Halife Ömer ve yaşanan din

Aydın Tonga

Dine içkin tartışmaların, ayrılıkların ya da itirazların tarihi yalnız bugün ile sınırlı mıdır? Ya da şöyle soralım, dinin büyüyüp serpildiği bahçede hep güller mi vardır, dikenler yetişmemiş midir o bahçede? Bu soruları sormalıyız zira dinin sosyal ve politik hali hayatı etkiliyorsa, hayatın da dini konuşması gerekir. Başka bir ifadeyle din yalnız kendiyle sınırlı değildir. Din aynı zamanda sosyolojinin, ekonominin, felsefenin kısacası insanın konusudur. Tam bu noktada konuşulması gereken isimlerden biri de ikinci halife Ömer’dir.

İslam tarihi deyince akla ilk gelen isimlerden biridir Ömer b.Hattab. İslam’dan önce de şehir meclisinin elçilik görevini üstlenen Ömer döneminin “otoriter” isimlerinden biridir aynı zamanda. Sertliği ve saman alevi misali parlayan öfkesi ile bilinir. O kadarki bir rivayete göre İslam Peygamberini öldürmeye giderken Müslüman olmuştur. Çünkü Ömer, İslam inancına o kadar öfke duymaktadır.

Ömer ismi bizim açımızdan ayrıca bir önem taşır. Çünkü bugün yaşadığımız ve tartıştığımız çoğu sorun onun halifeliği döneminde de yaşanmış, dahası Ömer bizatihi eylemleri ile o tartışmaların öncülüğünü üstlenmiştir. Söz konusu eylemlere ve dolayısıyla bugün de tartışılan konulara birazdan değineceğiz. Lakin ona geçmeden önce halife Ömer’e dair, “iktidar” olgusu üzerinde düşünmek üzere, birkaç kelam edelim.

Peygamberden 10 yaş küçük olan Ömer ne tesadüftür ki, Hz.Muhammed kadar bir ömür sürdürmüştür. Yani yaklaşık 63 yıl, tıpkı Halife Ali gibi. Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere İslam öncesinde de döneminin güçlü isimlerinden biridir o. İslamiyetin 6.yılında Müslüman olmuştur. Savaşların tamamına katıldığı ifade edilen Ömer aynı zamanda orta halli bir tüccardır da. İkinci halifelik konusu önemli, şöyle ki; Ömer, Ebubekir’in seçiminde onun yanında olan ve hatta onu seçtiren isimlerden biridir. Zaten Ebubekir halife olduktan sonra da Ömer’i yanından hiç ayırmamıştır. Nihayetinde Ebubekir’de kendisinden sonra halife olarak Ömer’i tayin etmiştir. Bu arada İslam Peygamberine en yakın isimlerden bir de yine Ömer’dir. Bir defa çokça kere onun övgüsüne mazhar olmuştur. O kadar ki, Hz.Muhammed’in “Benden sonra bir peygamber gelseydi bu Ömer olurdu.”(Tirmizî, Menakıb ,48.) dediği iddia edilmektedir. İmam Şeybani ve Suyuti’ye göre 21 ayet onun görüşleri ile paralellik arz etmektedir. Bu sayıyı 30’a çıkaranlar da mevcuttur. Yine peygamberin eşlerinden biri de Ömer’in kızı Hafsa’dır. Nihai olarak 10 yıl halifelik yapmış ve 63 yaşında bir köle tarafından öldürülmüştür.
Şimdi gelelim din adına bugün tartıştığımız konuların halife Ömer tarihindeki varlığına. Bilindiği üzere İslami gruplar arasındaki derin ayrılıklardan birisi de kimilerinin “hadis” vurgusunu öne çıkarıp hadisleri mutlaklaştırması gerçeğidir. İşte bu guruplar kendileri gibi düşünmeyenleri bile tekfir edip dışlarlar. Şimdi sıkı durun: bazı rivayetlere göre halife Ömer yaşadığı dönemde hadislerin aktarılmasına karşı çıktığı gibi elde bulunan hadis mecmualarının da yok edilmesini istemiştir. Dahası Halife’nin emriyle, halkın elinde bulunan hadis sayfalarının Ömer’e getirildiği ve yine onun emriyle yaktırıldığı ifade edilmektedir. Çünkü ona göre hadisler sözlü Tevrat olarak da adlandırılan “mişnalar” gibidir ve bu da dinin kaynağı tartışmalarını yaratacaktır.

Ömer dönemine ait ikinci önemli hadise ise bugünlerde de “güncelleme” başlığında tartıştığımız “dini hükümler” konusudur. Öyle ki Ömer ganimetin dağıtılması ve Müellefe-İ Kulûb’a (Kalpleri İslam’a ısındırılacak kimseler) zekat verilmesi gibi Kur’an’da “açık hükmü” bulunan konularda bile farklı hükümler verebilmiştir. Yine örneğin hırsızlık yapan bazı kimselerin elini kesmemiştir. Diyeceğimiz fıkhı güncelleme konusunun öncü isimlerinden biridir Ömer.
Halife aynı zamanda Müslümanlar açısından “adalet” yönü ile öne çıkarılan bir isimdir. Kimi değerlendirmelere göre Ömer, halkın sorunlarıyla yakından ilgilenmiş, vergi ve maaş dağılımı konusunda da hakça bir yol izlemiştir. O halde, anılan dönemde ve sonrasında böyle davranmayan, “hakkı çalan” isimler de vardır! Dolayısıyla adalet, dün de bugün olduğu gibi can yakan bir sorundur, öyle sahiplenilmiştir. Misalleri çoğaltabiliriz, lakin maksadın şimdilik hâsıl olduğunu düşünüyoruz.

Peki, niye böyle oluyor? Yani bugünün neredeyse tüm tartışmaları tarihte yaşanmamış ve bu tartışmaların özneleri de “dini bütün” kimseler değilmiş gibi yapılıyor? Çünkü tarih değişmese de, şimdi değişiyor; şimdinin dini ne ise tarihin dini de öyle üretiliyor. İktidar değişmese de, iktidarlar değişiyor; onun suretinde yeniden biçim alıyor mukaddesatlar. Hal böyle olunca Akif’in de dediği gibi değil tarih değil din bile tanınmıyor. Onun dizeleri ile yazımızı uğurlayalım.

“Ah o din nerde, o azmin, o sebatın dini;
O yerin gökten inen dini, hayatın dini?
Bu nasıl dar, ne kadar basmakalıp bir görenek?
Müslümanlık mı dedin? … Tövbeler olsun, ne demek!”