Dolar aldı başını gidiyor. Hep dolar diyoruz da, Avro da ondan hızlı gidiyor. Reel efektif döviz kuru tarihi dip noktasında. Bunun anlamı, TL tarihinin en değersiz döneminde bulunuyor. Bu seviyelerde tutunması da pek mümkün görünmüyor. Daha göreceğimiz ne dipler var, kim bilir!

Kurlar artıyor artmasına da bu artışı durduracak bir çare bulunabilir mi? Bunun bulunabilmesi için kurların gittiği yerin farkında olmak gerekir. Bunun için de kurlara yakından bakmalı. Ancak…

Bakan Berat Albayrak, geçen hafta “yeni ekonomik program” sunumu sonrasında bir gazeteciye “ben dolara bakmıyorum” demişti. Bir ekonomi bakanının önemli bir gösterge olan döviz kurlarına bakmıyor olması başlı başına bir sorundur. Özellikle dolarizasyonun yaygın, dış ticaret hacminin 350 milyar dolar olmasının beklendiği, şirketlerin ve devletin döviz borcunun yüksek, kurlardan enflasyona geçişin belirgin olduğu bir ülkede, döviz kuruna bakmayan bir ekonomi bakanının neye baktığı doğal olarak merak konusu olur.

Gelin borçlar üzerinden duruma biz bakalım. Devletin borcunu göz ardı edebiliriz. Nasıl olsa onunla ilgilenen yok. Devlet olmanın avantajını kullanarak daha çok borçlanıp mevcut borçlarını çevirebilir. Zaten kamu borcunun maliyetine de baktığımız yok. Bütçe giderlerinde “faiz ödemeleri” yazıp geçeriz. Ama özel sektör için durum farklı.

Özel sektör yurt dışı döviz borcunu 2017 yılından beri yaklaşık 50 milyar dolar azaltmış olmasına rağmen hala 238 Milyar dolar brüt dış borcu bulunuyor. Tabi döviz borcu sadece yurtdışına yok, yurt içindeki bankalardan da döviz cinsi krediler kullandıklarını biliyoruz.

Şirketlerin yurtiçi bankalara olan borçlarının yaklaşık yarıya yakını döviz cinsinden. BDDK’nın 25 Eylül tarihli verilerine göre, özel sektörün bankalara olan döviz borcunun toplamı 197,2 milyar dolar. Bu tutara KOBİ’lerin 18 milyar dolarlık döviz borcu dâhil.

Şimdi kurlar yükseliyor. Dün dolar kuru bu yazının yazıldığı saatlerde 7,94 lira seviyesinde idi.

Ağustos ayı başında 6,80 olan dolar 1,14 lira artarak 7,94 liraya ulaştı. Yüzde 17’lik bir artıştan söz ediyoruz.

Peki, kurlardaki bu artış döviz borcunun lira karşılığını nasıl etkiliyor? Özel sektör şirketlerinin sadece yurt içindeki bankalara olan döviz borcunun TL karşılığı son iki ayda 225 milyar lira artmıştır. Bu ne demektir? Şirketler döviz borçlarını ödemek için 225 milyar lira daha fazla kaynak kullanmak zorunda kalacaklar. Peki, bu parayı bulabilecekler mi? Ya da nereden bulacaklar? Pek çok şirketin zarar ettiği, kar edenlerin elde ettikleri karların borç ödemesine bile yetmeyeceği bir dönemden geçiyoruz. Ekonominin sergilediği performansa bakarsak şirket gelirlerinde yakın gelecekte bir artış olması da pek muhtemel görünmüyor. Bu durum şirketleri hızla likidite riskine doğru sürüklüyor.

Bakan dövize bakmıyor olabilir ama bakmak zorunda olanların uykularının kaçtığına eminim. Burada sadece borcu olanlardan bahsetmiyorum. Döviz kredisi kullandırmış olan bankaların da gözü kulağı kurlardadır. Çünkü alacaklarını tahsil edememe riski artmaktadır. Bu demektir ki kurlardaki artış beraberinde kredi riskini getiriyor. Son günlerde gazetelerde okuyorsunuz. Pek çok şirket, kredilerini “yapılandırmak (ödeyemedikleri için ek süre talep etmenin teknik adı)” için alacaklılarıyla görüşmeler yapıyor. Daha önce “yapılandırılmış” olan kredilerin yeniden yapılandırılması talep ediliyor. Ödeyemeyecekleri için bunu yapmaları kaçınılmaz. TL faizlerindeki artışı hiç dikkate almadık. Bir de oradan gelen sorun var.

Siz diyebilirsiniz ki bu şirketlerin ve bankaların sorunu, beni ilgilendirmiyor; bana ne kur artışından, kredi riskinden ya da ödenemeyen kredilerden.

Eğer böyle düşünüyorsanız, bir sonraki ekonomi bakanı olmaya namzetsiniz demektir.