Tüm dünyada muhafazakâr iktidarlar politikalarını kadının kamusal hayattaki varlığını biçimlendirmek ve onun varlığını yok edecek bir biçimde kurguluyor. Fakat bu iktidarların görmezden geldikleri bir gerçek var: Kadın mücadelesi, dayanışması ve isyanı.

Haklarımızdan bir gram dahi ödün vermeyeceğiz!

Özde Çelikbilek

Muhafazakâr, otoriter ve aşırı sağ siyasetten beslenen iktidarlar, geçmişten bu yana kadın bedenini ulusal kimlik ve ‘onur’ kavramının devamı için kullanıyor.

İktidar, kürtaj hakkını ve kadınları koruma yasalarını, ‘aile’ kavramına zarar verdiği gerekçesiyle yürürlükten kaldırmaya çalışırken bunların karşısında uluslararası ittifaklar kurmaya dahi meylediyor. Gerici muhafazakâr iktidarların ittifakları karşısında dünyadaki hak mücadeleleri de birbirine bağlanıyor.

Polonya’dan Ekvador’a, Arjantin’den Sudan’a kadınların mücadelesi aynı. Gerici muhafazakâr iktidarlara ve kadın düşmanı politikalara karşı kadınlar, dillerinin farklılığına bakmaksızın aynı isyanla dünyayı mora boyuyor. Peki, kadınları bu ortak zeminde birleştiren şey ne?

İlk sırada AKP iktidarının ve yandaşlarının ısıtıp ısıtıp halkın önüne sürdüğü İstanbul Sözleşmesi var. İç siyaset mekanizmalarında sekteye uğrayan siyasal İslamcı AKP iktidarı kadınların kazanılmış haklarını hedef alıyor. Dünyada da bunun örneklerini görmek mümkün.

Türkiye’de ve Polonya’da mevcut iktidarların geçen yaz, yasanın aile yapısını bozduğu gerekçesiyle yürürlükten kaldırılacağını duyurması üzerine kadınlar, mücadelelerini ortaklaştırma kararı almıştı. Polonya’da da İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılması için hükümet, sözleşmenin, “aile değerlerini hiçe saydığı” gibi söylemlerde bulunarak, muhafakazâr seçmenini ikna etmek istiyordu. İstanbul Sözleşmesi’nin Meclis’te tartışmaya açıldığı gün Polonya’da Türkiye Büyükelçiliği önüne giden kadınlar eylem düzenledi, dayanışma mesajlarını karşılıklı olarak iletti.

‘BENZERLİK ÇOK’

Polonya’da Strajk Kobiet (Kadın Grevi) hareketinin liderlerinden Marta Lempart, bu dayanışma ihtiyacının nereden doğduğu sorusuna şu yanıtı verdi: “Bu meselede birlikteyiz. Polonya ve Türkiye’de de sağ popülist hükümetler yönetimde. İnsan haklarına düşman, vatandaşlarının özgürlüklerini ellerinden almaya çalışan iktidarlar ile karşı karşıyayız. Her iki ülkede de seküler olmayan, dini gruplar insan haklarına karşı hükümler dayatıyor, kadın haklarını hedef alıyor. Bunun hangi din olduğu, hangi araçlarla yaptığının hiçbir önemi yok. Her iki ülkede de son bir yılda öldürülen kadın sayısı yaklaşık 500. Aramızda farklılıktan çok benzerlik var; bunu biliyoruz.”

KÜRTAJ, İNSAN HAKKIDIR

Çin’de kadınlar birden fazla çocuk doğurdukları için cezalandırılırken, Ekvador’da kadınlar kürtajı seçtikleri için hapiste tutuluyor. Hindistan, Ermenistan veya Hong Kong’da cinsiyet seçici kürtaj uygulaması gerçekleşiyor.

Kürtaj yasaklarını hayata geçirmek adına ayak direyen hükümetler, inatçı kadınlar ve güçlü hareketleri ile karşılaşıyor. Polonya’da ve İtalya’da kadınlar haklarından bir gram ödün vermemek için mücadele ederken Arjantin’de kadınlar yıllardır verdikleri mücadelenin sonunda yasal kürtaj hakkına erişebiliyor.

Arjantin’de kürtajı yasallaştıran tasarı, Arjantin Ulusal Kongresi’nin alt kanadı Temsilciler Meclisi’nde 11 Aralık 2020’de onaylandı, daha sonra geçen hafta 12 saat süren oturumun ardından Senato’da kabul edildi. Ancak bu kadar kolay anlatabileceğimiz bir yasa tasarısı değil. 38’e 29 kabul edilen ve bir üyenin çekimser kaldığı yasanın arkasında, Arjantinli kadınların yıllardır verdiği mücadeleler bulunuyor.

Seslerini tüm dünyaya duyurmak isteyen Arjantinli anneler, 1977 yılında ilk defa Buenos Aires’te eylem yaptı. Anneler bu tarihten itibaren her perşembe Plaza de Mayo Meydanı’nda buluşarak gerçeklerin ortaya çıkarılması ve adaletin yerini bulması için 40 yılı aşkın süredir mücadele etti ve etmeye de devam ediyor.
Kürtaj hakkına dair resmi kampanya ise 2005’te, kürtajın yasallaştırılmasını hedefleyen bir çatı örgütü olarak, Güvenli ve Ücretsiz Yasal Kürtaj Hakkı Ulusal Kampanyası’nın kurulmasıyla başlamıştı. Bu girişimle gelen ilk tasarı 2008 yılında Senato’ya sunulurken milletvekilleri ‘kendilerine’ zarar verebileceği korkusuyla tasarıya ilgi duymamıştı.

Arjantin’de kadınların kürtaj zaferi sonrası Dominik Cumhuriyeti’nde kadınlar, uzun yıllardır kürtajın yasal olması için verdiği mücadelede, kongreyi yeniden masaya oturtmayı başardı. Ülkedeki milletvekilleri, hamileliğin tecavüz veya ensestin sonucu olması, kadının hayatının risk altında olması veya fetüsün kusurlu olması durumunda kürtaja yasal serbestlik tanınması yasasını oylamaya hazırlanıyor. Meksika’da da aynı şekilde her eyaletin dâhil olduğu yasal kürtaj hakkı düzenlemesi gündemde.

HESAP ÇARŞIYA UYMADI

Katolik kilisesinin çok güçlü olduğu Polonya, Avrupa’da kürtaj konusunda en sıkı düzenlemelerin olduğu ülkelerin başında geliyor. Kadın hakları örgütleri her yıl 200 binden fazla Polonyalı’nın yasadışı yollardan ya da ülke dışına giderek kürtaj yaptırdığı tahmininde bulunuyor.İktidardaki aşırı sağ PiS (Hukuk ve Adalet) partisinin kürtajı tamamen yasaklamayı öngören yasa teklifini meclise sunmasının ardından gerçekleşti. 2020 yılında ise kadınların örgütlü ve güçlü öfkesiyle bir kez daha yüzleşti. Polonya’da kürtajı neredeyse tamamen yasaklayan karar 28 Ocak’ta, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Ancak öncesinde ve sonrasında, hatta hâlâ katolik Polonya’da kadınlar yasanın o kadar kolay hayata geçmeyeceğini bildirerek eylemlerine devam ediyor.

insanlık tarihi ne kadar eskiyse kadınların var olma mücadelesinin tarihi de o kadar eski. Muhafazakârlığın karşısında kadınlar, tarihi değiştirecek ve ezberleri bozacak bir güce sahip.

SESSİZLİK ÖLDÜRÜR

Sudan’da 30 yıllık şeriat yönetiminin ardından diktatör Devlet Başkanı el-Beşir’in istifası için düzenlenen eylemlerde kadınlar, mücadelenin başrolünü üstlenerek hareketin rüzgârını değiştirdi. 2019 yılında, Alaa Salah’ın “Kadının yeri devrimdir” sloganı, eylemlerin en önemli mesajlarından biri haline dönüştü. Şeriat karşıtı hareketin simgelerinden Salah’ın “Mermi değil, sessizlik öldürür” cümlesi hâlâ akıllarda.