İktidar cephesinden sığınmacıların ülkede ucuz iş gücü olarak kullanıldıkları itirafları geliyor. Resmi olmayan verilere göre 2021 yılında 1 milyon kayıtdışı çalışan göçmen olduğu belirtiliyor. Göçmenlerin olağanüstü bir rejim altında sermaye için katmerli sömürüye tabi tutulduğunu hatırlatan uzmanlar, "Sosyal haklar düzenlenmeli, emek sömürüsü engellenmeli" diyor.

Hakları gözetilmeli

Umut SERDAROĞLU

Mülteci krizi gündemdeki yerini korurken Cumhurbaşkanı Erdoğan bir ay içinde üçüncü kez ağız değiştirdi. Daha önce mültecileri göndermeyeceklerini ifade eden Erdoğan, bu açıklamasının üzerinden bir ay sonra 1 milyon mülteciyi ‘güvenli bölgelere’ göndereceklerini söyledi. Dün de MÜSİAD 32. kuruluş yıl dönümü programına katılan Erdoğan, "Asla bu topraklardan kovmayız, kovmayacağız da... Ev sahipliği yapmaya devam edeceğiz" diye konuştu.

Erdoğan’ın sözlerine yanıt veren CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ise "Seçimin ertesi günü de 2 yıllık ‘Dönüş Planı’ başlayacak" ifadelerini kullandı. Öte yandan ülkede güvencesiz çalıştırılan sığınmacıların ucuz iş gücü olarak sermaye çevresinin iştahını kabarttığı bizzat iktidar temsilcileri tarafından itiraf ediliyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu geçen hafta göçmenlerin gönderilip gönderilmeyeceği tartışmasına ilişkin, "İstanbul’da fabrikanda Suriyeli çalıştır, sigorta da yapma. Sonra ‘Bu Suriyeliler ne olacak’ de. Önce iş insanları isyan edecek" yorumunda bulundu. İktidara yakınlığıyla bilinen Türkiye Gazetesi yazarı Cem Küçük ise “Suriyeliler olmazsa bazı sektörlerde çalıştıracak insan bulamayız” ifadelerini kullandı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba’nın 2021’de paylaştığı Göçmen İşçiler Raporu’na göre Türkiye’de 2021 yılında 1 milyon kayıtdışı çalışan göçmen olduğu belirtiliyor. Bu sayının günümüzde arttığı daha da arttığı düşünülüyor.

haklari-gozetilmeli-1013293-1.

Sığınmacıların güvencesiz, kaçak ve ucuz iş gücü olarak kullanılmasını konunun uzmanları BirGün’e değerlendirdi.

SENDİKALAŞMALARI İMKÂNSIZLAŞIYOR

Geçici koruma statüsünde bulunan göçmenlerin çalışma iznine başvurmak için birçok zorlukla karşılaştığını söyleyen Birleşik Metal İş Sendikası Uluslararası İlişkiler Uzmanı Eyüp Özer, “Çalışma izni alınması için öncelikle işveren başvurması gerekiyor. Ayrıca bu izin çalıştığı yerde kaldığı sürece geçerli” diye belirtti. Bu yüzden birçok göçmenin çalışma iznine başvuramadığını aktaran Özer, “Bu durum sermaye güçleri tarafından ucuz emek gücü olarak sömürülmelerine neden oluyor” dedi.

haklari-gozetilmeli-1013294-1.

Sendikada örgütlenen göçmen sayısına da değinen Özer şunları söyledi: “Sendikal örgütlenmenin olduğu fabrikalarda çok az sayıda göçmen çalışıyor ve onlar da sendikaya üye olabiliyor. Az sayıda göçmen olmasının nedeni buralarda sadece kayıtlı işçinin çalışıyor olması. Diğer taraftan kayıtdışı çalışan göçmenler yasal olarak da sendikaya üye olamıyor. Bunun temel sebebi ise ülkede özgürlükçü bir sistemin olmaması. Sistem zaten sendikal örgütlenmeye izin vermezken, göçmenlerin sendikalaşmasını neredeyse imkânsızlaştırıyor.”

Göçmenlerin ucuz iş gücü olarak kullanılmasının önüne geçmek için çalışma izni prosedürünün tamamen kaldırılması gerektiğini söyleyen Özer, şöyle devam etti: “En basit ve en doğru geçici koruma belgesine sahip olan herkese prosedür gözetmeksizin çalışma izni verilmesi. Normalde sığınmacı olarak başvuru yapıldıktan sonra bu sürede çalışmak için izne başvurursun. Ancak bir süre sonra mülteci statüsü verildiğinde oradaki bütün haklardan faydalanabilirsin. Geçici koruma diyoruz ancak 11 yıllık geçici koruma olmaz. Bu insanlara iltica hakkı vermiyorsun, onun yerine ucuz iş gücü olarak sömürüyorsun. Bu yüzden ülkedeki sosyal haklar neyse onların sağlanması gerekiyor.”

BÜYÜK BİR SÖMÜRÜ SÖZ KONUSU

Geçici koruma altında bulunan sığınmacıların yasal olarak çalışma izni alabiliyor olsa dahi birçok pratik engelle karşılaştıklarını belirten Agora Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Cahide Sarı, “Çalışma izni aldıktan sonra iş değiştirirlerse bu hakkı kaybediyorlar. Ayrıca çalışma iznini aldıkları an Kızılaykart haklarını da kaybettikleri için çalışma iznine başvurmayı göze alamıyorlar” dedi.

haklari-gozetilmeli-1013295-1.

Kayıtdışı çalışan sığınmacıların en fazla mevsimlik tarım işçisi olarak çalıştığını dile getiren Sarı, “Bunun yanında inşaat, tekstil alanlarında da güvencesiz olarak çalışıyorlar” diye konuştu. Sığınmacı kadınların ise neredeyse hiç çalışamadığının altını çizen Sarı, “Dil burada en büyük etken. Ayrıca muhafazakâr tutumlar, çocuk sayısı gibi nedenler de çok büyük etki ediyor.”

Amele pazarı denilen göçmen işçi pazarlarına da değinen Sarı şunları söyledi: “Amele pazarı denilen yerlerde göçmenler günübirlik işler bekliyor. Pazarın başında bulunan sorumlu, buralarda tanıdıklarını bulabildiği işlere gönderiyor. Sorumlu kâr payı elde ederken çalışmaya gidenlerin üzerinden kazanç elde ediyor. Görüldüğü üzere büyük bir sömürü söz konusu.”

Suriye krizi patladığında devletlerin ucuz işgücü olarak bir beklentisi olmayabileceğini belirten Sarı, “Ancak bu durumu kendileri ve sermaye güçleri adına fırsata çevirdiler. Az buçuk bu konuları takip eden biri, göçmenlerin ucuz iş gücü olarak sömürülebileceğini bilir. ABD’de de Meksikalı göçmenler de yaşıyor, Türkiye’ye daha önce İran’dan gelen göçmenler de yaşadı” dedi.

Son olarak Suriyeliler üzerinden konuşan Sarı, “Dünyada savaş bitmiyor. Suriyeliler bugün gitse yarın başka yerlerden göçmenler geliyor olacak. Türkiye’de ne olursa olsun yabancı nüfus olacak. Bu yüzden vatandaşlık sınırı dışında olan insanların haklarının nasıl sağlanacağı acilen belirlenmelidir” diyerek sözlerini tamamladı.

AĞIR KOŞULLARDA ÇALIŞTIRILIYORLAR

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun açıklamaları hakkında konuşan Araştırmacı Fırat Çoban şunları söyledi: “Süleyman Soylu’nun açıklamaları malumun ilamından öte değil. Kendisi bu açıklamayla AKP’nin göç yönetim mantığındaki temel unsurlardan birini açığa vurdu: göçmenlerin olağanüstü bir emek rejimi altında sermaye için katmerli sömürüye tabi bir artık-nüfus haline getirilmesi.

haklari-gozetilmeli-1013296-1.

İktidarın göçmen politikasına da değinen Çoban şöyle devam etti: “AKP iktidarı göçmenleri/sığınmacıları yalnızca dış politikada bir pazarlık unsuru olarak araçsallaştırmakla kalmadı; aynı zamanda 2011 yılından bu yana Türkiye ekonomisinin ve sermaye sınıfının ihtiyaç duyduğu ucuz ve güvencesiz emeği, kayıtsız/belgesiz göçmen işçi sömürüsü aracılığıyla karşıladılar. Bu süreçte göçmen emeğinin, hem ücretleri baskılamanın ve işleri güvencesizleştirmenin hem de genel olarak işçi sınıfını disipline etmenin bir aracı olarak kullanıldığını söylemeliyiz. Tekstil, inşaat, tarım başta olmak üzere çeşitli iş kollarında göçmen emekçiler yerli emekçilerden daha ucuza, daha uzun saatler ve ağır koşullarda çalıştırıldılar. Bu daha ucuza çalışma halinin sıklıkla kayıtsız/belgesiz göçmenlerin deneyimlediği ücret gasplarıyla ücretsiz çalışmaya kadar varabildiğini de biliyoruz. Bugün yaşadığımız tüm sorunlar, AKP iktidarının göç yönetimini, belirli bir plan dahilinde, yurttaşların ve sığınmacıların refahını ve hukukunu korumak için değil, ekseriyetle Türkiye sermayesinin dinamik ihtiyaç ve çıkarları doğrultusunda şekillendirmesinden ve günün sonunda göçü bir dış politika enstrümanı olarak araçsallaştırmasından kaynaklanıyor.”

IRKÇI SÖYLEMLER ÇATIŞMAYA GÖTÜRÜR

SOL Parti Başkanlar Kurulu üyesi Önder İşleyen, “Türkiye’de mülteci krizinin kaynağında AKP iktidarının Suriye iç savaşında emperyalizmin dümen suyunda izlediği cihatçı iç savaş siyaseti var” dedi.

haklari-gozetilmeli-1013297-1.

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın mülteciler konusundaki ırkçı söylemlerinin iç çatışmalara neden olduğunu belirten İşleyen, Gazete Duvar’a yaptığı açıklamada çözüm önerileri için de şunları söyledi: “Muhalefet ise farklı tonlara sahip olmakla birlikte emperyalizmin ve AKP’nin sorumluluklarına, krizin kaynaklarına bir eleştiri getirmeksizin doğrudan milyonlarca yoksul sığınmacıyı hedef tahtasına koyuyor. Farklı ulusları aşağılayan, ırkçı söylemler yaygınlaşırken sosyalistlerin dışındaki tüm muhalefet de bunu besliyor. Hükümetin mültecileri oy deposu olarak görmesi de bu eğilimleri körüklüyor. Son günlerde Ümit Özdağ’ın yürüttüğü ırkçı faşist siyasetle ortaya koyduğu o “otobüs” Türkiye’yi bir çözüme değil ancak bir iç çatışma zeminine de götürür. Bu düşmanlaştırma üzerine kurulu bir dilin çözüm olmayacağı açık bir şey. Avrupa’nın Türkiye’yi bir mülteci krizinden koruyacak bir kalkan olarak kullanmasını, ABD’nin yıkım politikalarının insanları yurtsuzlaştırılmasını teşhir etmek gerekiyor. Bölgede emperyalizme karşı bir barış siyasetinin sonucunda gönüllü olanların yurtlarına dönüş yolu açılabilir. Bunun için Suriye’nin yeniden inşası için uluslararası dayanışmanın geliştirilerek Suriyelilerin eve dönüş koşullarının yaratılması gerekiyor. Öte yandan da Suriye savaşının on birinci yılında Türkiye’de doğan büyüyen yeni kuşak sığınmacıların laik, demokratik ve kamucu temelde bir entegrasyonunu sağlayacak, milyonlarca çocuğun ucuz iş gücü olarak sömürülmesinin önüne geçecek bir politika da buna eşlik etmeli."

ÖZDAĞ'DAN İSTİHBARATÇILIK İTİRAFI

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında istihbarat elemanı olduğunu itiraf etti. Özdağ, kendisine “Hayvandan aşağı biridir. Soros çocuğudur” diyen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yüklendi. Özdağ, "Ben bu ülke için resmi olarak çalışırken, Soylu, DYP ilçe başkanı olarak Tansu Çiller’in etrafında ‘anneciğim’ diye dolaşıyordu" dedi. İstihbarat içinde yer aldığını itiraf eden Özdağ, “Benim Türkiye Cumhuriyeti devletinin değişik kurumları için yurt içinde ve yurt dışında Türkiye’nin milli güvenliği konusunda kanunlar çerçevesinde ve yazılı görevlendirmeyle bazı operasyonlar yaptım doğrudur, bazı operasyonlar yönettiğim doğrudur” ifadelerini kullandı.