Henrik İbsen, Norveç’te bir kaplıca kentinde ailesiyle birlikte yaşayan Dr. Thomas Stockmann’ın tek başına iktidara karşı direniş öyküsü anlattı Bir Halk Düşmanı’nda.

O, kentteki kaplıcaların insan sağlığına zararlı kimyasallar içerdiğini bilimsel olarak kanıtlamıştı. Ama karşısına dikilen en büyük engel, ağabeyi ve aynı zamanda belediye başkanı olan Peter’di. Kasabanın temel gelir kaynağı olan kaplıcaların kapanması, öncelikle Peter’in sermayesinin uçup gitmesi demekti. Stockmann’ın mücadelesinde belirginleşen iki kardeşin savaşımı, giderek genişliyor, bütün kenti kapsıyordu. En sonunda yaşananlar doktorun “halk düşmanı” ilan edilmesine kadar varıyordu. Stockmann vazgeçmeyecek ve sonuna kadar gidecekti.

Ibsen’in anlatımının gerisinde sanayi devrimini büyük ölçüde tamamlamış Avrupa’da, sanayicilerin ve tüccarların gelirlerindeki olağanüstü büyümenin yanı sıra, geniş emekçi kesimlerinin olağanüstü sefalet ve yoksulluğunun toplumsal yaşamda var ettiği çelişmeler vardı. Kârdan başka amacı olmayan burjuva yalancılığına, liberallerin demokrasi aldatmacasına, çürümüş toplum düzenine karşı adeta tokat atıyordu.

Bir halk düşmanı, sistemin çarklarına çomak sokanlar, düzenin işleyişine engel olanlar, yalanlarla uyutulanları uyandıranlardı aslında. O zamanlar doktora şöyle diyorlardı: “Madem kaplıca suyunda başka maddeler var. Peki biz niye görmüyoruz?” Bu noktada mikroskopla bakterilerin varlığını tespit eden bir doktorun çaresizliğine tanık oluyordunuz. Ve durumu geniş kitlelere anlatamayışına.

***

T24’te bir haber: Gazi Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Esin Davutoğlu Şenol, Sosyal Medyada Hakaretlere Maruz Kaldı. Haberin devamında Şenol konuşuyor: “Fotoğraflarımız elden ele dolaştırılıyor ve fotoğraflarımızın altına hakaretler ediyorlar. Afişler hazırlayıp sosyal medyada dolaştırıyorlar. ‘Kan ve intikam ile bitecek, sizi yok edeceğiz, bu bilim insanlarını yok edin’ diyerek tek tek resimlerimizi koyuyorlar. Sadece aşı karşıtlığı ya da salgın inkarcılığı gibi değil çok sistematik organizasyon var!”

Ibsen, 1882 yılında kaleme aldı “Bir Halk Düşmanı”nı. Bir bilim insanının çaresizce çırpınışını. Bundan neredeyse yüz kırk yıl sonra bir başka bilim insanı bilimin işaret ettiği gerçekleri anlatmaya çalışıyor… Sabah sosyal medyaya bakıyorum: Yaygın bir yazım tekniği gelişmiş: “Doktorlar, Covit-19 diye sağlıklı insanları aslında öldürüyor,” diyorlar sözün özü. “Bir başkası salgın diye bir şey yok, yeter bize çektirdiğiniz!” diye bangır bangır bağırıyor.

Çünkü sistem dünyanın hemen her yerinde alçaklığı alkışlıyor. Önüne engel koyanı cezalandırmak istiyor. Çok çalanı ödüllendiriyor, az çalanı linç ediyor. Büyük yalanlarına inanmanı bekliyor, bilimsel gerçekleri elinin tersiyle itiyor. Açken bile aslında karnının doyduğunu söylüyor, zenginlik değerini evindeki on beşinci el beyaz eşyayla ölçmeye çalışıyor. Tamtakır buzdolabı bir işe yaramıyor, mağarada yaşamadığının kanıtı oluyor yalnızca. Uygarlığı sosyal medya kullanımından ibaret sanmanı diliyor. İnsanları sevmeni istiyor, ama işine gelmediği yerde onu çiğ çiğ yemeni salık veriyor. Elindekine tamah etmeni fısıldıyor, buna karşılık birilerinin sıradan hayatını gösteriş saymanı ayıplıyor. Özgürlük sözcüğünü yalnızca ticaret özgürlüğüyle bağdaştırıyor. Parayı en kutsal değer haline dönüştürüyor, bunu söylediğin anda cezaevini gösteriyor. Sanatı yalnızca üç harfe indirmeyi tasarlıyor: Sulusepken aşk. İtiraz edeni boğmaktan beter ediyor. Her şeye, evet diyeni yüceltiyor, hayır diyeni lanetliyor. Kitlesel yayınları sadece imaj görüntüleriyle oluşturuyor, başkaca görüntülere tahammül edemiyor. Demokrasiyi yalnızca kendi yönetimindeki açık arttırmadan ibaret sayıyor. İnsan haklarını ihaleye yetki verdiği orana endeksliyor.

Böyle olunca da Nijerya’da salgın hastalıktan ölenlerin sayısının katlanmasına rağmen, halkın yüzde sekseni Covit-19’a inanmadığını söylüyor, Trump destekçileri maskesiz vandalizme kapılıyor, Hindistan’da öksüre öksüre, boğula boğula salgına karşı eylem yapmaya koşuyor. Dahası öldürmeyi tasarlıyor!

Ama gerçekte kimin halkın düşmanı olduğunu açıklamana bile izin vermiyor!

***

Ankara’dan bir şair daha eksildi. Anısı kaldı sokaklarda. Abdullah Nefes de en güzel hatıralarımızda yerini aldı.