Bu ülkede her seçim, hem iktidar hem muhalefet açısından boks maçlarındaki gibi yeni bir “raunt”… Çünkü demokratik bir ülkede olağan tercihleri yansıtan bir seçim süreci yaşamıyor, farklı siyasal sistem ve toplum projeleri arasında bir seçim yapıyoruz.  İktidar açısından her seçim siyasal İslam ve kendi varlıkları adına bir “beka“ sorunu haline gelirken, muhalefet açısından da, parlamenter […]

Bu ülkede her seçim, hem iktidar hem muhalefet açısından boks maçlarındaki gibi yeni bir “raunt”…

Çünkü demokratik bir ülkede olağan tercihleri yansıtan bir seçim süreci yaşamıyor, farklı siyasal sistem ve toplum projeleri arasında bir seçim yapıyoruz.  İktidar açısından her seçim siyasal İslam ve kendi varlıkları adına bir “beka“ sorunu haline gelirken, muhalefet açısından da, parlamenter demokrasi, kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti, hak ve özgürlükler, laiklik gibi temel değerlerin yok oluşunu önleme mücadelesi söz konusu.

YSK’nın 6 Mayıs’ta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini yenileme kararıyla da yeni bir “raunt” açılmış durumda.

İktidarın ve yandaşlarının tavrı için söylenecek fazla söz yok. Belki, yaptıklarını hukuk kılıfına uydurmak için söyledikleri her şeyle biraz daha hukuksuzluğa batarlarken artık mağdur değil, gülünç oldukları söylenebilir.

Bu arada, İstanbul’u kaybettiklerinde dile getirdikleri “seçim darbesini” kendilerinin yaptığı gerçeği ya da kararın hukuksuzluğu karşısında şöyle veya görüşünü dile getiren herkesi ”kayıt altına” aldıklarını söylemek gibi pervasızlıklar karşısında kayıt meselesinin artık halka geçtiğini görseler iyi olur derim.

Kayıt çok ve hukuksuz olan Yalnız YSK kararı değil!...

O nedenle, başta hukukçular olmak üzere birçok kesimde YSK kararının hukuka, anayasaya aykırı olduğunu ilişkin yorumlar karşısında bu ülkede bildiğimiz “hukukun” çoktan öldüğünü bir kez daha hatırlamak ve hatırlatmak durumundayız.

Haklar, özgürlükler ve hukuk devletine sığmayan suçlamalarla yargılanan, cezalandırılan siyasetçi, avukat, gazeteci ve akademisyen var bu ülkede.

Saymakla bitmez ama yakın zamandan iki örnek: 

Prof. Dr Füsun Üstel barış istedi diye 1 yıl 3 ay cezaya mahkum oldu; cezası onandığından iki gün önce cezaevine girdi.

“Savaş bir halk sağlığı sorunudur “dedikleri için Türk Tabipler Birliği üyeleri de cezalandırıldılar. Oysa İstanbul Tabip Odası’nın basın bildirisinde dendiği gibi, “Hiçbir mahkeme kararı savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğu gerçeğini değiştiremez.” Hiçbir mahkeme kararı da, ne ceza verirlerse versinler, bunu söyleyenlerin haklılığı gerçekliğini değiştiremez.

Bu nedenle seçimlerin yenilenmesi İstanbul için bir seçim olmanın ötesinde anlamlar taşımakta. Şimdi yeni bir raunt başlıyor!

Muhalefet cephesinde seçimleri yenileme kararı karşısında duyulan hayal kırıklığı ve öfkenin kısa sürede yeni bir mücadele azmine dönüşmesi de, İmamoğlu’nu duruşu da önemli. YSK kararı sonrasında yaptığı konuşmayla hukuksuzluğu ve haksızlığı ortaya koyarken, bir yandan da gösterdiği mücadele azmiyle kendine olan güveni güçlendirdiği gibi, “her şey çok güzel olacak” sloganıyla da umutları tazeledi. Bu sloganın, tüm Türkiye’de dolaşan bir slogan haline geldiğini de biliyoruz.

Sonuç; yerel bir seçim olmaktan çok geleceğimizin oylanacağı bir seçime gidiyoruz ve umutlar kadar kaygılar da depreşmiş durumda. Çünkü seçimleri yenileme kararının, AKP’nin seçimi kaybetmeyi kabullenemeyeceği  yolundaki kuşkularımızı canlandırması gibi sonuçları yok değil.

New York Times gazetesinde yayımlanan ‘Popülistler seçim kaybetmez’ başlıklı yazıda denildiği gibi, seçim kaybı bir bedel ödeme anlamını taşıdıkça AKP’nin de seçimi kaybetmemek için çok şeyi göze alacağını hepimiz biliyoruz. Bugüne kadar yürüttüğü kendisini halkla özdeşleştirerek kendisine karşıtlığı “halka karşıtlık” olarak göstermek, iktidarda olduğu halde “kurulu düzenden ve güçlerden”  söz etmek gibi seçim taktikleri ortada; öte yandan, seçim sonuçları ne olursa olsun “başkanlık” gücüyle yereli daha fazla “merkeze bağlaması” da çok şaşırtıcı olmaz.

Yine de, hukuksuzluklar biriktikçe bunların ters tepme olasılığının artması gibi gerçekler var ki, AKP cenahından bile itirazlar yükseldiğine göre Türkiye’nin o noktaya geldiğini düşünmek yanlış olmaz.