Siyasetin tepe noktası toplumu hiç olmadığı kadar büyük bir çürümeyle yüz yüze bırakıyor. Tam bir imam-cemaat ilişkisi. Çok anlatılan bir hikayedir. Engellilerin katıldığı müsabakalarda, start işareti, “yarışmacıların korkmaması için” silah yerine piyona tuşuyla verilir. 1976 yılında Seattle’daki “engelliler arası olimpiyatlarda” da bu kural aynen uygulanır. Organizasyonun kapanışı olan 100 metre koşusunda, dokuz zihinsel ve bedensel […]

Siyasetin tepe noktası toplumu hiç olmadığı kadar büyük bir çürümeyle yüz yüze bırakıyor. Tam bir imam-cemaat ilişkisi.

Çok anlatılan bir hikayedir.

Engellilerin katıldığı müsabakalarda, start işareti, “yarışmacıların korkmaması için” silah yerine piyona tuşuyla verilir. 1976 yılında Seattle’daki “engelliler arası olimpiyatlarda” da bu kural aynen uygulanır. Organizasyonun kapanışı olan 100 metre koşusunda, dokuz zihinsel ve bedensel engelli genç yan yana dizilir. Aralarında bastonu olanlar da vardır.

Gençlerin inancı, azmi ve heyecanı, az sayıda kişinin bulunduğu tribünlerde de sıcak, umutlu, büyülü bir atmosfer yaratır. Ne var ki, yarışmanın başlaması ile bu atmosfer yerini üzüntüye bırakır. Genç bir erkek, startın verilmesinden hemen sonra yere düşer, kendini toparlayamaz ve ağlamaya başlar. Stattakiler de onunla birlikte gözyaşı dökerler.

Yarışmacılar arasında olan bir kızın, yerdeki genci fark edip onun yanına doğru koşmaya başlaması ise rüzgarı tersine döndürür. Yanına ulaşınca, üstünü temizler, onu yerden kaldırır. Bu sahneyi diğer yarışmacılar da izlemiştir. Onlar da finişi geçmek yerine, gerideki iki yarışmacının yanına giderler. Sonra hepsi kolkola girip bitiş çizgisine doğru yönelirler. Dokuzu da yarışmayı kazanır.

Bu umutlu hikâyenin tam tersini, yaralayıcı olanını Marmaris’te izledik. Kazanmak için her türlü ahlaksızlığın meşru sayılmasına ilişkin bir örnekti. Uluslararası Aquamasters Yüzme Yarışması’nda 40 yaşındaki eski milli yüzücü Tolga Öcal, kendinden önce denizden çıkmakta olan 13 yaşındaki Seyfi Diker’e omuz atıp düşürdü. Yarışmayı başka bir yüzücü kazandı. Diker, gözyaşlarına boğuldu.

Siyasetin kaba dili ve çamurdan ruhu toplumu görülmemiş bir çürümeyle yüz yüze bırakıyor. Sokak, tepe noktasını rol model alıyor. Yeni yeni toplumsal normlar böylece türüyor. Kadın sorunundan çocuk istismarına, işçi kıyımından hak gaspına karşılaştığımız her sorunun temelinde siyaset var. Topluma, çarpık bir yön veriyor. Tam bir imam-cemaat ilişkisi. Yarışma buna örnektir.

AKP ve Saray rejimi de halkın iradesine aynı şeyi yaptı. Omuz attı. Şimdi daha da ileri gidiyor. Tüm Türkiye’nin gözleri önünde inandırıcılıktan uzak komplolar ve zorbalıkla kazanmaya çalıştığı müsabakada karşı tarafı “hile ile” suçluyor. Başından beri “Yavuz” hırsızları kullandı. Yavuz hırsız olmaya devam ediyor.

13 yaşındaki Seyfi Diker, yaşından çok büyük bir sağduyu ve yüce gönüllülükle, diskalifiye olan eski yüzücünün “Gözlüklerim buğulanmıştı, isteyerek olmadı” açıklamasına, “İnanmak istiyorum” diye karşılık verdi. Evet toplum kutuplaştı. Ancak bu siyasi iktidarın sözünü ettiği bir farklılaşma değil. Naif, basit, net bir tarafı var.

Ülke, iyilik ve kötülük, sağduyu ve şuursuzluk kavramlarından ayrıştı. Herkesin tarafı net. Şimdi, yeniden geriye dönüyoruz. O çizgiyi kol kola girerek, demokrasi, insan hakları, barış, eşitlik, laiklik diyerek bir kez daha geçeceğiz. Çünkü Türkiye, şursuzluktan, ahlaksızlıktan, omuz atanlardan, hırsızlardan, kazanmak için her şeyi göze alanlardan çok daha büyük.