Seçmen olarak tercihimizi ekonomiye bakarak belirleyeceğimizi öngörenler yanıldı. Sonucu hâlâ öyle değerlendirenler ise yanılgılarında ısrar ediyor. Seçmen ekonomiyle ilgilenmedi, hem de hiç… İnsanlar, oyunu kullanırken alım gücünün düşmesine, işsiz kalmasına, enflasyona, kur artışına, kamu mülklerinin talan edilmesine bakmadı. Ekonominin 24 Haziran Genel Seçimine etkisi ne idiyse bunda da o kadar oldu. Ekonomi seçmenin eğilimini etkileseydi […]

Seçmen olarak tercihimizi ekonomiye bakarak belirleyeceğimizi öngörenler yanıldı. Sonucu hâlâ öyle değerlendirenler ise yanılgılarında ısrar ediyor. Seçmen ekonomiyle ilgilenmedi, hem de hiç…

İnsanlar, oyunu kullanırken alım gücünün düşmesine, işsiz kalmasına, enflasyona, kur artışına, kamu mülklerinin talan edilmesine bakmadı. Ekonominin 24 Haziran Genel Seçimine etkisi ne idiyse bunda da o kadar oldu. Ekonomi seçmenin eğilimini etkileseydi 2002 benzeri bir sonuç ortaya çıkması gerekir krizin sorumlusu AKP’nin oyu yüzde 15’in altına düşmüş, siyasi hayatında ekonomiyle uzaktan yakından ilgisi olmamış MHP kapısına kilit vurmuş olurdu.

24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminde AKP-MHP ittifakının oy oranı 52.59 İdi. 31 Mart 2019 yerel seçiminde iktidar partilerinin oy oranı aşağı yukarı aynı, 51.64. 2002’de iktidar partisini sandığa kilitlemiş bir halkın, ondan daha hafif olmayan ekonomik krizin hesabını görmeyi nüfusun sadece yüzde birine bıraktığı düşünülemez!

AKP-MHP ortaklığının (en) başarılı olduğu illerin ve bölgelerin ülkenin en yoksul kentleri olmasına sosyolojinin başka açıklamaları olabilir. Fakat işsizlik oranının en yüksek olduğu, yoksulluğu iliklerinde hisseden Ağrı, Urfa, Şırnak, Yozgat, Adıyaman gibi illerin yoksulluğunun ve kendisini kimin yoksul bıraktığının farkında olmadığını söyleyemeyiz.

Yoksulluk, kültürel etkileşime kapalı toplumları dönüştürmez; aksine, içine kapanmış toplumlar, hayatı dirimsel varlığını sürdürmekten ibaret görür ve kültürel değişime direnir. Yoksulluğun ve işsizliğin kıskacındaki İç, Doğu ve Güney Doğu ile Karadeniz bölgelerinin muhafazakârlığını, siyasal toplum olma yolundaki yavaşlıklarına bağlamak yanlış olmaz. Siyasallaşamayan toplumlar kendisini aç bırakanlardan hesap soramaz.

Muhafazakârların kaybettiği yerlerin, ise yaşam kalitesini iktisat dışı etkenlerle ilişkilendirebilen dışa açık (kültürel anlamda sınır) bölgeler olduğu görülüyor. Bu bölgeler, iktidarın ekonomik yaptırımına rağmen tercihini yaşama biçimini değiştirme/değiştirmemeden yana yaptı. Devletin “beka meselesi” olarak görülmesini istediği (eğer gerçekse) dış tehdidin menzilinde olmalarına rağmen!

Seçim dini ve laik kültür arasında yapıldı. Harita bunu açıkça gösteriyor. Ve bu iyi bir şey. Ekonomiye göre belirlenen davranış sonuçta çıkara dayalı, stratejik bir karardır. İdeolojik (siyasi) tercih, ekonominin de gözetildiği, ilkelere dayanan insana özgü kararın sonucudur ve daha değerlidir. Çünkü meselemiz bizi yoksullaştıranla, varlığımızı çalanla değil, onun ideolojisiyledir.

Yavaş yavaş, kıyılardan içe doğru yurttaşlaşıyoruz. Ankara’da 25 ilçenin 22’sini, İstanbul’da 39 ilçeden 25’ini AKP-MHP ittifakında bırakıp büyükşehirleri CHP’ye devreden halkımız, muhafazakârlığımı kendi içimde, özel alanımda yaşamak istiyorum; dışarıda, büyük ölçekte seküler düşünüyorum demiş olabilir. Muhafazakâr toplumların siyasallaşması böyle olur; temkinli fakat kalıcı…

Siyasal İslam’ın sonunu gören Türkiye tavrını yeniden belirliyor. Hangi ilkeler etrafında birlikte yaşayacağımıza karar verme aşamasındayız. Bir yurttaş olalım, ilkelerimizi belirleyip birlikte yaşamaya karar verelim gerisi kolay…