100 yıl önce…

Tarihin ironisi olsa gerek. Bundan tam yüz yıl önce, 1-7 Eylül 1920 tarihlerinde, bugün savaş sirenlerinin eksik olmadığı Güney Kafkasya’nın doğu ucundaki Bakü’de I. Doğu Halkları Konferansı toplanacaktı. Ekim Devrimi’nin yarattığı iklimin etkisiyle Sovyet Azerbaycan’ının başkenti “Kızıl Bakü”de toplanan “halklar kurultayı”nda “milliyetler meselesinin işçi sınıfının önderliğinde nasıl çözüleceğine dair yol haritası” belirlenmeye çalışılıyordu.

Komintern’in 19 Haziran tarihli kararıyla düzenlenen kurultayın başkanlığını Lenin’in has adamlarından Alexander Zinovyev üstlenecekti. Kurultay için görevlendirilen komite üç aylık yoğun bir çalışmanın ardından bütün Doğu halklarına yaptığı çağrıyla delege göndermelerini istedi.

Türkiye, İran, Mısır, Hindistan, Afganistan, Çin, Japonya, Kore, Arabistan, Suriye, Filistin, Buhara, Dağıstan, Ermenistan, Gürcistan’dan iki bine yakın delege, resmi olarak 1891, davete icabet edecekti.

Kurultaya katılanların yarıdan çoğunu Azerbaycan, Türkiye, İran, Ermenistan ve Gürcistan’dan gelenler oluşturuyordu. Azeriler-Türkler 235 delegeyle en büyük grubu oluştururken başta Mustafa Suphi, Ethem Nejat olmak üzere Türkiye Komünist Fırkası’nın temsilcileri de içlerinde yer alıyordu. İranlılar 192 temsilciyle ikinci, Ermeniler 157 delegeyle üçüncü en fazla katılım gösteren halklar oldular. Hemen ardından da Ruslar ve Gürcüler gelecekti.

★★★

100 yıl sonra…

7 Eylül 1920’de coşkun konuşmalar, ateşli söylevler ve enternasyonal marşıyla kapanan kurultaydan tam yüzyıl sonra o “enternasyonalizm” sloganlarının yerini bu kez savaş çığırtkanlıkları, ölüm fetvaları almaya başlayacaktı.

Zaten bir daha da “halklar kurultayı” düzenlenmedi, kimselerin aklına dahi gelmedi. Bir halklar mozaiği olan SSCB’nin dağılması sonrasında halklar birbirine düşmanlaştırıldı, Kafkas Halkları da bir daha gün yüzü görmedi. Gürcüler ve Çeçenler Ruslarla, Azeriler Ermenilerle, Tacikler birbirileriyle savaşıp durdu.

Son otuz yılda çok sayıda savaş ve çatışma yaşandı. Kuzey Kafkasya’da Çeçenlerle Ruslar, Güney Osetya’da Ruslarla Gürcüler savaşıp durdu. Şimdi de Azerilerle Ermeniler Dağlık Karabağ yüzünden çatışıyor.

“SSCB döneminde Dağlık Karabağ’ın bu iki barışçıl toplumunun, gün geldiğinde düşman olacağını tahayyül etmek bile zordu. Yıllardır süren düşmanca ve milliyetçi propagandadan sonra şimdi ise uzlaşmalara dayalı barışı hayal etmek zor. Bu düşmanlık sadece Kafkasya bölgesini istikrarsız ve tehlikeli bir bölgeye dönüştürmekle kalmıyor, aynı zamanda hem Ermenistan’da hem de Azerbaycan’da gençlerin zihnini de zehirliyor. Otuz yıllık çatışma sırasında her iki ülkede, doğuştan nefret ruhuyla büyüyen bir nesil büyüdü. Hem Erivan’da hem de Bakü’de herhangi bir uzlaşma ülkenin çıkarlarına ihanet olarak görülüyor.”

Yaşanan dramatik tabloyu böyle özetleyecekti Azerbaycan’daki Left Front (Sol Cephe) üyesi Av. Karlo Lebt. Lebt geçen hafta BirGün’e verdiği demeçte, “Her iki ülkedeki en büyük sorunun halklar arasında barış ve diyalog umutlarını önemli ölçüde etkileyebilecek güçlü sol hareketlerin olmamasıdır” diye de ekleyecekti.

★★★

Birinci haftasını geride bırakan Dağlık Karabağ savaşında korkulan olmak üzere. Çatışmalar bütün bir Güney Kafkasya’ya sıçrayabilir. Dağlık Karabağ’a uzak Azerilerin ikinci büyük kenti Gence’nin ve Dağlık Karabağ”ın başkenti Stepanakert’ın vurulması bunun işareti. Hükümetlerin diyalog yollarını kapatması, uluslararası toplumdan gelen çağrılara kulak tıkayarak çatışmalarda ısrar etmesi tam da Lebt’in “Bu savaşın kendisi Ermenilerin veya Azerilerin sorunlarının hiçbirini çözmeyeceğini, yalnızca bir zamanlar barış içinde ve dostane bir şekilde yaşayan halklar arasındaki mevcut güven krizini daha da kötüleştireceği” yönündeki beyanlarını haklı çıkarmaktan başka işe yaramıyor.

Çözüm de aslında yukarıdaki yanıtlarda saklı. Dağlık Karabağ sorununun çözümü ancak hem Ermeni hem de Azerbaycanlı Karabağ sakinlerinin haklarına saygı duyulması ve tanınması ile mümkün.

Kafkasya Barışı Koruma İnisiyatifleri Merkezi Direktörü Ermenistanlı Georgy Vanyan ve Azerbaycanlı siyaset bilimci Zardusht Alizadeh’in Güney Kafkasya’nın iki komşu halkı arasındaki düşmanlığı ve çatışmayı sona erdirmeye, diyalog kurmaya ve bir zamanlar Ermeni ve Azerbaycanlılar arasında var olan güveni yeniden inşa etmek için yaptıkları çağrı tam da bu nedenle önemli.

Otuz yıldır derinleşen çatışmaların iki halkın üzerinde yarattığı sosyal, ekonomik, ruhsal ve ahlaki yıkımı gördük. Tüm bu yıkımlar bölgede barışın inşa edilmesini zorlaştırıyor, barış potansiyelini yok ediyor. Bu çatışmaların sadece iki ülke arasında değil, çatışmalardan maddi ve politik çıkarlarını maksimize eden dış güçler tarafından nasıl da körüklendiğini görüyoruz.

Her iki taraftan yapılan kara propagandalar gerçeklerin gün yüzüne çıkmasına engel olsa da bu savaş çığırtkanlıklarına inat halklar arasında barış ve diyalog umutlarını harekete geçirebilecek mekanizmaları davreye sokmak şart. Aksi halde ne güney ne de kuzey Kafkasya’ya “barış” gelmeyecek. Halklar Kurultayı’nın yapıldığı topraklar da “halkların boğazlaşması”na sahne olmaya devam edecek. Barışta ısrarın ve de yeni bir “halklar kurultayı”nın tam da zamanı!