KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır katıldığı bir panelde halkın yüzde 82’sinin eğitim sistemini kötü bulduğunu, “kızımı Kuran kursuna gönderirim” diyenlerin oranının yüzde 80’den yüzde 20’lere düştüğünü söyledi. Bizim gözleme dayalı bilgimize anket araştırmasıyla kanıt sunmuş olan Ağırdır “bilime güvenirsek biz buradan çıkarız” diyor.

Ağırdır’ın sunduğu veri ne kadar gerçekse, çıkış yolu olarak bilimi işaret etmesi o kadar isabetli. Yanılmıyorsam Ağırdır bu saptamasını, eğitim sistemini sorunlu gören yüzde 82 ile kızını Kuran kursuna göndermek istemeyen yüzde 80’in eğitimden beklentisinin ortak olmasına dayandırıyor. İki oran üst üste konduğunda toplumun çıkışı din eğitiminde değil, bilim eğitiminde gördüğünü ortaya çıkar.

Fakat isabetsiz olan, halkımızın, eğitim politikası ile eğitimden beklentisi örtüşmeyen Erdoğan’ı yerinde tutmuş hatta ödüllendirmiş olmasıdır. Nimet Çubukçu’nun eğitim bakanı olarak tayin edildiği Mayıs 2009’dan beri Türkiye eğitim sistemi doğrudan Erdoğan ve aile fertleri tarafından şekillendiriliyor. Eğitimden memnuniyetsizlerin oranı nerdeyse seçime katılım oranına eşit olduğu ülkenin halkı, din eğitimindeki ısrarından vazgeçmeyeceğini bildiği Erdoğan’dan neden vazgeçmiyor? Halkımız, RTE’nin yaparak, kendisinin yaşayarak görüp itiraf ettiği eğitimdeki başarısızlığı neden ödüllendiriyor?

Bu sorunun yanıtını bulabilmek için muhalefetin meydanlarda halka nasıl bir eğitim vaadinde bulunduğuna bakmak gerek. HDP hariç Millet İttifak‘ını oluşturan partiler müfredat, ders kitabı, dini derslerin zorunlu olmaktan çıkartılması, eğitim kurumlarının demokratikleştirilmesi, imam hatipleşme, öğretmenin rolü gibi eğitimin niteliğini etkileyen sorun alanlarını tartışmaya açıp bu konuda iyileştirici politikalarını anlatmak yerine tekli eğitime geçiş, öğrencilere yemek, öğretmen ataması, öğretmen maaşı gibi eğitimin niceliksel problemlerini çözeceği iddiasıyla çıktı ortaya. Muhalefetin eğitim ekonomisiyle ilgili vaatleri doğal olarak halk tarafından iktidara alternatif bir eğitim programı gibi algılanmadı.

Oysa sadece araştırmalar değil, halkın arayışı da gösteriyor ki büyük çoğunluk eğitimden uluslararası değeri olan bilgi, beceri ve davranış kazandırmasını bekliyor. Eğitimi bu ülkenin birinci sorun alanlarından biri olarak ele alıp yurttaşların beklentisine karşılık vermesi gereken CHP’nin, sorunu esastan çözecek önerisi olmadı. Haliyle (1) Tam gün eğitime geçilecek, (2) taşımalı eğitime son verilecek, (3) Öğretmenler Meslek Yasası çıkarılacak, (4) YÖK kaldırılacak (5) hiçbir öğrenci yurtsuz kalmayacak gibi sistemi değil teşkilatı düzenleyen vaatler seçmende karşılık bulmadı. Buna karşın, CHP’nin başkan adayı Muharrem İnce’nin öğretmenliğini öne sürüp her mitinginde eğitime yer vermesi karşılıksız kalmadı.

İnce’nin partisinden 8 puan fazla oy almasında eğitimin önemli bir tercih nedeni olduğunu söyleyebiliriz. Farkın “stratejik oy” kullanımından kaynaklandığı doğrudur, ancak unutmayalım ki tercihini değiştirebilmesi için stratejik oy kullanıcısı en az bir gerekçeyle kendini ikna etmek durumundadır. Bence yeterli olmasa da seçmen, tercihini eğitim politikalarına bakarak yapmıştır. Yetersizliğin nedeni muhalefetin değişim öngören program sunamamasındandır.

Halkımızın yüzde 82’si eğitim sistemini kötü buluyorsa, her halde toplum eğitimde yeni politikalara açık demektir. Hele bir de değişim isteyenlerle kız çocuklarını Kuran kurslarına göndermek istemeyenlerin oranı çoğunlukta eşitlenmişse, onlara sunacağın eğitim bilimsel, demokratik ve laik olmak durumundadır.

Seçim kaybedildi fakat dünden bugüne halkın eğitimden beklentisi değişmedi. Aksine her gelişme, insanları eğitimi bilimle birlikte düşünmeye zorluyor. Önemli olan halka, beklentilerini karşılayacak, onları değiştirecek bir eğitim programı sunmaktır. Bunun için önce egemen dilden kurtulmak gerekiyor tabi. Özellikle eğitim seviyesi yükseldikçe oy oranı yükselen HDP ve CHP’nin eğitim düzeyi düşük seçmene yönelik program geliştirmekten vaz geçmesi gerekiyor. Eğitim düzeyi düşük seçmen her ne kadar “aydın”lardan hazlanmasa da onların ne dediğine kulak kabarttığını, kendisini onlara bakarak değiştirdiğini unutmayalım.