Peşlerine takılalım dedi Özgür. Samet, "Ben gelmem olum, abim ağzıma s.çar akşama" dedi ama Ferhat’la Özgür ikna ettiler. Kaktüslü, kedili Neslişah’la onu koklamak için eğik eğik yürüyen Kerim abinin peşine düştük

Haftanın Öyküsü: Kaplumbağa

Onur Çalı

Yalnız George’a…

Birimiz ters çevirdi sonunda. Aslında hepimiz istiyorduk ama dokunmaya cesaret edemediğimizden “yazık olum ya” filan diyerek en cesurumuzu bekliyorduk. Samet geldi. Geçen hafta da ölü bir yılanla peşimizden kovalamıştı bizi. Aynı sınıftaydık ama bizden birkaç yaş büyük gösteriyordu. İriydi, uzundu, ölü yılanı tutabiliyordu ellerinde.
Ters çevrilen kaplumbağa debelendi önce. Samet kafasına doğru elini uzatınca içine kaçtı, kabuğuna. Sonra durdu. Pis hayvan, direnmiyordu artık. Kaderini kabullenmiş gibiydi. Samet büyükçe bir taş arıyordu, ezecekti hayvanı. Tam o sırada Kerim abi geldi, Samet’in abisi.

Kaplumbağanın başında, infaza hazırlanan Samet’in ensesine patlattı tokadı. Şimdilik kurtulmuştu kaplumbağa, hiçbir şeyin farkında değildi, öylece duruyordu. Kerim abi ince bıyık, yağlı saç, meslek lisesi terkti. Müdürü dövmüş diye duyduk. Annem, Kerim’e benzeyecek bu çocuk diye ahlanıp vahlanırdı ödevlerimi yapmadığımda.

Kerim abi geldi, yanımıza oturdu. Hepimizle tek tek dalga geçti. Takıldı bana. Sırıttı pis pis. Cevap vermedim, kızardım. İçimden küfür de ederdim ama kaplumbağayı kurtarmıştı, şimdilik affettim.

Kerim abi kaplumbağaya tekme atmayı önerdi. Herkes sırayla vuracaktı, bakalım hangimiz daha ileriye fırlatacaktı hayvanı. O hakem olacaktı, kazanana da çıplak kadın resmi verecekti. Aslında ödül çok ilgimizi çekmedi ama iştahlanmışız gibi davrandık. Ferhat, “Yabancı mı abi?” diyerek bizden bir adım öne geçti hatta.
İlk sıra Özgür’ündü. Ayakkabısını çözüp tekrar düğümledi, hatta beceremedi de Kerim abi bağladı bağcıklarını. Meğer annesi bağlıyormuş hâlâ, hepimiz güldük. Kerim abi olmasa, babasının polis olduğunu hatırlatırdı bize ama Kerim abiden korktu herhalde, gıkı çıkmadı.

Kaplumbağa ölecekti kesin. İlk seferinde olmasa bile yarışmanın sonunu göremeden ya kabuğu kırılacaktı ya kafası patlayacaktı. Annem yaz akşamları eve giren sinekleri bile öldürmeme kızıyordu. Bu kaplumbağa olayını duymamalıydı. Hayvana yazık diyecek oldum, bizimkiler hemen başladı koro halinde: "Kız Ahmet Kız Ahmet Kız Ahmet…" Kerim abi, "Kesin lan" diyerek işkenceyi kısa kesti.

Özgür hazırdı artık, ilk tekmeyi o vuracaktı. Mahalle maçında penaltı atar gibi gerildi iyice, tam depar atmaya hazırlanıyordu ki kedinin biri yanaştı kaplumbağaya doğru. Kerim abi, "S.ktir git lan uğursuz" diye karnından söylenip kediye doğru hareketlenmişti ki Neslişah çıkageldi kedinin ardından. Elinde bir saksı kaktüs, ayakları kırmızı ojeli. Yaklaştı iyice. Kırmızı papatya gibi. Donup kalmıştık. Özgür bu arada deparından vazgeçip yanımıza çökmüştü bile. Kerim abi hemen toparlandı. Neslişah’la konuşurken hiç Kerim abi gibi değildi, küfretmiyordu, kediyi okşuyordu bir yandan. "Neyse veletler, siz takılın bakalım" deyip pis pis sırıtarak yürümeye başladı Neslişah’la. “Eee, çıplak kadın resmi n’olcak şimdi?” diye sordu Ferhat. Duymadılar. Kaplumbağa hâlâ aynı pozisyonda, ölüme yatmış gibi kıpırtısızdı.

Peşlerine takılalım dedi Özgür. Samet, "Ben gelmem olum, abim ağzıma sıçar akşama" dedi ama Ferhat’la Özgür ikna ettiler. Kaktüslü, kedili Neslişah’la onu koklamak için eğik eğik yürüyen Kerim abinin peşine düştük.
Birkaç adım attıktan sonra geri döndüm ben, kaplumbağa ölebilirdi öyle kalırsa. Sağlam bir tekme geçirdim. Koşup yetiştim bizimkilere. Neslişah’ın ayaklarına baka baka yürüdük hep birlikte.