Bekçilerin yetkilerini düzenleyen kanun teklifinin Meclis Genel Kurulunda görüşülüp kabul edilmesinin önünde bir engel kalmadı.

Muhalefetin itirazlarının başını, bekçilere silah kullanma hakkının tanınması çekse de bekçiler hâlihazırdaki kanuna göre zaten silah kullanmada polisle aynı yetkilere sahip.

Teklifin gerekçesinde yer alan diğer açıklamalar ise bekçilerin neden yeniden gündeme geldiğini ve kolluk kuvveti görevini devralacaklarını net bir şekilde açıklıyor.

Gerekçedeki “yeni silahlı kolluk” ifadesi, güvenlik hizmetlerinin daha düşük sorumlulukla bir nevi taşerona verilerek hem bütçeye zararsız hem de daha kolay yönetilebilecek bir silahlı güç yaratılacağını anlatıyor.

Havuç-sopa ikileminden uzun süre önce sopa-sopa yönetimine geçen siyasi iktidar da kendini ekonomik olarak polis gücü kadar zorlamayacak ve gerektiğinde o kadar koruyup kollaması da gerekmeyecek, ayrıca emirlerine emir-komuta zincirine takılmadan kolaylıkla itaat edecek yeni bir güç yaratmış oluyor.

Böylece iktidar içinde iktidar mücadelesi yürüten farklı klikler arasındaki güç çekişmelerinden etkilenmeyecek, hem maddi hem manevi olarak kendine mecburi bağlarla bağlanan bir silahlı güç varolacak.

İktidar için “kazan-kazan” durumunun tek kaybedeni halk değil, aslında bekçi diye işe alınanlar da olacak. Polisin yetkilerini polise sağlanan koruma kalkanı olmadan uygulamak, muhtemelen ileride birçok ceza davasına konu olacak.

***

Teklifin gerekçesinde kanun değişikliğinin sebebi “halka yakın olmak” diye açıklanıyor:

“Güvenlik hizmetleri, hizmet ihtiyacı duyan vatandaşların beklentileri yönünde şekillenmektedir. Ülkemizde halkın ihtiyaç duyduğu güvenlik hizmetleri kapsamında halka yakın, halkın problemlerini sahada çözecek yapıların etkinleştirilmesi gerekmektedir.”

Bu aslında her sokağa, her apartmana bir polis atamanın Türkçesi. Her sokak arasına o sokağı ve sakinlerini tanıyan bir polis gücü yollamanın maliyeti karşılanamaz olduğundan, belli ki “muhbir vatandaşlar” da o kadar efektif olmadığından bu “sorun” bekçilerle çözülecek.

Bekçilerin, halkın hangi problemlerini “sahada çözeceği” ise açıklanmamış, muğlak bırakılmış. Yani komşu kavgasından “mahalledeki teröristin” adresine dek geniş bir yelpazede görev alanı tanınmış.

Hatta kanun teklifinin gerekçesinde, “halkın istirahat, sağlık ve selametini sağlamaya ilişkin görevler” de tanımlanıyor. Kamu düzeni ve kamu güvenliği şeklindeki sihirli sözcükler de ekleniyor ki, sağlığınızı düzenlemeye çalışan bekçiye itiraz edemeyin…

Hepsi bir yana, kanunda tanınan en geniş yetki, gözaltı ve alıkoyma yetkisi: “Bir suç veya kabahatin işlenmesini önlemek, suç işlendikten sonra kaçan faillerin yakalanmasını sağlamak, işlenen suç veya kabahatlerin faillerinin kimliklerini tespit etmek, hakkında yakalama emri ya da zorla getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit etmek, kişilerin hayatı, vücut bütünlüğü veya malvarlığı bakımından ya da topluma yönelik mevcut veya muhtemel bir tehlikeyi önlemek amacıyla çarşı ve mahalle bekçilerinin kişileri ve araçları durdurması bir zorunluluktur.”

Hem neredeyse gösteri/yürüyüşleri önlemek de dahil her eylemi meşru kılan “önleyici tedbir” yetkisi hem de araçları dahi durdurma gücü verilen bekçi, asıl bu maddeyle polis yetkileriyle donatılmış oluyor. Memleketteki işkence ve haksız gözaltı sorunu bir yana bekçilere verilen caydırıcı yetki de bu maddede gizli.

Muhalefet, kanun değişikliğine “paramiliter güç” veya “dur ihtarı-vur emri” gibi gerçekliği olmayan itirazlar getirmek yerine, kanun teklifini en azından Meclis’te kabul edilmeden önce bir okusa mı acaba?