Halis dinle süslenmiş dinin sınırını çizmek

KADER GÜL

Yeditepe Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde çalışmalarını sürdüren Mehmet Bayrakdar, Üç Dinin Tarihi’nde Yahudiliği, Hıristiyanlığı ve İslam’ı tasvir, eleştiri ve mukayese yöntemlerini kullanarak dinler tarihi açısından ele alıyor. Bayrakdar, Üç Dinin Tarihi’nde bir veya birkaç dini konu alan diğer dinler tarihi araştırmalarından farklı olarak dinin kendisi ile tarihsel dinin ayrımına vurgu yapıyor, halis din ile süslenmiş dinin sınırlarını çiziyor.

Üç Dinin Tarihi, bugün kutsal kitaplarının aslına ulaşılamayan ve din adamları tarafından oluşturulan geleneğin önemli ölçüde yer edindiği, üç büyük dinden Yahudilik ile başlıyor. Bu bölümde, Yahudiliğin dikkat çeken konularından biri de kutsal kitapların eleştirisidir. Yahudi inancına göre Tanrı, İsrailoğullarına sözlü ve yazılı vahiy olarak Tanah’ın Tora kitabını göndermiş hatta bu kitabı bizzat Hz. Musa yazmıştır fakat Hıristiyan teologlar ve bazı Yahudi bilginler tarafından Tanah, yazım tarihi, iç çelişkileri ve ilahiliği açısından eleştirilmiştir. İç çelişkilerden biri, Tora-Çıkış 3:21, 22’de Tanrı Yehova’nın, Mısır’dan çıkarken, Yahudilere komşularından hırsızlık yapmayı öğütlerken; On Emir’de hırsızlığı yasaklamış olmasıdır. İşa 40:28’de ise Tanrı’nın yorulmaz olduğu belirtilirken; Tekvin 2:3’te Tanrı’nın istirahata çekildiği yer alır. Yahudiliğin dikkat çekilen bir diğer noktası ise ibadetlerin çokluğudur. Öyle ki tüm ibadetlerin gerçekleştirilmesi, neredeyse tüm vaktin dolmasına yol açacak niteliktedir.

Kitapta ele alınan ikinci din ise Hıristiyanlıktır. Hıristiyanlığın kutsal kitabı İncil ise tıpkı Tanah’ta olduğu gibi çelişkilerle dolu olduğu teologlar tarafından ifade edilir. Ünlü İngiliz biyolog ve doğa tarihçisi Charles R. Darwin (1809-1882) konuyla ilgili şöyle demiştir: “Size üzülerek bildiririm ki; İncil’in Tanrı katından indirildiğine ve İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğuna inanmıyorum.” Hıristiyanlar tarafından ateist ilan edilen Darwin’in, aksine ateist olmadığını ve Tanrı’ya inandığını; fakat kitabın akla aykırı bilgiler, çelişkiler, anakroniktik olaylar içermesi nedenlerinden dolayı İncilin kutsallığını reddettiğini ifade etmek lazım gelir. Ünlü çağdaş Alman teologu R. Bultmann ise araştırmalarının neticesinde eldeki kanonik İncillerde, Hz. İsa’ya ait olabilecek hiçbir cümlenin olmadığı sonucuna varmıştır.

Bugün kutsal kitaplarının asılları olmayan ve büyük ölçüde gelenekten oluşan, Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın aksine İslamiyet; inanç ilkeleri ve ibadetleri, temel ahlak ve hukuk yasaları tek ve esas kaynağı Kuran’a dayanan, kitabi bir dindir. Bayrakdar, Müslümanların İslam ile gelenek arasındaki ayırıma varamadığını ifade etse de, geleneğin Kuran’ın ve Hz. Muhammed’in önüne geçemediğine de açıklık getirmiştir. Kuran, 610 yılında vahyedilmeye başlanmasından 22 sene 2 ay ve 22 gün sonra tamamlanmıştır. Hz. Muhammed’in vefatından sonra, Kuran’ı yazan ve ezberleyen ilk nesil Müslümanlardan bazılarının şehit olması sebebiyle ayetler derlenmiş ve kâğıt üzerine yazılıp, bir kitap halinde getirilmiştir. Bu sebeple İslamiyet’in asıl kaynağı Kuran sahihtir.

Bayrakdar, kitabın son kısmında üç dinin karşılaştırmasını yapar ve vaziyeti din felsefesi açısından değerlendirir. Bilhassa dinlerin birbirine bakış açıları, birbirlerine olan etkileri; dinlerin arka perdesindeki sosyolojik nedenler ve çağın gereksinimleri okurlara daha büyük perspektiften eleştirel bir bakış açısı kazandırıyor. Sözgelimi bugün Yahudiliği bir ırka mal eden ve seçilmiş ırk mantalitesiyle hareket eden İsrail ya da Protestanlığın arkasındaki Alman ulusalcılığı, dinlerin toplumların heykeltıraşı olduğunu gözler önüne sermez de ne yapar?