Almanya’nın ana akım medyasındaki manşetlere bakılırsa Federal Başbakan Olaf Scholz, ülkenin geleceğini “dünyada demokrasinin baş düşmanları”ndan Çin’e ipotekliyor. Tartışma Hamburg Limanı’ndaki konteyner terminallerinden birine Çin’den bir firmanın ortak olmasıyla ilgili. Söz konusu firma Cosco doğrudan devlete ait olduğu, yani Çin Komünist Partisi’nin kısa bir süre önceki kurultayında yeniden ve eskisine göre çok daha güçlenmiş bir biçimde partinin, dolayısıyla devletin başına seçilen Şi Cinping’in kontrolünde olduğu gerekçesiyle, Çin’in gelecekte Almanya’nın bu en önemli limanını kontrol edebileceği ileri sürülüyor.

Scholz ve sözcüleriyle, Çinlilerle ortaklıktan yana Hamburg ve Schelswig Holstein eyaletlerinin, tabii ki limanı işleten kamu şirketinin gündemdeki ortaklığın “stratejik” bir boyutu olmadığı, sadece “finansal” bir işbirliğinin söz konusu olduğuna dair açıklamalarına rağmen tartışma sürüyor. Önümüzdeki hafta özellikle ekonomik işbirliği görüşmeleri gerçekleştirmek üzere, beraberinde Alman iş dünyasının önde gelen liderleriyle Çin’e gidecek olan Scholz’a bu konuda karşı çıkanlar sadece ana akım medya ve merkez sağ çizgideki Hıristiyan demokrat muhalefet değil. Başında bulunduğu üçlü koalisyon hükümetinin yeşil ve liberal ortakları, hatta bazı sosyal demokrat bakanlar da bu karara açıkça karşı çıkıyorlar. Sadece ana akımdaki yaygaracıların değil, Süddeutsche Zeitung gibi saygın gazetelerin de konuyla ilgili haberlerine göre hükümetteki bakanlardan altısı – içişleri, dışişleri, savunma, ekonomi, maliye ve ulaştırma bakanları – limanı işleten şirket HHLA’nın Cosco’yla ortaklığının hükümet tarafından veto edilmesini istiyorlardı.

hamburg-limani-neden-cin-e-satildi-1080871-1.

STRATEJİK GÜVENLİK VE ÇİN

Ukrayna savaşından önce kimsenin dikkatini çekmeyen ortaklık hazırlıkları, savaşın ardından iyice derinleşen cepheleşmenin etkisiyle ateşli bir tartışmaya malzeme oldu. Avrupa’daki savaşın ardından gelecek savaşın Çin ile “Milliyetçi Çin” arasında yaşanabileceğine dair öngörüler de tartışmayı iyice kızıştırdı. HHLA ve Cosco arasındaki protokole göre, Çinliler dünyanın dördüncü büyük ticari limanı olan Hamburg’daki dört terminalden birine yüzde 35 oranında ortak olacaklardı. Yasalara göre bir Almanya’daki şirketlerle Avrupa Birliği dışından şirketlerin ortaklığında, dışarıdan gelen şirketin payı %25’i aşması halinde federal hükümetin söz konusu anlaşmayı “stratejik güvenlik” gerekçesiyle veto etme hakkı var ve bu konuda karar verilmesi için süre ay sonunda bitiyordu. Anlaşma karşıtları seslerini daha da yükseltirken, Şansölye Scholz birkaç hafta önceki nükleer enerji santrallarıyla ilgili krizde olduğu gibi yetkisini kullanıp, bir “orta yol” bularak, bu konuda kararını verdi. Buna göre Çinliler söz konusu ortaklığa girecekler, ancak payları daha önceki anlaşmada olduğu gibi % 35 değil, % 24,9 olacak. Böylece Çinlilerin söz konusu terminal için milyonlarca avroluk yatırım yapmasının yolu açılacak, ancak şirketin yönetimini etkileyebilecek ve hatta gerektiğinde bloke edebilecek yetkisi olmayacak.

hamburg-limani-neden-cin-e-satildi-1080872-1.

ÇİN’E BAĞIMLI OLMAK

Ortaklığa karşı oldukları bilinen bakanlar Şansölye’nin bu kararını açıkça eleştirmekten kaçınırken, yeşil ve liberal partilerin sözcüleri itirazlarını sürdürüyorlar. Ana muhalefet partisi CDU da onlarla birlikte, Scholz’un “Rusya’ya enerji bağımlılığı” sorunundan ders almamak ve bu kez de ülkeyi “Çin’e bağımlı kılmak”, dahası “ülkenin stratejik altyapısını Çin’e satmak”la suçluyorlar. Sosyal demokrat Şansölye’nin kararını eleştirenler arasına son olarak da bir dönem aynı parti saflarında yan yana durduğu Cumhurbaşkanı Steienmeir de katıldı. Aylardır süren tartışmalı sürecin ardından sonunda Ukrayna’ya bir destek ziyaretinde bulunan Steinmeier, orada yaptığı açıklamada Almanya’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığını – ki bundan kendisinin de büyük payı vardı ve bundan dolayı özür dilemişti – büyük bir hata olarak değerlendirip, şimdi de Çin’le benzer bir bağımlılığın yanlış olacağını söyledi. İşbirliğini savunanlar ise girişte belirtildiği bunun “stratejik” ortaklık olmadığına işaret edip, son yıllarda Rotterdam ve Antwerpen limanları karşısında gerileyen Hamburg’un eski pazar payını yeniden elde edebilmek için bu ortaklığa ihtiyacı olduğunu savunuyorlar.

hamburg-limani-neden-cin-e-satildi-1080873-1.

ABD’NİN SESSİZLİĞİ

Bütün bunlar olurken Çin’i “rakip” değil “düşman güç” olarak gören Washington’un bu konuda dikkat çekici bir sessizlik içinde olduğu gözleniyor. Almanya’nın Rusya’yla ilgili başta enerji sektöründekiler olmak üzere ekonomik ilişkilerini açıkça eleştiren Amerikan hükümetinden Çin’in Hamburg limanına ortak olmasına ilişkin bir açıklama yapılmadı. Aslında belki de buna gerek duymuyorlar. Zira devam eden tartışmada Amerikalıların pozisyonları sadece geleneksel müttefikleri liberaller ve muhafazakârlar tarafından değil, kamuoyu yoklamalarından zaman zaman birinci parti olarak çıkan yeşiller tarafından da destekleniyor. Bu arada Çin’e yönelik yeni ambargo kararıyla da dolaylı yoldan bu konuya müdahil oluyor. Bilindiği gibi ABD Başkanı Biden ay başında ilan ettiği ambargoyla, Batı dünyasının sadece Huawei gibi Çin holdingleriyle değil, teknoloji alanındaki şirketlerin hemen hepsiyle ticari ilişkilerini sıfırlamayı hedefliyor. Bu şirketlerde çalışan Çin kökenli Amerikan vatandaşlarını işten ayrılmaya zorluyor.

SCHOLZ PEKİN YOLCUSU

Bir yanda Amerika’nın Çin’e yönelik ekonomik savaşı kızışırken, diğer yandan da Almanya’daki liman ortaklığıyla ilgili tartışma sürerken, Şansölye Scholz’un önümüzdeki hafta Pekin’e yapacağı dikkatleri çekiyor. Bilindiği gibi Çin, Almanya’nın Asya’daki en büyük ticari ortağı. Almanya da Çin’in Avrupa’daki. Ve bu ticaretin hacmi sürekli büyüyor. Almanya 2019’da Çin’e 96 milyar avroluk ihracat yapmış, ithalatı da 110 milyar avroyu bulmuş. Federal İstatistik Dairesi’nin verilerine göre 2019’da toplam 206 milyar avroyu bulan ticaret hacmi, 2021’de 245 milyar avroya yükselmiş. Başta Volkwagen ve Siemens olmak üzere Alman ekonomisinin dev şirketlerinin Çin’deki doğrudan yatırımlarının değeri 86 milyar avro. Çinlilerin Almanya’daki yatırımları da sürekli artış gösteriyor. İstatistiklere göre 2004 ile 2018 yılları arasında bu yatırımların değeri altı kat artarak 3 milyar avroyu buldu. Bütün bunlar iki ülke arasındaki karşılıklı ekonomik bağımlılığın giderek arttığını gösteriyor. Almanların Çin’deki yatırımları ve Çin’e ihracatının ülkedeki istihdama etkisi, kimilerinin ileri sürdüğünün aksine çok büyük değil (%2), ancak birçok küçük ve orta çaplı sanayi şirketinin üretimi Çin’den yapılan ara malları ithalatına bağımlı. Tabii iki ülke arasındaki ekonomik bağımlılık, bir de başta ücretler olmak üzere üretim maliyetlerinin yüksekliği gerekçesiyle üretimlerini Çin’e nakleden Alman şirketleri nedeniyle artmış durumda.

Aslında söz konusu olan “karşılıklı ortaklık”, ancak Hamburg’daki liman ortaklığına karşı çıkanlar durumu “Almanya’nın Çin’e ekonomik bağımlılığı” olarak değerlendiriyorlar.

KUŞAK YOL’UN PARÇASI

Böyle bir şeyin mümkün olup olmayacağını gelecekte göreceğiz. Ancak bütün bunların Çin’in uzun yıllardır ön hazırlıklarını yaptığı ve Şi Cinping’in ilk kez 2013’te açıkladığı "Bir Kuşak - Bir Yol" ya da "Kuşak-Yol İnsiyatifi" (“One Belt, One Road" kısaca OBOR ya da "BeltRoad Initiative" kısaca BRI) projesinin bir parçası olduğu açık. Kimi ekonomik gözlemciler Pekin’in Asya, Avrupa ve Afrika'daki 60 ülkeyi kapsayan ekonomik stratejisinin 2030 yılında Çin’i “süper güç” olarak ABD’yi geride bırakmasına yol açacağı öngörülerinde bulunuyorlar. Ukrayna savaşı, Tayvan krizi gibi küresel gelişmeler nedeniyle bu öngörüler spekülasyon olarak kalıyor. Ancak Çin, kara, deniz ve demiryollarıyla Avrupa’ya doğrudan bağlanarak, ekonomik ilişkilerinin hacim sürekli artırıyor. Daha önce Türkiye dahil Akdeniz’deki beş büyük ülkenin yanı sıra Belçika ve Hollanda’daki büyük ticaret limanlarına ortak olan Cosco’nun Hamburg limanındaki ortaklığı da bu ilişkilerin daha da gelişeceğini gösteriyor. Tayvan yüzünden Çin ile Amerika, dolayısıyla Transatlantik ittifak arasında bir savaş çıkmazsa tabii.