16Nisan 2017’de Anayasa değişikliği için kurulan sandıklar, sadece Anayasa oylaması değildi; “evet” ve “hayır” ayrışması, iktidarı temsilen R.T. Erdoğan ve K. Kılıçdaroğlu öncülüğündeki muhalefet bloku arasında bir tercih idi. Bu nedenle, Anayasa halkoylaması, “plebisiter referandum” şekline dönüştü. 24 Haziran seçimleri de, CB veya TBMM’de ortaya çıkacak çoğunluk tercihi olmayıp sadece, bir “anayasa oylaması” aynı zamanda.

Geçen yazıda, anayasal eksende tercihlere ilişkin şu karşıtlıkları açmıştım:

»Devamlılık ve kopuş,

»Umut ve statüko,

»İktidarın eldeğiştirmesi ve iktidar zehirlenmesi,

»Hukuk ve OHAL,

»Hukuk devleti ve kişi devleti,

»Türkiye barışı ve ötekileştirilmiş toplumsal yapı.

Bu yazıda, daha geniş ve bütüncü çerçevede konuyu üçlü eksende ele alacağım; zira bunlar, anayasa için sacayağı oluşturur: ülke, toplum ve devlet.

ÜLKE: Anayasa, ülkenin toprak, su ve hava sahasını nasıl düzenler? Bu açıdan, flora+fauna ve homo sapiens birlikteliği esastır.

TOPLUM: Anayasa, toplumun dayandığı değerler dizgesini güvence altına alır. Kuşkusuz bu değerler, özgürlük, eşitlik ve haysiyet denklemine dayanır.

DEVLET: Devlet, ülkenin ve toplumun değerlerini korumaya ve bunların uyumlu birlikteliğini gelecek kuşaklara aktarmaya elverişli kurumlar ve kurallar bütünüdür. Söz konusu kurumlar ve kurallar, ülke ve toplum için üçlü “yükümlülük” kavramında somutlaşır:

Devlet-ülke örneği: çevre kirlenmesini önlemek, çevre sağlığını korumak ve çevreyi geliştirmek (Any., md.56), Devlet’in yükümlülükleridir.

Devlet-toplum: hak ve özgürlükleri ihlalden kaçınmak (saygı göstermek), korumak ve geliştirmek (Any., md.2, 5, 12, 40 vd.), yine devletin yükümlülükleri.

Soru: ülke-toplum ve devlet üçlüsünde; önlemek (kaçınmak veya saygı göstermek), korumak ve geliştirmek şeklindeki üçlü yükümlülük nasıl sağlanır veya yerine getirilir?

Devlet örgütlenmesini şu üç işleve denk düşen üçlü yapıya ayırarak: kuralı koyma işlevi (yasama), kuralları uygulama işlevi (yürütme) ve kurallar ile uygulamalarını denetleme işlevi (yargı).

Biyolojik çeşitlilik/haklar toplumu ve hukuk devleti
Ülke/toplum ve devlet üçlüsünde anayasa sacayağı, yapılan açıklamalar ışığında, “biyolojik çeşitlilik”, “haklar toplumu” ve “hukuk devleti” kavramlarına denk düşer.

»Biyolojik çeşitlilik, doğal öğelerin hak öznesi olarak düzenlendiği çevresel demokrasiyi gerekli kılar.

»Haklar toplumu ise, çoğulcu veya demokratik toplum olarak ifade edilir.

»Hukuk devleti ise, kuralların aşamalı sıralanması veya normlar hiyerarşisi (hukuk) ve erkler ayrılığı (devlet)kavramlarında somutlaşır.

İttifaklar ve anayasa
Siyasal partiler ve anayasa arasında ilişki kurmak, ittifaklar ve anayasa ilişkisini öne çıkarır; zira, 24 Haziran’da yapılacak oy tercihi, hem partilere hem de ittifaklara veya kişilere ilişkin olacaktır.

Bu bakımdan, “Cumhur ittifakı”nın Anayasa tercihi bellidir: 16 Nisan 2017’de halkoyuna sunulan 6771 sayılı kanun. Bu kanun, anayasanın 3. Ayağı olarak nitelenen hukuk devletinin ana mekanizmalarını parçalamış bulunuyor: yönetmelik+tüzük+kanun ve anayasa şeklindeki aşamalı kurallar zinciri kırılmış; denge ve denetim düzeneği ile ifade edilen erkler ayrılığı yerine, tek kişinin belirleyici olduğu güdümlü yapı öngörülmüştür.

Bu nedenle, Cumhur ittifakı tarafından topluma sunulan Anayasa bellidir ve bunun dışında anayasal projeye sahip değildir (statüko).

Anayasa umudu…
Buna karşılık, statükoyu reddeden “millet ittifakı” ve HDP, topluma anayasal seçenek sunmalı. Bu seçenek, şu üçlüde somutlaştırılabilir:

-İhtiyaçlar: başlıca anayasa düzenleme konuları olarak “ülke+toplum ve devlet” üçlüsünde ortaya çıkan sorunlar nelerdir?

-Anayasal kazanımlar: sözkonusu sorunlara, ülkemizin yüz elli yıllık siyasal ve anayasal birikimi ne ölçüde çözüm bulabilir?
-Çağdaş a
ayasacılığın yanıtları: karşılaştırmalı anayasacılığın hangi öğeleri esin kaynağı olabilir?


Ülke/toplum ve devlet için
16 Nisan’da oylanan değişiklik, “kişi projesi” idi ve bu özelliği açıkça beyan edildi; aradan geçen bir yıllık zaman diliminde teyit edildi.

Bu nedenle, 24 Haziran çifte seçimlerine üç hafta kala, “kişi projesi”ni reddeden müttefik ve partiler, yukarıda betimlenen eksenlere dayanan anayasa tasarımlarını toplum ile paylaşmalı. Bu sadece, 16 Nisan “hayır bloku”na karşı bir yükümlülük değil, gelecek kuşaklara karşı da bir ödevdir.

Kendilerine çifte seçim dayatılan seçmenler, aslında geleceğe dönük anayasa tercihlerini ortaya koyacaklar.
Siyasal partiler, CB adaylarını ve milletvekili adaylarını acil bir görev bekliyor: anayasal geleceği tartışmaya açmak.
Zira, 24 Haziran günü, Cumhurbaşkanı ve TBMM üyeleri için kullanılacak oylar, Türkiye ülkesi, Türkiye toplumu ve Türkiye Devleti’nin geleceği üzerine belirleyici olacak.