Hamza Hamzaoğlu 28 Kasım 2014’te Galatasaray’ın başına getirildi. Görevde dördüncü ayını doldurmaya giden hocanın karnesine bir göz atalım.

5 Pekiyi - Futbolcu ilişkileri: Ülke basınının maşallahı var biliyorsunuz bir hocayı gözüne kestirdi mi ağzından girer burnundan çıkar. Hemen her gün antrenmanda iki yıldız futbolcunun birbirine girdiği, futbolcuların hocaya cephe aldığı, gruplaşmalar olduğu, farklı gruptakilerin birbirine pas atmadığı haberleri basılır. Prandelli’nin kellesi alınmak itenmişti, o da buna yardım etti ve kapıyı gördü. Basın Hamzaoğlu’nu şimdilik seviyor, ancak o da pek fazla koz vermemek için elinden geleni yaptı. Daha göreve geldiği gün eline bırakılmış, dünya kupası yorumculuğundan kalan Sneijder bombası vardı. Krizin oluşmasına zerre mahal vermedi. Futbolcularla arası iyi görünüyor. Görüntüye de şimdilik inanmak istiyoruz.

4 İyi – Sistem istikrarı: Japonya’dan, İspanya’ya, Kenya’dan, Almanya’ya, değişmez bir futbol gerçeği var. Bir futbol takımının başarılı olması için en geri ve ileri ucundaki futbolcuları birleştiren kaleci, stoper ikilisi (4’lü defans olduğunu farzedersek), orta saha ikilisi ve forvetinin birbiriyle oynamaya alışmış, oyun planındaki rolünün farkına varmış ve aralarındaki iletişimi yüksek oyunculardan kurulu olması gerekiyor. Rotasyonu bir yönetim şekline dönüştüren hocalar da var elbet. Rafael Benitez bunların başında geliyor. Yönettiği tüm takımlarda 3 maç üst üste aynı 11’le sahaya çıktığı zor görülmüştür. Ama bu rotasyonun da bir sistemin dişlilerinin değişimi şeklinde olması tercih edileni. Hamza hocanın savunmadaki zorunlu değişikliklerden sıkıntısını sürekli belli etmesi de onun bu konuya önem verdiğini gösteriyor.

3 Orta – Alternatif Denemeler: Sol kanattaki Olcan ve Telles denemesi aslında kendi içinde bir mantığa oturtulduğunda anlaşılabilir. Sonuçta savunma yapabilen bir Olcan ve hücum yapabilen bir Telles Galatasaray’ın elini pratik anlamda rahatlatabilir. Ama bu iki oyuncu yer değişip asıl mevkilerinde oynasalar elbette getirileri daha fazla olacak. Telles’in yabancı sınırına takıldığı maçlarda Olcan’ın denenmesine lafımız yok, ancak geçtiğimiz pazar günü olduğu gibi sahada 4 yabancının bulunduğu karşılaşmalarda devşirme sol bek Olcan yerine, esas sol bek Alex Telles’in yerinde oynatılmamasının açıklamasını bulmak zor. Üstelik ikisi arasında an itibarı ile büyük bir form farkı da yok.

2 Geçer – Nedensellik ilişkisi: Hamzaoğlu’nun Abdullah Avcı’nın takımı ile 2-2 berabere kaldığı maçtan sonra, Yasin-Dzemaili değişikliğini oturttuğu mantık tam bir faciaydı bana göre. Seviyesi çok daha aşağıda olan Manisa maçında İsviçreli oyuncudan bir şeyler gördüğünü, Fenerbahçe maçında oyuna girmeyişi sonrasında bir de etraftan gelen sesleri dinlemek istediğini söyledi. Bu sesler kimden geldi ve tam olarak neyi tavsiye ediyordu bilemiyorum. Ocak ayında, antrenmanda 40 depar attığı için hazır olduğunu hisseden Burak Yılmaz’ı, 2-0 önde götürülen bir maçın sonunda, Burak’ın isteğini kıramadığı için takımı hala ondan mahrum. Bir teknik adam bu kadar kısa görev süresinde bu kadar fazla pişmanlık yaşamamalı.

1 Zayıf – Oyun için müdahaleler: Hocanın belki de şu ana kadar en çok eleştirildiği nokta oyunun seyrinde görülen ani değişikliklere gerekli önlemi alamaması, rakip teknik adamların hamlelerine cevap verememesi ve yaptığı-yapmadığı oyuncu değişiklikleri. Belki kenardaki ile sahadaki oyuncular arasında büyük bir kalite farkı yok, ancak Galatasaray takımı henüz 18 kişilik maç kadrosundaki her oyuncunun sahaya adım attığı andan itibaren birbirine yakın performans vereceği bir takıma dönüşmedi. Son 2 yıldır kazanma alışkanlığını süratli biçimde kaybetmiş ve kırılgan bir takımı gününde olduğu maçlarda mümkün olduğu kadar korumak gerekiyor. Bir de tabii oyuna müdahale eksiklikleri var. Takımın son haftalardaki itici güçlerinden birisi Yasin Öztekin’i oyundan almasını maç sonunda “çok da iyi gününde değildi” diye savunan bir adamın, gol atmasına rağmen kötü gününde olduğu ayan beyan belli olan bir Umut Bulut yerine Goran Pandev alternatifini hiç düşünmemesini açıklamak zor olabilir.