Etik ve ahlak arasındaki temel farkı anlamak için içeriklerin karşılığını iyi kavramak gerek. Ahlak, iyi ve kötü olana karar veren ortak değer ve inanışlardır. Etik ise, bu ahlaki değer ve davranışların temelindeki doğru ve yanlışı seçme ve düzenleme sürecini ifade etmektedir. Etik temelde ahlak konusuna eleştirel bir gözle bakan felsefe alanıdır.

Haksız rekabet etik olmayan bir kurgu olmakla beraber, koşullarını ortaya koymak ve bununla mücadele etmek bir ahlaki duruştur.

Hatırlarsanız bu konuda en sert tavrı Ali Koç Trabzonspor için ortaya koyup "Sırtını devlete dayamış" ifadesini kullanmıştı.

Koç, Trabzonspor'a yönelik eleştirilerinde, Türkiye Futbol Federasyonu'nun (TFF) harcama limiti sisteminin yanlış kurgulandığını söylemişti.

Ve devamında:

"Bu 250 milyon liralık ana para, 5 yıllık süre en fazla Trabzonspor'a yarıyor...Trabzonspor'un başkanı geçen yıl Şubat ayında ne kadar kötü durumda olduklarını ifade ediyordu" diyen Koç, sözlerini şöyle devam etmişti:

"Ne olduysa, 2019'un Mayıs ayında sıkıntıların çözüldüğünden, rahatladıklarından bahsediyordu. O arada ne oldu, bilmiyorum. Ama insan ister istemez şunu düşünüyor: Trabzonspor'a göre kurgulanmış bir model. Çünkü en çok onların ihtiyacını görüyor. Zorunlu olarak da, diğer kulüplere aynı model sunulmuş."

Spor etiği genel anlamda, sporun gelişmesinde önemli rol oynayan sporun paydaş ve taraflarının görev ve sorumluluklarını dürüstlük, adalet, açıklık, tarafsızlık ve saygı gibi evrensel değerler doğrultusunda yerine getirmeleri, çalışmalarını ilkelere bağlamalarını kapsamaktadır.

Şu etik ve ahlak konusunu Spinoza üzerinden biraz daha açarsak:

“Spinozacı etiğin radikalliği, aslen, geleneksel ahlâkın dayandığı mutlak iyilik-kötülük anlayışını lağvetmesinde yatar. Ahlâk, ister dinî bir ahlâk isterse de toplumsal bir ahlâk olsun, her zaman normatiftir. İyi-kötü yerine iyilik-kötülük ile işler. İyi-kötünün herkes ve her şey için keskin sınırlarla belirli olması, iyi-kötüyü iyilik-kötülük haline getirir. O halde ahlâk, sorgu sual olmaksızın kendisine tabi olunmasını ister. Ahlâk, belli ki, salt dogmatiktir. Etikse, ahlâk ile karşılaştırıldığında, ne bir mutlak iyi-kötü belirler, ne de salt keyfî bir temeli vardır. Etik, halihazırda istisnai olan durumu biricikliğinde kavramayı önerir. Onu, ahlâkta olduğu gibi, bir evrensele göre yargılamaktansa, biricikliğinde anlamaya çalışır. Ahlâk, buyurur. Etikse, önerir. Etik, bu anlamıyla, pragmatik olmaktan çok, pratiktir. Kullanışlıdır. Denebilir ki, doğada, Spinozacı anlamıyla, ahlâki bir karşıtlık değil ama etik bir farklılık vardır. Ahlâk, önceden belirlenmiş kuralları her bir kişiye dayatırken; etik, kişilerin kendi tercihlerini ve bu tercihlerin bir optimumunu bulmalarına yardımcı olur. Ahlâk, kişiden ahlâkın içeriğini anlamasını ve uygulamasını isterken; etik, kişinin bizzat kendisini anlamasını ve yaratmasını sağlar. Etikte söz konusu olan, iyi karşılaşmaları örgütlemek, kötü olanlardan el verdiğince uzakta kalmak ve eyleme gücümüzü bu yolla olabildiğince artırmaktır. Bu, Spinozacı anlamda etik olan yaşamdır.” (Hasan Cem Çal)

Neden yüzlerce insan bu konulara kafa yorup yorumlar yaparak bir şeyleri ortaya koymaya çalışıyorlar?

Hiç düşündünüz mü?

Kapitalist sistemin ilişki metodoloji-doğa dahil, kavramların içini boşaltarak algı manipülasyonu üstünden karlılık ve çıkar marjlarını organize eder.

Etik ve ahlaki dayanakların içi boşaltıldığı için ‘dürüst’ yaşam koşulları üzerine ilişkilerini organize etmek isteyen insanlar bir şeylere kafa yormakta.

Spor için de temel dayanak; ‘dürüst’ oyundur.

Dürüst oyunun en vaz geçilmez unsuru da haksız rekabet ortamının her koşulda ortadan kalkmasını sağlamaktır.

Galibiyeti ve mağlubiyeti ortaya koyan sonucu sadece ve sadece oyunun kendi eşit koşulları belirlemek zorundadır. Oyun dışı faktörler oyunu bozar.

O yüzden spor siyaset üstü bir değere sahiptir. Aksi taktirde, siyasi ‘araç’ haline geldiğinde tüm etik ve ahlaki değerleri ayaklar altına alınarak, sonuçların iki dudak arasına sıkışan ve siyasetin aracı olan bir oyundan bahsetmek zorunda kalırız.

Mesut Özil imzayı attı ve artık Fenerbahçeli. Çok ciddi transfer…

Şu an 32 yaşında ve Arsenal’den aldığı yıllık 20 milyon Euro yerine Fenerbahçe’den yıllık 3 milyon Euro para alacak (!). Peki aradaki fark? Sakın kimse fedakârlık demesin!

Ortada bir gri bölge var-cevap verilemeyen ve kimle neyle kapatıldığı belli olmayan…

Başta Beşiktaş ve Galatasaray olmak üzere tüm takımlar-varsa haksız rekabete uğramamak için bu soruyu sormaları gerek.