerine, kuşların ve böceklerin bile yaşayamadığı bu zehirli “hayata sahip çıkın”!

Ölümün en vahşi versiyonlarını, dört bir yana dağılmış insan parçalarını “durgun” gözlerle seyretmiş, her yoksul asker tabutuna reyting efekt yardımıyla hislenmiş ve hâlâ “iyi” biri olduğuna kanaat getirmiş “milli kalabalıklar” olarak yüzünüzü “hayata” çevirin!
Sokağa çıkın!
Sokakları halka, emekçiye, öğrenciye “makul şüpheli” zannıyla yasaklanmış Yeni Türkiye’nin büyüme motoru “iç tüketimi” kışkırtacak hızlı adımlar atın!
Türkiye Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Federasyonu “hayata sahip çık” çağrısı yapma hazırlığında.
Kanlı Bahar 2016 shopping mall festivali başlıyor.
Çatışma, bombalı saldırılar ve mahalline göre döşenmiş etnik-linç hatları harekete geçmeden kan sızan yurdumuzda “tüketen yaşar” mottosuyla alışverişe koşun!
Eski maliye bakanı teşvik için İstiklal’ e çıkmış, caddede “acı” kestane yemiş, fotoğrafları var, Birleşmiş Markalar Derneği Başkan Yardımcısı da oradaymış, “patlama noktasından gökyüzü” yazdığı felsefesi sarsıcı tweetini atmış.
Yani demek ki el koyulmuş doğaya karşı plastik palmiyeler, sahte ışık, kent meydanlarında “rutin” patlayan bombalara nispet özel güvenlikli “yeme-içme-harcama” mekânları ve ölü çocukların asla gidemeyeceği “kinderlandlar” bizi bekliyor.
Doğru ve yanlış değer yargılarından sizi “özgürleştirecek” ahlaki özne olmaktan kurtaracak sezon markaları hazır.
Yeter ki yüksek limitli kredi kartlarınız yanınızda olsun, sizin de marka logo yığıntısı “geçici” bir hikaye düzme hakkınız var.
Unutun zaten görmek ve bilmek de istemiyorsunuz Sur, Cizre, Nusaybin’de vücut parçaları karışmış moloz yığını içinde bir eşya ve bir fotoğrafta geçmişini arayan ve bir zamanlar bir hayatın sahibi olduğuna inanmak isteyen insanları...
Unutun evlat artıklarını naylon poşetlerde teslim alan ana ve babaları...

Unutun tank toplarıyla un ufak olmuş taş yığınlarının başına oturmuş “burası evimdi” diye sayıklayan kadınları...
Ve gözlerine, ruhlarına “savaş zapt edilmiş” aylardır gidemedikleri okul tahtalarına “ eğitim sırası bizde” yazılmış, defalarca başka çocukların öldürüldüğüne şahitlik yaptıkları “talim ve terbiyeden” geçmiş, uykusunu çığlık çığlığa yırtan çocukları da..
Unutun “çocuklar yaşamalıdır” diye puslu tarihe imza attığı için tecride atılan bilim insanlarımızı.
Ama şunu mutlaka hatırlayın; bir günde 4.5 milyon kişi 4.5 G’ye geçerken siz daha geçmediniz mi?
Yoksa Yeni Türkiye’nin Vahabi kostüme “cihatçı - plastik kılıçlı nesil” inşasına kamu hazinesinden aktarımla “büyük hizmetler” veren İslamcı vakıf örgün eğitim ağlarından taşan çocuk tecavüzlerinin çetelesini tutanlardan mısınız?
Elbette “iktidar-sermaye” blokunun acilen “milli davaya” dönüştürdüğü Dinci Vakfın evlerinde iki yıl boyunca cinsel saldırıya uğrayan 45 çocuk varsa Yeni Türkiye’nin de Ensar Vakfı sponsoru yapım “milli teknoloji devrimi” 4.5 G.si vardı..
Demek ki herkes kaç G olursa olsun bir tek “gerçeğe” ve “doğruya” erişemedikleri ama yediğini, giydiğini, gezdiğini teşhir ettiği ve kendisinden bir “imgecik” yaratıp o şekilsiz sürüye kattığı telefonunu alıp çıkmalıydı ki sokağa..
O zaman “dehşet” gururla her an çırılçıplak kol gezerken İslamcı rejimin “tek adamda” şahsileşmiş çıkar ve öncelikleri adına ahlaki değerlerin kapalı kapılar ardında kıstırılmış çocuklar misali çürütülüp boğulduğu “bu cehennem konseptine” hayat diye sahip çıkmış olurduk…