Geçmişten Günümüze Kooperatifçilik ve Sol adlı yazı dizimizin ikinci gününde Halkbeskoop’tan Abdullah Aydın ile konuştuk.

Halkbeskoop: Gıda egemenliği için mücadele veriyoruz

Hangi ihtiyaçtan kurdunuz, kuruluş nedenleri?

Halkbeskoop’un hangi ihtiyaçtan hareketle kurulduğunu, bizi böyle bir araca yönelten nedenleri açıklayabilmem için dayanaklarımızı ve bizi besleyen kaynakları ortaya koymam gerekiyor. Halkbeskoop’un ilk kurucuları, Halkevleri içerisinde değişik kademelerde yer almış 15 dolayında emekli Halkevcidir. Kooperatifçilik, Halkevleri’nin 88 yıllık tarihinde halkın yaşamsal sorunlarının ele alınışında her dönemde önemli bir araç olarak işlevli kılınmıştır. Bu konudaki deneyim ve birikimler bize önemli ölçüde yol gösterdi.

Bizi asıl cesaretlendiren ise Halkevleri’nin yürüttüğü Halkın Hakları Forumları oldu. Forumların önemli konu başlıklarından biri Tarım ve Gıda atölyesiydi. Bu atölyede yetkin arkadaşlarımızın verdikleri sunumlar ve yapılan tartışmalar bizlerde büyük etki yarattı. Bilinçlendik ve konuya daha fazla yoğunlaşma gereği duyduk. Tarımdaki yıkım bizim gözlerimizi açtı ve kendimize vazife çıkarttık. Bu alanda neler yapabileceğimizi konuya nasıl müdahil olabileceğimiz araştırmaya koyulduk. Bizim dışımızda da dünyada ve ülkemizde egemen tarım politikalarını sorgulanıyor ve çözüm yolları tartışılıyordu. Bu gelişmeleri de söylemek gerekir.

İşe bir üretim kooperatifi ile başlamanın bizim somutumuza en uygun adım olacağını gördük. Şimdilik üretim kooperatifine gücümüz yetmediği için bir tüketim kooperatiflerinde karar kıldık. Nihai hedefimiz üretimle haşır neşir olmaktır. Doğal gıda ve sağlıklı beslenmenin ilk adımın toprağa, suya ve tohuma sahip çıkmak olduğunu belleğimize kazıdık. İnsanlarımızı yeniden bu değerlerle buluşturma yoluna koyulduk. Öykümüz bu.

Nasıl ve ne zaman kuruldu?

Kooperatifimizi 2018 Şubat’ında kurduk. Ancak kurmadan önce 5-6 yıllık bir çalışmamız var. Tarlayı, toprağı, tohumu ve çiftçiyi tanımak için bir seferberlik başlattık. Tarım ve gıda ile ilgili ülkemizde ‘Gıda Egemenliği’ne karşı verilen mücadeleleri inceledik. Yazılmış kaynaklara bilgilere ulaştık. Kendi aramızda yoğun bir eğitim çalışması başlattık. Bu alanda uzman ve çalışmalarını ilerletmiş kişi, kurum, kuruluş ve kooperatiflerle panel, söyleşi, sohbet ve toplantılar gerçekleştirdik. İstanbul Merkez, Çatalca, Ankara, Akhisar, Hatay ve Artvin'de benzer çalışmaları sürdürdük. Ovacık Belediyesi, Hopa Çay Kooperatifi gibi dost kurumların çağırdıkları toplantılara katılıp düşüncelerimizi paylaştık.

Kooperatifimizi kurmadan önce daha somut bir adım olarak Çatalca’da ortağımız olan bir arkadaşımızın yerinde küçük çapta üretime başladık. Arıcılık yaptık, Mantar ve kümes hayvanları yetiştirdik. 4 yıl süren Çatalca deneyimi bize toprağı, tarım ilişkilerini, ürünleri yakından tanımamızı sağladı. Özgüvenimiz arttı. Ayrıca ön çalışmalar olarak değişik bölgelere ve illere 20'ye yakın geziler düzenledik. Belli bir olgunluğa geldiğini görünce de kuruluş için adım attık.

Kişi ile kurdunuz, mevcut üye sayımız kaç, kaçı kadındır?

Yedi arkadaşla kurduk, şu anda 33 ortağımız var. Ortaklık için başvuran 20 arkadaşımız salgın nedeniyle beklemektedir. Ortam düzelince bu talepleri görüşeceğiz. İki kadın ortağımız var. Bunun yeterli olmadığını düşünüyoruz. Ağırlık vereceğimiz konuların başında yer alıyor. Kadın üyelerimizi arttıracağız.

Üyelik kriterleri kriterleriniz ne?

Üyelik kriterlerimiz sermayenin gıda egemenliğine ve neo-liberal politikaların uygulayıcısı dışa bağımlı iktidarların tarım politikalarına karşı olmak ve en geniş anlamda halktan yana bir duruş sergilemek. Asgari ölçüde tarımla, toprakla ve üretimle ilgilenmek.

Yukarıda vurgulamaya çalıştığım ilkelerin dışında özel bir nitelik aramıyoruz. Şu anda ortak olan ya da ortaklık talebinde bulunan 50 dolayında arkadaşımız solun her renginden bir zenginlik taşıyor ve biz buna önem veriyoruz. İlk çıkış noktamız Halkevleri ve Halkevci kadrolardan oluşmakla birlikte, bugün yönetimimiz dahil sosyal demokratlar, bağımsız arkadaşlar ve kendini devrimci olarak tanımlayan dostlarımız var.

Kararları nasıl alıyorsunuz?

Hatay, Erzincan, Antalya, İzmir, Borçka, Ardanuç, Yusufeli ve Malatya'da bir, Çatalca da iki ortağımız var ki bunlar aynı zamanda üreticidir, Ankara'da 7, geri kalanlar ise İstanbul’dadır.

İstanbul'daki üyelerimizle haftada bir düzenle toplanıyoruz. İşleri nedeniyle gelemeyen arkadaşlarımıza meclisimiz bilgi veriyor. Kararları yönetici ve katılan arkadaşlarımızla ortak alıyoruz. Başkanla en yeni ortağımız bile her konuda eşit. Tüm kararlarımızı tartışıp ikna süreci yaşadıktan sonra demokratik olarak belirliyoruz. Çalışanımız yok, kooperatifin günlük işlerini tüm arkadaşlar eşitçe göğüslüyor. Önemli konularda taşradaki arkadaşlarla çevrimiçi iletişim uygulamaları aracılığıyla ortaklaşmaya özen gösteriyoruz.

Yerel yönetimlerle ilişkiniz nasıl?

Halkbeskoop olarak doğal ve sağlıklı gıdaya erişim konusunda sağlıklı beslenmenin bir hak olduğu anlayışı ile bu konuda yerel yönetimlerin de sorumlulukları olduğu düşüncesindeyiz. Bu konu yerel yönetimler açısından da üstünden atlamayacak bir sorun. Nitekim kendilerince birtakım adımlar atıyorlar. İstanbul’da kent konseyleri içerisinde bir bağımız var.

Ekoloji ve gıda grupları toplantılarına katılıyoruz. Oluşturulmaya çalışılan programlara kendi anlayışımızı yansıtmaya çalışıyoruz. Ortak kabul gören noktaların hayata geçirilmesi için atılan adımları destekliyoruz. Yeni bir çalışma, yeni bir platform, biz kalıcı olması ve gerçekten halktan yana yararlar getirmesi için birikimimizi ve emeğimizi katmaya kararlıyız. Bu çaba içinde birçok kooperatif ve gıda inisiyatifi üretici unsurlar da yer alıyor. Farklılıkları koruyarak güç birliğini ve ortak iş yapılmasını hedefliyoruz.

Diğer toplumsal örgütlenmeler ile ilişkileriniz nasıl?

Dünyaya, ülkemize bizim gibi bakan toprağına suyuna geleceğine sahip çıkmaya çalışan halktan yana tüm yapılarla dost ilişkiler kurma konusunda istekli ve samimiyiz. Bu konuda çağrıldığımız her yere gidiyoruz, kendimiz de yakınlaşmayı sağlayacak zeminler yaratıyoruz. Kimseye öteleme gibi derdimiz yok hayat da bize böyle bir şans tanımıyor. Söylediğim gibi iş ve güç birliği konusunda kendimize güveniyoruz ve herkese açığız. Toplumsal örgütlenmeler çok genel bir alan.

Biz özellikle tarım ve gıda alanı ile ilgili örgütlenmeler ile ilişkilerimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Bunların başında kamuya duyarlı yerel yönetimler, Ziraat Mühendisleri odası, Çiftçi-Sen gibi tarım alanında örgütlü sendikalar, Halkevleri, Tükoder, Mazgirt Derneği, Ortak Yaşamı Geliştirme Vakfı, Tükoder gibi kooperatiflerin gıda inisiyatiflerini geliştirilmeli. Yaşamı Geliştirme Vakfı, ÇAGSİAD gibi dost kurumlarında tarım sorununa duyarlı olmaları ve kooperatifleşmeleri için çaba sarf ediyoruz.

Mevcut kooperatifler yasasını nasıl buluyorsunuz, ne tür sınırlar yaratıyor bu sınırları nasıl aşıyorsunuz?

Mevcut Kooperatifler Yasası oldukça antidemokratik. Her maddesinde sistemin, devletin ve iktidarın baskı, gözetim ve denetimi kendini hissettiriyor. Ticaret Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Tarım Bakanlığı, yerel yönetimlerin ilgili birimlerinin işleyişine ve yürütmesi gereken faaliyetlere hemen hemen karışmayan devlet kurumu yok. Vergiler ve alınan paraların haddi hesabı yoktur.

Ürünlerin elde edilip büyük kentlere ulaştırılmasından tüketicilerle buluşturulmasına dek her süreçte hem denetim hem engellemeler var. Bunları daha fazla emek harcayarak, daha fazla ekonomik kayıplar vermemeye özen göstererek aşmaya çalışıyoruz. Açık verme lüksümüz yok.

Demokratik bir kooperatif yasası için ne düşünüyorsunuz, bunun için nasıl bir mücadele öneriyorsunuz?

Demokratik bir kooperatif yasası için güçlenmemiz gerekiyor. Elbette bu mücadelenin ülkemizde yürütülen genel demokrasi mücadelesi ile kesin bağı vardır. Bu bağı göz ardı etmeden kooperatifler zemininde yapılacak işler olduğunu düşünüyorum. Bizler kooperatifler olarak, gerçek bir dayanışmayı ve güç birliğini oluşturmalıyız. Bu tek başına siyasi iktidarları yola getirmek için yeterli olmayacaktır.

Üretici, tüketici ve kamuoyu desteği ile birlikte Gıda Egemenliği sağlamayı hedefleyen bir tarım hareketi yarattığımızda bu talebin karşısında durulabileceğini sanmıyorum. Bugün için kooperatifçiler böyle bir çabanın alt basamaklarını yaşıyor görevimiz bunu ilerletmek olmalıdır.

Sözleşmeli üretim için düşünceleriniz ne?

Bugün için ilişkilerimizi güven temelinde yerinde denetim yoluyla sürdürüyoruz. Ürünü tarlada üretici eşliğinde değerlendirmeye çalışıyoruz. Sanıyorum sözleşmeli üretim, sağlıklı gıda için üreticiyi- tüketiciyi üretim kooperatiflerine ve tüketim kooperatiflerini daha güvenli bir noktaya taşıyacaktır. Bizim ilişkilerimizin yoğunluğu bugün için böylesi ileri bir bağlantıya girecek duruma gelmedi.

Kooperatif vasıtasıyla ucuz girdi sağlamak şirketlere bağımlılığı azaltıyor mu?

Bizi tüketici nezdinde çekici kılan ürün fiyatlarımızın düşük olması değil, ürünlerimizin sağlıklı ve güvenli olmasıdır. Dolayısıyla ortaklarımızın ve tüketicilerimizin şirketlere bağımlılığı doğal olarak azalıyor.

Sağlıklı gıda üretimi ve erişimi için neler yapıyorsunuz?

Bugün için bir gıda analizi yaptırdığımızı söylememiz mümkün değil. Üretici arkadaşlarımızın kendi olanaklarıyla balda, kayısıda, zeytin gibi kimi sınırlı ürünlerde yaptırdıkları analizlerin sonuçlarını gösteren belgeler ise ulaşıyor. Sertifikalı tarım yapan 1-2 üretici arkadaşımız var. Gıda analizi yaptırmak bir kooperatifin gücünü aşan bir iş. Söylediğim gibi ürün aldığımız üreticilerden bu konuda varsa belge istiyoruz Anında benzeri belgeler bize ulaşıyor. Güvene dayalı ürünü gidip tarlada görmek tanımak üretim süreçlerini gözlemlemek yine bugün için atabildiğimiz en güvenli adamdır.

Üreticilerin ve tüketicilerin birlikte örgütlenebileceği kooperatifler mümkün mü?

Kooperatifler yasası ne der? Ne kadar kolaylık verir? Onu bilemiyorum. Ama bildiğim kadarıyla kooperatifler birbirlerine ortak olabiliyorlar. Bu önemli bir olanak üreticileri ve tüketicilerin birlikte kurduğu bir kooperatif denenebilir.

Toplumsal cinsiyet eşitliği bakımından ne tür sorumluluk içerisindesiniz?

Son dönemde kırsal alanda ilişki yakaladığımız yerlerde kadın kooperatiflerimizin kurulmasını özendiriyoruz. Sınırlı olanaklarımızı da bu doğrultuda seferber ediyoruz. Bunlar bize bağlı şubeler değil bağımsız kooperatifler olsun istiyoruz. Bir iki yerde somut adım attık. 2-3 yerde de çalışmalar yürüyor. Tarımın genelinde kadın emeği yok sayılıyor, bütün yükü kadınlar çekiyor. Kadın kooperatiflerini özendirmemizin nedeni, kadınların kooperatifçilikle söz ve karar sahibi olmalarını sağlamaktır.

İklim adaleti ve ekolojik bilinç konusunda ne tür çalışmalarınız var?

Neoliberalizmin en çok yıkıma uğrattığı kirlettiği alan ekolojik yapıdır. Dünyayı yaşanmaz hale getirdikleri açık. Bunu artık sadece solcular değil sıradan insanlar karşı cepheden de görenler var. Ama görmek ve söylemek yetmiyor. Bir kez ülkemizde yürüyen çevreye doğaya sahip çıkan mücadelelere katılmak gerekiyor. Bizler HalkBeskoop topluluğu olarak bu konuda İklim Adaleti ve ekoloji mücadelesi ile ilgili irili ufaklı Ekoloji Birliği de dahil birçok platformunun içindeyiz. Halkbeskoop olarak ise tam da yapmak istediğimiz toprağa suya yeşile sahip çıkmak, özellikle talan edilen kırsal alanın yeniden yaşanabilir yerler haline gelmesini sağlamalıyız. Kooperatifler bunu sağlayabilecek hemen hemen tek araçlardır. Attığımız adımlarda çevre bilincinin temel kılavuzudur.

Kooperatifçiliğin sizlere kazandırdıkları nelerdir?

Kooperatifçilik ile birlikte tarım beslenme ve gıda konusunda genelgeçer bilgilerden kurtulduk. Bilinçlendik. Tarımın yok edilmesinin siyasi bir tercih olduğunu, bu alanın yeniden kazanılmasının da ancak siyasal bir tercihle sağlanabileceği konusundaki düşüncelerimizi geliştirdi ve pekiştirdi. Mücadele azmimizi arttırdı.

Katılımcı sertifikacılığı duydunuz mu? Size ne anlam ifade ediyor?

Katılımcı sertifikasyonu duyduk. Ama Halkbeskoop olarak böyle bir bağlantı içerisine girmedik. Öğrenebildiğimiz kadarıyla bizim kooperatifçilik anlayışımızı güvence altına alan bir uygulama. Bende kalan bilgilerle yanıtlıyorum. Yeterli olamayacağını da biliyorum.Kooperatif ortaklarını birbirine kefil ediyor ve aralarındaki ilişkiyi pekiştiriyor. Katılımcılıkla birlikte yatay örgütlenmeyi teşvik ediyor. Yerel öne çıkarılıyor, üretim alanlarının kültürü, sosyolojik yapısı belirleyici olsun isteniyor. Bu uygulama küçük aile tarımını koruyor ve özendiriyor

Dürüstlüğü ve şeffaflığı sağlıyor, güven oluşturuyor. Ortaklar ve kooperatifler arasında (üretici-tüketici) bireysellikten öte, kolektif bir tutumu esas alıyor. İlişkilerin sürekliliğini sağlıyor.

Üye olmayanlar da sizden ürün talep ediyor mu?

Kooperatifimizin kuruluşunda bunu özellikle hesaba kalktık. Muhasebe ve diğer bürokratik örgütlenmeyi herkese ürün satabilecek şekilde yaptırdık. Buna uygun bir alt yapı oluşturduk.

Tüketiciler sizin niye tercih ediyor?

Bugüne dek ürünlerimizden ve ilişkilerimizden doğru bir şikayet almadık. Tabii ki bir alan bir daha istiyor. Bu ürünlerimizin nitelikli ve uygun olmasından dolayıdır diye düşünüyorum. Ama öyle büyük bir tüketici tercihi ile de karşılaşmadık. Sizinle görüşmemizden sonra bir patlama olacağına inanıyorum.

Sizleri bu çalışmada motive eden nedir?

İlk sorularınızda buna yanıt olacak açıklamalar yapmaya çalıştım. Tarımda kooperatifleşme ile bir mücadele alanı yaratmak ve ülkesini, toprağına, suyuna sahip çıkmaktır. Diğer yanı ile kendimizin, çevremizin, yakınlarımızın yeterli ve sağlıklı beslenme hakları vardır. Bizi motive eden ana nedenler bunlar olmalı.

Ürünlerinizi nasıl ve kimlerden sağlıyorsunuz?

Tüketiciye ulaştırdığımız ürünleri genelde ortağımız olan üreticilerden ve tanıdık bildik üretim kooperatiflerinden sağlıyoruz. Sadece pirinç ve bulguru Diyarbakır'da arkadaşların önerdiği bir yerden alıyoruz. Şu anda 45 çeşit ürün var. Dayanıklı tüketim ürünlerine ağırlık veriyoruz. Yeterli soğutma tesislerimiz olmadığı için bozulacak ürünlere girmiyoruz. Altyapımızı da tamamladığımızda başlayacağız. Balı Borçka Erzincan, Şavşat ve Ardanuç'taki ortaklarımızdan, çayı Hopa Çay Kooperatifinden alıyoruz. Kayısı ve armut kurusunu Malatya Kürecik’ten salça, zeytinyağı, nar ekşisi ve zahter gibi ürünleri Hatay'daki ortağımızdan alıyoruz. Pirinci Yusufeli’ndeki ortağımızın ürettiğinden getiriyoruz. Akhisar'dan da zeytin ve salça türü ürünler alıyoruz. Fasulye ve nohut Ovacık Kadın Kooperatifi'nden salçayı yine Ayaş Kadın Kooperatifi’nden de alıyoruz.

Ürün kriterleriniz nedir, hangi ürünleri alıyorsunuz, neden?

Temel ilkemiz ürünleri olmadan önce toprağı ve bölgeyi iyi seçiyoruz. Endüstriyel tarım yapılmayan bakir bölgeler bizim üretici ile bağ kurduğumuz bölgelerdir. Ulaşımın uzak olması ve el emeğine dayanması maliyeti biraz arttırıyor ama fiyatı belirlerken bu durumu dengeliyoruz.

Diğer kooperatiflerle dayanışma ilişkileriniz var mı, ne düzeyde?

Bu bizim için birkaç yıldan bu yana ciddi ciddi kafa yoğurduğumuz bir konu. Bunu bu alanda var olmanın olmazsa olmaz koşulu olarak görüyoruz. Diğer kooperatiflerle ilişkimiz iki düzlemde yürüyor. Birincisi ürün alıp verdiğimiz ve ortak toplantı etkinlik ve çalışmalar yürüttüğümüz kooperatiflerdir. Bir bölümü ile ise tanışma düzeyindeyiz ve ortak platformlar oluşturmaya çalışıyoruz.

Bu kooperatiflerin dışında gıda inisiyatifleriyle aile tarımı yapan tek tek kişilerle, küçük üretici gruplarıyla, ilişkilerimizi geliştiriyoruz. Daha önce sözünü ettiğim İBB Kadıköy Kent Konseyi, Şişli Kent Konseyi’nde yürüyen çalışmalarda daha ileri platformlar ve birliktelikler oluşturmayı düşünüyoruz. Ama asıl vurguyu toprakla ilişkili alanlara yapıyoruz ve kadın emeğine dayalı kooperatifleşmeye ağırlık veriyoruz ilişkilerimiz olan kooperatifleri şöyle sayabilirim:

Ovacık Kooperatifi

Ataşehir Kooperatifi

Kadıköy Kooperatifi

Koşuyolu Kooperatifi

Yeryüzü Kooperatifi

Silivri Kadın Emeği Kooperatifi

Ankara Günebakan Kadın Kooperatifi

Hopa Çay Kooperatifi

Malatya Arguvan Kadın Kooperatifi

Salkım Kooperatifi

İlişkilerimiz son derece yeni. Hepsi ile aynı yoğunlukta değil. İstanbul'da tanıştığımız ama dostluğu ilerletemediğimiz kooperatifler var. Bu bizim yetmezliğimizle ile ilgili olabilir.

Fiyatları nasıl belirliyorsunuz?

Bu soruya daha önceki açıklamalarımda yanıtlar var. Fiyatlar meclisimizde tüm arkadaşların ortak değerlendirmeleri ile belirleniyor. Üretici ortaklarımızın emeği bizim için belirleyici oluyor. Asıl onların görüşleri bizleri yönlendiriyor. Marketleri AVM’leri ve piyasayı hiçbir şekilde baz almıyoruz. Üreticiye verdiğimiz değerin üzerine kargo bedeli, şişe, paket ve etiketler, varsa koli maliyetini koyup yüzde 5 ile 15 arasında bir oran ile fiyatı sabitliyoruz.

Gıda egemenliği hareketi yaratmak için nasıl bir anlayışa sahip olmak lazım anlayışınız nedir?

Salgın hastalıkla birlikte insan sağlığı, beslenme ve gıdanın önemini hiçbir dönemde olmadığı kadar açığa çıktı. Tarımın, piyasanın çıkar çevrelerinin eline bırakılmayacak kadar vazgeçilemez olduğu da kendini gösterdi. Gıda Egemenliği gıdanın üretiminden tüketimine kadar tüm özneleri ile denetlenmesidir. Bu konuda ne yazık ki sermaye sınıfı bütün dünyada olduğu gibi bizde de işbirlikçi hükümetler aracılığıyla endüstriyel tarıma bağlı bir egemenlik oluşturdu. Oysa gıdaya erişim en temel haktır. Her birey yeterli, güvenli, ekonomik gücüne uygun gıdayı kolayca elde edebilmelidir. Bunun için gıdayı üreten çiftçiler, işçiler ve diğer emeği geçenlerin hakları güvence altına alınmalıdır.

Gıda Egemenliği akademik düzlemde ‘millilik, ulusal yeterlilik’ gibi kavramlarla tartışılıyor. Bu konuda derinlemesine bir araştırmam yok. Ama kavram sol tartışmaların olumlu olumsuz yanları bir yana, asıl egemenlik yoksul çiftçilerde, emekçilerde ve en geniş tüketici kitlelerde olmalıdır. Tarladan sofraya kadar belirleyici olan bu güçler olmalı, halktan yana yol gösteren bilgi üreten örgütlerle kişi ve dinamiklerin bütünleştiği oranda bu sağlanabilir. Güçlü bir kooperatif hareketi bunu sağlayabilir. Tabii böyle bir kooperatifçiliğin kılavuzu sömürüsüz eşit bir dünya için yürüyen mücadeleyle bağ kurmak zorundadır.