2023’ün arka planında yurttaşın egemenliğini yeniden ele geçirecek iradenin ortaya konup konulamayacağı sorusu var. Bugün ne Osmanlıcılık ne İslamcılık ne de Türkçülük, bağımsız halk iradesini yeniden kurabilir.

Halk iradesi için yeniden kuruluş: 100. yılda bir daha

Tıpkı 23 Nisan gibi 19 Mayıs da hafta içine denk gelmesi umulan, geldiğinde felekten bir gün çalmanın hazzına tarihsel anımsamaların farklı derecelerde karıştığı bayram günü idi. AKP’li uzun iktidar yıllarında bu bayramları devlet ricali savuştururken halk, sahiplenerek kutlamaya başladı. 19 Mayıs’ı ‘mış’ gibi kutlayan devletlûya karşı, yeniden Samsun’a çıkar gibi alanlara akan halk fotoğrafı, belli ki bugünlerin işaretiydi. Maalesef ya da iyi ki yüz yıl sonra iş yeniden ciddiye bindi. “Nereden çıkartıyorsunuz” diyebilirsiniz. Lütfen Kurtuluş mücadelesinin başlangıç beyanı olarak da bilinen 22 Haziran 1919 tarihli Amasya Tamimi’nin ilk maddesini yeniden anımsayalım: “Vatanın tamamı, milletin istiklâli tehlikededir. Hükümet… Sahip olduğu sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum, milletimizi adı var, kendi yok durumuna düşürmüştür.” Bu tespitlerin yer aldığı satırlara 1920’lerde kalmış diyebilir miyiz?

Milletin istiklali/bağımsızlığı, kendi yazgısına egemen bir iradenin var olup olmamasıyla ilgilidir, bağımsızlık ve egemenlik iç içe kavramlardır. 19 Mayıs iradesinin güncelleşmesinin en büyük kanıtı milli egemenliğin ikametgâhı olan TBMM’nin halidir; Tamimde yer aldığı gibi “adı var, kendi yok” duruma düşürülmüştür. Bu durumun biri genel diğeri de bize özgü iki nedeni bulunuyor. Genel neden kapitalist birikimin neoliberal özellikleri ile ilgilidir ve tüm dünyada benzer etkilerde bulunmuştur. Benzer etkinin farklılaşan sonuçları, neoliberal gündemin gerçekleştiği toplumların özgüllükleri nedeniyledir. Şimdi daha iyi anlıyoruz ki modern devletlerin ulus boyutu (bağımsız/egemen politik toplum boyutu) ile kamusal ve sosyal boyutu arasında son derece güçlü pozitif yönlü bir korelasyon mevcuttur. Neoliberal gündemin hırslı icracısı olarak AKP, “sosyal” sıfatını devletten kazırken, Türkiye devletinin ulus karakterini de üstelik o Cumhuriyet’e temelden rakip bir politik odak olarak tahrip etmiştir. Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan, neoliberal birikim rejiminin etkisi altında çözülen ulusu kendi hükmi şahsiyetinde temsil ettiği iddiasındadır. Gerçekte ise egemenlik ve güç füzyonundan müteşekkil bir idarenin, üstelik de şahsileşmiş güç kullanımına yatkın bir liderlik altındaki varlığı söz konusudur.

2023 seçim sürecinin arka-planında, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının bağımsızlığı ve egemenliğini yeniden ele geçirecek bir halk iradesi ortaya koyup koyamayacakları sorusu vardır. Derin iktisadi buhran ve sığınmacılar gibi kamuoyunun gündemindeki sorunların nasıl çözüleceği, yukarıdaki sorunun yanıtına bağlıdır. Şu zamanların Yusuf Akçura’sı olsa üç tarz-ı siyaseti yazmak için sığınmacılara karşı öfkeyi örgütleyen reaksiyoner Türkçü akımın gelişimini mi beklerdi bilinmez; ama ne (Yeni) Osmanlıcılık, ne (Ilımlı /İhvancı) İslamcılık ne de (ırkçı) Türkçülük, bağımsız ve egemen bir halk iradesinin yeniden kuruluşunu gerçekleştirebilir.

"Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır" diye devam eden Amasya Tamimi’nin metodolojik okuması bize çözüm konusunda fikir verebilir. Bu kısa ihtilal bildirisi sırasıyla, şöyle bir akışa sahiptir: Memleketin en temel sorunu tanımlanmıştır. Siyasal İktidarın bu sorun karşısındaki yeri açıklanmıştır. Temel sorunun çözümü ortaya konmuştur. Çözüm önerisinin örgütsel biçimleri ifade edilmiştir ve son olarak da acilen atılacak adımlara/görevlere açıklık getirilmiştir. Bu özlü sorulara verilen yanıtlarda birleşenler, birleşin!