Benim hayalimde ben bu parçayı tek başıma sahnede çalarak bin kişinin arasında tek Leyla’yı görerek söylüyordum.

Haftanın Öyküsü: Ah Leyla, bir çiçekten asmalı seni Dünya’ya

> ANIL NİŞANCALI* @anilnisancali

Ah Leyla, bir çiçekten asmalı seni Dünya’ya // Anıl Nişancalı Oha. Leyla evlenmiş. Kimse de bana haber vermemiş. Hayvanlar. Sahnedeyim, gitarım elimde bir balta gibi duruyor ve onunla özgürlük dağıttığıma inanıyorum. Kim korkar ki böyle pürüzsüz yalanlardan, boş ver. Ortalık Rock müzik, zıplayan bağırsaklar ve pastel boyayla çizilmiş bir albüm kapağı gibi. Leyla beni çok özlemiyor. Ben onu seviyorum, o da kendisini seviyor ve bu bence evlenip sabaha kadar kavga etmek için yeterli. Düşünceler kavga etse geriye sadece gökkuşağından düşen sigortasız yıldızlar kalır. “Lan” diyor Cemil. “Konsantre olsana!” Abim olmasa iyi adam aslında. Hımbıllığı tamamen genetik ve bu Darvin pezevenginin suçu. Leyla evlenirse günüm geceye, aklım heceye kaçar. Abimle bir grup kurduğumuz gün, aslında hiçbir şey müzikle ilgiliydi. Her şey Leyla’dan geldi, leyladan geçme faslını hiç umursamadan Leyla’ya aktarıldı. “Lan.” Dedi Cemil “Gel bir konser ayarlayalım, şu adını sayıkladığın kız da gelsin.” Benim abim bir kültür tellalı. Başta sırf Leyla ve diğer meftun insanlar gelsinler diye kurduğumuz grup, Eddie Wedder’ın bereketinden olacak bir anda palazlandı. Abim ona Bass gitarı verdik diye bozudu, ben ilk şarkıyı söylerken gitarı nereye savursam diye baya bir dertlendim. Oy canını yediğim Rockstar fetişi, sen normal insanı bile meleklere inandırırsın. Sahneye çıktık ve vurdum gitarın bam teline. Bizim Ferdi Özbeğen’imiz, Pearl Jam’dir abiler edasıyla. “Jeremy spoken in the class today” Hava sıcaktı, gündüzler soğuk. Leyla oradaydı, ayaklarında tozluk. Buradaydık ve geleceğe gidiyorduk. Mecnun olmaya diye çıkıp meftun olursak olacak şey buydu zaten. Ah Leyla, saçlarına yıldız düşmüş, bir Ahmet Kaya şarkısında duran kadın. “Sen insan değilsin biliyor musun?” dedi abim. “Sen insan suretinde bir hayvansın.” Dedi. Ne diyebilirim ki. “Abi bir dur ya konuyu bilmiyorsun.” Dedim. “İnsanın kafasına gitarla vurulur mu, ben sana vuruyor muyum?” Kendi kendime bir paralel evren hikayesi anlatıyorum lan. Her şey bence de çok güzel olacak. Her şey çok güzel olacak. Kendimi dar attım sahneye. Bu Nick Drake’in tek akustik gitarla çalınan bir parçası. Benim hayalimde ben bu parçayı tek başıma sahnede çalarak bin kişinin arasında tek Leyla’yı görerek söylüyordum. 999 tam, bir Leyla. Gerçek hayatta olan şey, Leyla’nın o sonradan gezegen Pluton gibi mağrur parlayan gözlerininde şarkıyı unutmam oldu. Gözleri parlıyordu çünkü bu Nick Drake etkisi. Al babayı. Gözleri parlıyordu çünkü şarkı boyu kafasını telefondan kaldırmadı. Ah be Leyla, nedir bu düşünselinde cankurtaransız boğulmamız? Akıl sınırında dubaları geçip de kendi aklımda boğulmuş gibi çıktım sahneye. Gitarı doğrulttum. Tetiği çektim ve bam. Sanki, hala Leyla’nın geldiği o ilk konserde gibiyim. Tabii kaçacaktır Leyla senden. Sarhoşluk, havalıdır da sevdiğinin çantasına kusanların sonu Tinder’dır diyen evliya beri gelsin. “Beni korkutuyorsun” demişti Leyla “Ben bu kadar romantik bir sorumluluğun altına girmek istemiyorum” demişti “Ben zaten seni istemiyorum ki” demiştim “Öyle ki, senin gidişini seyrederek bile bir güneş kadar ihya olabilirim. Bırak üzüleyim, bırak gidilsin Leyla” demiştim. Kadınlar o romantik erkeği arayıp, bulduklarında da çok havalı bir gidişin hayaliyle yaşıyorlar ve bunu onlara bu romanlar öğütledi. Betty Blue’sundan tut, öyle bir sürü sarhoş adam işte. Şarkı bitti, aklımdan bunlar geçerek kim bilir hangi notalara bastım bilmiyorum. Detone olmak öyle bir şey. Mayınlı notaya basıyorsun ve pat ve güm ve çatırt. Koskoca şarkı patlıyor koca bir dinamit suyu gibi. Abim geldi, “Lan” dedim “Mis gibi düzenimizi mi bozduk acaba?” Cemil bir duraladı da “Bilemiyorum Altan. Niye yapıyoruz bunu?” dedi “Abi biz Leyla’nın ektiği bir çiçeğiz” dedim. Ah Leyla. Birbirimize borçlu olduğumuz daha kaç duygu var? Fırladım sahneye, “Bu parça, tüm sevenlere ve haddini bilip o raddede kalanlara gelsin” dedim “Her aşk, sinkafı tadacaktır” Biraz daha saçmalayıp konseri bitirdim. Onlara da yazık. Çıktım, yağmur yağmıyordu ama ben gene ıslandım. Bulut kiralayıp kendisine hüzün yaratan bir şair bozması gibi telefonu çıkartıp Leyla’yı aradım. “Efendim, ne istiyorsun?” dedi “Dışarıda çok ses var, içeride uzay” Dedim. Adamlar, anlayana. “Ne istiyorsan söyle” dedi. “Terk et beni, en azından bunu yap.” Dedim “Beraber miydik biz?” diye sordu “Değildik” dedi Cebimden cüzdanımı çıkartıp yola fırlattım. Çirkin kimlik fotoğrafımın üzerinden telaşe bir hayat geçerken, Dünya’nın parlaklık ayarı sona geldi. “Leyla” dedim. “Dünyadan geçiyoruz, Atlayacak mısın?” Ah Leyla, bir çiçekten asmalı seni Dünya’ya.

*Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan
‘Evren Bozması’ isimli kitabın yazarı.