Soytarılık etmeden güldürebilmek diye bir şey var. Tiyatro oyunlarında seyirci mi bunu arar hale geldi, yoksa zaten ekranla sıkı bağlarından ötürü oyuncular mı bunu sahneye taşıdı, herhalde ikisi birden ama her halükarda seyirciyi “koparan” kısımlar genellikle kaba güldürü oluyor

Hamlet ve soytarılık etmeden güldürebilmek seni

Ferit Burak Aydar - Yazar, Çevirmen

Kadıköy Moda Sahnesi’nde Hamlet oyunu beşinci senesine girdi ve tiyatronun açıldığı 2013 yılından beri aralıksız oynuyor. Türkiye’de en fazla istismar edilen, ama eksikliği en fazla çekilen kavramlardan biri istikrar. Yapılan iyi işler zaten sayılıyken, bu istisnaların da ömrü kısa oluyor, istikrar ve (olumlu anlamıyla) gelenek yaratılamıyor. Bu açıdan, tiyatro gibi kaderine terk edilmiş bir alanda, hele ki devletin gerçek anlamda desteğinin olmadığı bir özel tiyatroda, “Ben zaten kaç kere izledim onu” denebilecek Hamlet oyunuyla beşinci yılın doldurulmuş olması bilhassa önem arz ediyor. Elbette hiçbir şey tesadüfle olmuyor. Oyuna tercümesinden rejisine ciddi bir emek harcanmış.

Ülkede her şeyin olduğu gibi tiyatronun da yapısal sorunları var. Bunların içinde –belki en önemlisi değilse bile– beni en çok ilgilendirenlerden biri seyircinin sürekliliği, tiyatro alışkanlığı, tiyatroyu gündelik hayatının bir parçası olarak “sıradan”laştırmayı başaramamış olmasıdır. Shakespeare gibi klasik isimlerin oyunlarının nitelikli icraları izlerçevrenin eğitilmesi açısından büyük önem arz ediyor.

Özellikle de son on-on beş yıldır tiyatroda dizi ve piyasa filmi yozlaşması diye bir olgu var. Her gün billboardlarda gördüğümüz abuk sabuk film afişlerinde yüzünü gözünü yamultarak güldürdüğünü zanneden, fars öğelerini alabildiğine sömüren bir komiklik (dilerseniz soytarılık) çeşidi türedi ya da palazlanıp egemen hale geldi. Oysa soytarılık etmeden güldürebilmek diye bir şey var. Tiyatro oyunlarında seyirci mi bunu arar hale geldi, yoksa zaten ekranla sıkı bağlarından ötürü oyuncular mı bunu sahneye taşıdı, herhalde ikisi birden ama her halükarda seyirciyi “koparan” kısımlar genellikle kaba güldürü oluyor. Shakespeare oyunlarında yerelleştirme yapayım derken ipin ucu da kaçınca, kötü oyunlar sergilenmiş oluyordu.

Kemal Aydoğan’ın yönettiği Hamlet’te bunlar asgari düzeydeydi. Yanlış anlaşılmasın, Hamlet bu tür “ucuz numaralar”la güldürmekten sakınan biri değildi. Fakat Shakespeare’in tragedyalarında bile var olan komedi unsurları bunlara indirgenemez. Oyunun bunu gözeterek, bilinçli olarak bu yönde kurgulandığı kanaatindeyim. Örneğin uzun bir oyun olan Hamlet’te bir şeyleri çıkarmak âdettendir, bu gözle bakınca mezarcıların çıkarılmış olması bu temsilde doğru bir tercih olmuş: Kaba güldürünün en fazla olduğu yer (eğer gülünecek bir şey varsa) bu kısımdır; ama zaten mezar (ve tabutlar) tüm oyuna yedirilmiş olduğundan eksik de kendi doğallığında kapanmış.

Kuşkusuz dört yüzyıl önceki bir oyunda çeviri, hattâ daha doğru bir tabirle Türkçe söyleyiş en önemli kısımlardan biri. Hamlet’le eskiden beri çok haşır neşir olmuş biri olarak, onca çevirisi arasından en çok Esen Genç’in Ve Edebiyat Yayınları’ndan çıkan baskısını sevmişimdir. Bunda da “Tasarruf, Horatio, tasarruf. Cenaze için pişen etler, / Düğün sofrasında soğuk verildi” gibi özellikle baktığım kısımları kıstas alıyorum. Onur Ünsal ve Emre Adıyaman çevirisi mesela bunu harikulade aktarmış: “Tasarruf Horatio tasarruf. / Yedisinde karılan helvayı servis ettiler, / Düğün gecesinde daha kırkı çıkmadan.”

Yönetmen Kemal Aydoğan’la konuştuğumda, bunun da bir tesadüf olmadığını gördüm. Tercüme metni hazırlandıktan sonra, üzerine uzun uzun çalıştıklarını anlattı. Nitekim Ophelia’nın din-krallık-erkeklik arasına sıkışmışlığını da bu sayede çok güzel aktarabilmişler – elbette ne olduğunu söylemeyeceğim! Keza meşhur “Olmak ya da olmamak” tiradı da, en iyisi mi bilemem, ama en değişik “çeviri”lerden biriyle aktarılmış – elbette “bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin” değil! Bunlar oyuna lezzet katan kurucu öğeler.

Tercümeden bahsedince, Onur Ünsal’a ayrı bir parantez açmak lazım. Oyunu hem tercüme etmiş hem de Hamlet’i canlandırmış ve her iki işin de altından kalkmayı başarmış. En Kısa Gecenin Rüyası’ndaki Lysander rolünü de çok beğenmiştim, bu oyunda da repliklerin kendi elinden çıktığını göstere göstere oynamış. Keza Ophelia (Kübra Kip) tercihi de çok isabetli olmuş.

Temsil daha uzunca bir süre daha devam edecek gibi görünüyor, Kadıköy Moda Sahnesi’nde.

Künye
Yazan: William Shakespeare
Çeviren: Onur Ünsal – Emre Adıyaman
Yöneten: Kemal Aydoğan
Sahne Tasarımı: Bengi Günay
Işık Tasarımı: İrfan Varlı
Afiş Tasarımı: Cem Dinlenmiş

Oyuncular
Hamlet: Onur Ünsal
Gertrude: Esra Kızıldoğan
Ophelia: Kübra Kip
Claudius: Murat Tüzün
Polonius, Osric: Timur Acar
Laertes, Guildenstern: Mert Şişmanlar
Horatio, Rosencrantz: Çağlar Yalçınkaya
Hayalet, Oyuncu Kral: Mert Şişmanlar
Oyuncu Kraliçe, Mezarcı: Alper Baytekin

Süre: 2 perde 120’