Hakarete ve nefrete sığınmak

Sığınmacılar konusunda Süleyman Soylu ve Ümit Özdağ arasındaki hakaret teatisini ibretle izledik. Şaşırmadık. Bu son hadisede de, tarihin bir cilvesi olarak bakanlık makamında pekâlâ Özdağ, ona posta koyan makamında Soylu olabilirdi ve hakaretler ile raconlar bakımından pek fark olmazdı.

Fark varsa eğer, hakaret dilinde vardı. Biri mukaddesatçı öbürü milliyetçi dil tercih etti. Soylu, Özdağ hakkında konuşurken mukaddesattan destek aldı: “Ben bu adamı adam yerine ve insan yerine koymam. Bu adam hayvandan aşağı bir adamdır. Esfel-i safilindir. Kendisi Soros çocuğudur ve operasyon çocuğudur.” (“Esfel-i safilin” Kuran’da geçen bir tabirmiş ve tam karşılığı, sefillerin en sefili demekmiş.) Ümit Özdağ ise cevaben milliyetçi bir dille konuştu: “Süleyman, ben yarın saat 11.00’de tek başıma ve silahsız İçişleri Bakanlığı önünde olacağım. Kimin ne çocuğu olduğunu orada bütün Türk milleti görecek.” Tabii ki engellendi ve muhatabına “Korkak herif, korkak Süleyman, çık karşıma, sen don lastiği satarken ben akademide polis kardeşlerime ders veriyordum” demekle yetindi.


ORBANCILIK VE LE PENCİLİK YARIŞIYOR

Ne yazık ki bize trajikomik ve tuhaf gelen bu tür dalaşmalar toplumsal bir patlamaya hizmet ediyor. Ve o tür patlamanın meydana gelmesinde iki tarafın da çıkarı var. Bir nevi Orbancılık ve Le Pencilik yarışıyor. Macaristan’da faşist Orban’ın kazanması Saraylıları şevklendirmişti. Fransa’da faşist Marine Le Pen’in ikinci tura kalarak kazandığı başarı da Özdağ’ı heveslendirmiş olmalı. Son haftalarda sağ siyaset kulvarında epey ünlendi nitekim. Le Pen seçimi kazanamasa bile siyasetin dilinin yeniden üretiminde belirleyici hale geldi. Şimdi de Saraylılar Özdağ dilinin etkisini gördükçe ondan etkileniyorlar, etkilenecekler. Baksanıza “Ensardır, geri göndermeyeceğiz” dedikten hemen bir ay sonra, “göndereceğiz” demeye başladılar.

Hatay’da sınırdan içeri girmek için ve Edirne’de sınırdan dışarı çıkmak için bekleşen sığınmacılar ülkesine döndük. Yerli ve milli Orbancılar ile Le Pencilere gün doğdu. Sığınmacı sorunundan bir provokasyon çıkarıp bundan nemalanma arzusu her iki cenahta da mevcut.

En haşin konuşanı Özdağ şöyle diyor: “Zafer Partisi iktidarında Türkiye’deki tüm sığınmacılar 1 yıl içinde vatanlarına geri dönecek, gerekirse zorla.”
Geçen yıl ağustos ayında bunun provasını Altındağ’da yaşatmışlardı ve o günlerde şunları yazmıştım: Altındağ’daki o gece, neydi o öyle? Farklı plakalı araçlarla konvoylar halinde mahalleye geldikleri, polisin linç ve yağmaya adeta göz yumduğu söyleniyordu. “Ya Allah Bismillah, Allahuekber” diye bağırışlarıyla da politik kimliklerini açığa vuruyorlardı.

Aklı başında herkes gibi şu gerçeği ben de hatırlatmıştım: Emperyalistlerin ve hempalarının çıkardığı savaştan kaçıp sığınanların büyük bir kısmı burada yaşayacak. Buna ister oldu bitti deyin, ne derseniz deyin, onlar artık bu ülkenin insanlarıdır. Burada olmalarının sebebi de kesinlikle kendileri değildir. Suçlu değildirler. Suçlu olmayanlara ceza veremezsiniz. Ama gerekirse zorla geri gönderileceklermiş! Belli ki sokağa çıkıp sığınmacı avlayacaklar. Ardından Kürtlerin evlerini yakıp Alevilerin evlerine çarpı işareti koyacaklar.

İSTİYORLAR Kİ NEFRET SALDIRILARI ÇOĞALSIN

Tamam. İnsanlarımız işsiz. Karınlarını doyuramıyor. Sığınmacılar yüzünden aç ve işsiz kaldıklarına inanıyorlar. Bu yüzden çok korkuyorlar ve önemli bir kısmı mültecilerden nefret ediyor. İktidara güçleri yetmeyince veya düpedüz bilinçsizce mültecileri günah keçisi kılıyorlar. Yerli ve milli Orbancılar ile Le Penciler istiyorlar ki, önce mültecilere, sonra kendileri gibi olmayan bütün herkese yönelik nefret saldırıları çoğalsın. Mültecilere saldıran aynı güruhlar yarın solculara, CHP’lilerin evlerine ve giderek tüm muhalif kesimlere yönelsin.

Artık biliyoruz: Siyasi İslamcılar, elbette onlar arasından da cihatları için adam devşiriyorlar. Sermaye onlara köle emeği gözüyle bakıyor. Mültecilere yönelik nefret dalgasının, iktidarın kendi stratejisi yönünde, üstelik sığınmacı kisvesi altında getirdiklerini de seferber ederek kullanılacağından hiç şüphe yok.
Nefret tohumlarından büyüyen böyle bir toplumsal felaketin üstesinden gelmek hiç kolay olmaz. Sonuçta iktidarı da muhalefeti de yakar. Ama en nihayetinde olan garibanlara oluyor. Oysa mülteci ve “yurdunda mülteci” garibanların tek çaresi kölelikten kurtulup özgürlüklerini kazanmak için dayanışmaktır. Esfel-i safilin siyaset onların olsun, bizlere özgürlük ve dayanışma lazım.