Garson ikinci çayı başka yere bıraktı masada, bir süre bulamıyor. Çay tabağı epeyce yol alıyor, kayıp gidiyor. Yardım edip etmemek arasında kalıyorum

Haftanın Öyküsü: Alaca

> ONUR CAYMAZ @onurcaymaz

Borges’e...

Tren salı ve cumartesi geceleri kalkıyordu. Şimdi karşımda.

20.05. Gar meyhanesinde, o gün de, eskiden Cemal Süreya’nın bira içtiği, biraz içtiği yerde, iki tek...

Meyhanenin mavi çini çiçekleri... İstasyonun önünde çocuğunun sınavdan çıkmasını bekleyen ekose etekli, gençten bir anneydi deniz. Bu saatte perdeler, lambalar hep bu saatte. Gündüzün rengi, akşamın seyrine karışıyordu. Kırk bir saatti yol. Önce güneye, Ankara’dan Kayseri’ye; sonra bir çizgi Malatya’ya; biraz kuzey, Elazığ; az biraz güney, sonunda Muş ve Tatvan. Kırk bir saat.

Renktir: Koridorda halay çekerler, Türkçe bilmeyen çay satıcıları vardır; pencereden çocuklara atılan gazete sayfaları; Muş’ta gardan tüp satın alır ocakçı, küçük tüp, gece mavisi renginde; arada kimi bilinmez istasyonlarda binen, üstü başı nedense kir pas içinde pişmaniyeciler; arada tavukların gezindiği kimi hayal peronlar, kırmızı ibikler, acı düdükler arada; bir ilkokul çocuğunun miki fareli termosundan sek rakı içip uykuya dalan yaşlı amcalar.
Gözleri kararmadan önceki akşamı hatırlıyordu orada. Garın orada, köşedeki caminin önündeki seyyardan balık ekmek almış, karanlıkta, sanki lunaparkta ışıklar parlar gibi, renkler; bir polisiye roman elinde, balığın tadını dilinin ucunda duydukça bozkıra değil de denize uçan hayaller... Gençken.



Şimdi neredeyse hiç görmüyor, tümden yitirmek üzere. O gün işte, trenle Muş’u geçerken bir tünele giriyorlar, tünelden çıktığında beynindeki ur yüzünden (daha sonra devlet hastanelerinde yerdeki taşlara sığışmış küçük beyaz noktaların çiğ ışığı), görüşünü epeyce yitirmişti. Bir perdenin ardından bakar gibi. Perdeler, bu saatte...

Babası Almanya’da çalışıyor, araba fabrikasında. İmam hatip bitirmiş. Emirgan’da körler okulu varmış demiş birisi Moda’daki çay bahçesinde, o da duymuş, kendi alacakaranlığında. Güzel yüzlü, nasıl güzel hem de. Arap harflerinin kuşları uçuyor gözlerinden, çocuk... Sesleri seviyor en çok, tınıları. Dönemem oraya bir daha diyor, çocukluğundan silah sesleri, devlet yağıyor içinde bir yere. Yol kesiyorlarmış gece.

Garson ikinci çayı başka yere bıraktı masada, bir süre bulamıyor. Çay tabağı epeyce yol alıyor, kayıp gidiyor. Yardım edip etmemek arasında kalıyorum.

Hava karardı iyice.

Aylardan kasım.

Yüzümü artık hiç göremiyor.