Daha önce defalarca suça karışmış, onlarca kez trafik cezası almış bir adam, bir gece vakti kanında bilmem kaç promil alkol varken, hız sınırının çok üstünde giderken hatalı sollama yaptı ve kendi şeridinde kurallara uygun olarak seyreden bir araca çarptı.

Adamın aracı sağlam ve güvenliydi, içinden burnu bile kanamadan çıktı. Diğer araçta görevlerini yapan iki meslektaşınız vardı. Biri öldü, diğeri ağır yaralandı. Olay yerine gelen polisler adamı gözaltına aldılar, kurallara uygun şekilde muayene, alkol tespiti vs. ile savcı karşısına çıkardılar. Tutuklandı ve mahkeme süreci başladı.

Adamın kim olduğunu öğrendikten sonra içinizden çok azı “yok bu farklı arkadaş, bu adam kim olursa olsun en ağır cezayı alır” diye düşündü, değil mi? Çoğunuz ise ne olacağını tahmin ediyordunuz, yanılmadınız da.

Olaydan sekiz ay sonra ertelenmiş birkaç yıllık bir ceza ile adam ailesine kavuştu. Galiba aynı gece onu kurtaran babasına sarılarak hapishane yorgunluğunu üzerinden atmaya çalıştığını gösteren fotoğrafları yayınlandı. Hapishaneye düşenlere suçuna bakılmaksızın Allah kurtarsın denilir ya, bu adamı da olasılıkla Allah gibi gördüğü kudretli babası kurtarmış oldu, değil mi?

Kendinize sormanız gereken ilk soru şu. Sizce hakikaten babası mı kurtardı yoksa işte “maalesef hukuk sistemimizden (!) kaynaklanan bazı sıkıntılar” yüzünden mi sonuç böyle oldu? Peki, adamın babasının hükümetle al takke ver külah ilişkileri ve zenginliğinin bir etkisi olmuş olabilir mi? Moda deyimle FETÖ’cü bir zengin olsaydı da aynı şekilde mi sonuçlanırdı dava? Hani olmaz ya, çok zengin bir solcu ya da hükümet muhalifi bir ailenin çocuğu olsaydı?

Şikâyetinden vazgeçen yaralı arkadaşınız ve ölen meslektaşınızın eşi ve yakınlarının medya eliyle linç edilmeleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Kadıncağız gerçekten eşinin kanını mı sattı? Okumanız için gözünüzün içine sokulan Yeni Akit gazetesinde bir yazar, adamın serbest bırakılmasını protesto edenleri zengin düşmanlığı yapmakla suçladı.

Emniyet mensubu olduğunuz için böylesi bir davada öldürülen kişinin yakınlarının şikâyetten vazgeçmesinin, verilecek cezaya olan etkisinin çok çok düşük olduğunu biliyorsunuz değil mi? Kalanlar, şikâyetlerini geri almasalardı da mahkemeden aynı sonucun çıkması çok olasıydı. Bu yüzden aslında adamın babasının kan parasını vermekten kaçınmamasında ölen ve yaralanan meslektaşlarınız için vicdanının sızlamış olabileceğini bile düşünebilirsiniz. Din ve geleneğe bağlılığı ve teşkilatınıza olan saygısı yüzünden bu parayı ödemiş olabilir.

Çünkü kendinize sormanız gereken bir soru daha var. İçişleri Bakanlığı ya da Emniyet Genel Müdürlüğü, bu davaya neden müdahil olmadı, dersiniz? Bir adam en az üç yasayı ihlal ederek görevleri başındaki iki mensubundan birinin ölümüne diğerinin yaralanmasına neden oldu. Teşkilat, sorumlunun cezalandırılması sürecini takip etmek, maddi manevi tazminat talep etmek için davaya katılmaktan neden kaçınmış olabilir acaba? Orada da bir kan pazarlığı yapılmış mıdır? Bir kontrol edebilir misiniz polis vakıf ve derneklerine de bağış yapılmış mı? Şehit emniyet mensuplarının yakınlarına yardım etmek ya da teşkilatı güçlendirmek için kurulmuş yapılar vardır mutlaka. Belki birkaç karakolun teşrifi falan, kim bilir?

Hukuk sistemi sanıldığı kadar kötü değil, biliyorsunuz değil mi? Pardon siz zaten hukuk sistemini korumak için görev yapıyorsunuz zaten. Savcının istediği ve mahkeme başkanının da uygun bulduğu cezaya bir hâkim daha katılsaydı, ne olacaktı? Adamın avukatları Yargıtay’a itiraz edeceklerdi. Yargıtay onaylasaydı, ceza içtihat oluşturacaktı. Sorumlu, bedelini hukuken ödeyecek ve başka insanlar, davalar için de örnek olabilecekti.

Sizce neden böyle olmadı?

Mesele, hapisten kurtarılan suç makinası bir adamla ilgili değil biliyorsunuz değil mi? Mesele sizinle ilgili. Sizin kimi döveceğinizi, kimi yerlerde sürükleyerek kelepçeleyeceğinizi, kimlerden ise kendinizi korumanız gerektiğini belirleyenin ne olduğunu görüyor musunuz?

Gazete, sosyal medya vs. derken, bu olayda verilen cezayı az bulan, ölen polise ve eşine haksızlık edildiğini savunanlar, en çok da elinize geçen her fırsatta coplamanız, tekme tokat dövmeniz emredilen insanlar, farkında mısınız? Örneğin bugün Ankara Garı önünde Cumhuriyet tarihinin en büyük sivil katliamında ölen insanları anmaya çalışmalarını gerekirse zor kullanarak, döve söve engellemeniz gerekenler.

Peki, gerektiğinde hükümete ve hukuk sistemine karşı sizi ve haklarınızı koruyan bir sendikanız olsaydı, hükümetin değil de devletin/ halkın polisi olsaydınız, durum böyle sonuçlanmayabilir miydi?

Diğer seçenek sizin gibi yoksul olanlara acımasız davranırken; bir zenginin, kudretlinin sizi öldürmesini umarak yaşamak olacak. Bir tür hayat sigortası gibi yakınlarınıza yüklü bir kan parası bırakabilmeniz mümkün olabilir.

Siz yine de lüks, pahalı araçların size çarpmamalarına dikkat edin, yol verin geçsinler; hayatınız her insanınki kadar değerli.