Türkiye korona vakalarında, ölüm ve vaka sayısındaki artış itibariyle, dünyada 9’uncu sıraya yükselmiş...

Radikal önlemler al-a-mayan iktidar, kademeli kısıtlamalarla durumu idare etmeye çalışırken; işini/işyerini kaybedenlerle salgına rağmen çalışmak zorunda kalanlar bir kötüden diğerine savrulmuş...

Milyonlarca insan elektrik/doğalgaz faturasına erteleme (hatta birkaç ay ödememe imkânı) beklerken, iktidardan gele gele ‘geçen yılın aynı ayında ne ödediyseniz onu alacağız’ açıklaması gelmiş...

Bir yanda doğal diğer yanda doğal olmayan gerekçelerle fiyatlar uçmuş gitmiş..

Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan da bu tabloya bakıp bakıp şunları yazmış:

“Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, bu virüs işini, ta en baştan çok ama çok ciddiye aldı. Virüsün tüm dünyayı evlere kapatacağı henüz belirginleşmemişken aksiyon planını adım adım devreye soktu. Piyasalara bakıyorum: Sakin. Panik havası yok. Sükûnetli bir bekleyiş var. Bunda ekonomi yönetiminin itimat telkin eden tutumunun etkisi büyük...”

★ ★ ★

Bugün zaten Ahmet Hakan’ı yazacaktım. Dünkü yazısıyla şart oldu!

Belki duymuşsunuzdur, geçen hafta bir programda “Ahmet Hakan acaba ne kadar maaş alıyor” benzeri bir cümle kurmuştum. O da oturmuş, köpüre köpüre “Hadi Ordan Ayşenur Arslan” diye bir yazı yazmıştı.

Elbette yazısında kendi maaşından söz etmiyordu. Onun yerine, benim için -en azından geçmişte- “Aldığı ballı kaymaklı maaşlarla cebini doldurmakla meşguldü” diyordu.

Evet, ben geçmişte önemli yerlerde önemli görevler yaptım. Ama, hiç kuşkusuz Ahmet Hakan-giller bunu bilmez ve anlamaz, maaşım hep komik düzeyde kaldı.

Örnek mi? Vermezsem olmaz! Atv Haber’de mutfakta tüm sorumluluğu yüklendiğim sırada -o dönemin parasıyla- 7 milyar TL. alıyordum. Ankara temsilcimiz ve yardımcım da 6 milyar TL. Bunun ne anlama geldiğini şöyle anlatayım; o sırada genel müdürümüz olan Fatih Ediboğlu bir gün önüme bir kağıt koydu: Ali Kırca’nın bordrosunu.. O kağıtta 120 milyar TL. yazıyordu. Elbette buna primler, ara transfer ücretleri, özel imkanlar ve ‘ödüller’ dâhil değildi.

Ekran yüzleri / şöhretleri döneminde durum böyleydi. Ekranda arz-ı endam eden kişi haberden bihaber de olsa, kat kat kat fazla paralar alırdı. Kaldı ki, ben kadındım. Bir başka kanaldaki muadilim ‘erkek’ benden fazla maaş alırdı.

Anladın mı Ahmet Hakan!

★ ★ ★

Ahmet Hakan, kendi maaşından söz edeceğine, hiç bilmediği sularda boğulmuş. Yetinmemiş, bundan daha fenası, bel altından vurmaya kalkmış. İmalar imalarla benim / bizim 28 Şubat’ta devletin resmi ve askeri gücünü arkamıza aldığımızı ve andıca hizmet ettiğimizi söylemeye cüret etmiş.

Ahmet Hakan ve ara sıra bunu dile getirmeye cüret edenler, bakın:

28 Şubat döneminden tertemiz çıkan bir haber merkezi varsa, o da atv Haber Merkezi’ydi.

O gündemde andıca tek satırla bile girmedik. Neredeyse tüm kanalllar bas bas bağırırken... “Baaam, işte PKK’dan para alan yazarlar”... “Zbaamk, işte PKK’ya yardım eden işadamları”... Derken... Hiçbirine dönüp gözümüzün ucuyla bile bakmadık, bültenlerimizde yer vermedik. Hatta, aramızda şöyle bir espri yapıyorduk; “Siz niye girmiyorsunuz bu işe diye sorarlarsa, faks makinamız bozuktu, biz bir yazı falan almadık deriz...”

★ ★ ★

O günlerde sürece dair sadece ve sadece iki haber vardır atv arşivlerinde:

■ Andıç sonrası durumdan vazife çıkaranların vurduğu İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal’la ilgili haber ve onun yaptığı açıklama.

■ Aczmendi tiyatrosu ile sahneye konulan Fadime Şahin vakasında, evinin önündeki ‘medya sirki’ni ironik bir dille anlatan izlenim haber.

O kadar!

★ ★ ★

Gelelim benim ‘bugün muhalif medyacı pozlarına bürünmeme’...

TRT’deki ilk yılımın sonunda ‘solcu’ -daha doğrusu o günün ifadesiyle komünist- olduğum gerekçesiyle kovuldum. Danıştay kararıyla döndüm. 12 Eylül sonrasında da ‘kovulmak üzere olduğumu, ancak istifa edersem daha sonra TRT’ye dönme şansı bulabileceğimi’ kulağıma fısıldayan daire başkanının uyarısıyla istifa ettim.

Sonraki onca yıl ne yaptığım ortada. Kaldı ki Ahmet Hakan’la ‘aynı binayı paylaştığımız günlerde’ Aydın Doğan’ın beni ‘muhalif medyacı’ olduğum için göndermek zorunda kaldığını da herhalde bilmeyen yoktur.

★ ★ ★

Derdim elbette kendimi ‘aklama’ çabası falan değil. Hele Ahmet Hakan ve ‘gillere’ karşı hiç değil. Ama birilerinin de ona “HADİ ORDAN” demesi gerekiyor.

Sahi... Söz paradan puldan, maaştan açılmışken... Ve “Hadi ordan” demişken... Bugün aynı gemide olduğu Cem Küçük mesela... Ahmet Hakan’ın (AKP döneminde) İGDAŞ’tan, ortağı olduğu şirket aracılığıyla aldığı parayı gündeme getirmiş... Çok ağır iddialar ve ifadelerle diline / kalemine dolamıştı.. Ahmet Hakan ona da “HADİ ORDAN CEM KÜÇÜK” demiş miydi, hatırlayamadım!