İstanbul’un kuzeyinin son uydu fotoğraflarını gördünüz mü? Ben gördüm ve ülke gündemini işgal eden konuların çoğu bir anlığına gözümde anlamsızlaştı. Hançer. Evet, sanki kentin son büyük yeşil alanlarından birine keskin bir hançer saplanmış, hançerin saplandığı yerden etrafa açık kahverengi bir sıvı yayılıyor. İstanbul’un uydu fotoğraflarına bakmak, can çekişen bir bedeni eli kolu bağlı izlemek gibi.

O yüzden bir köşeci için hayli albenili, çekici ve yoğun aktüel gündemi olabildiğince es geçip her birimizin bir hücresi olarak yer aldığı organizmanın can derdine düşmek istedim.

Çünkü Üçüncü Köprü inşaatının olduğu yerden hançeri saplayan el durmuyor, çevirdikçe çeviriyor, hançerin her dönüşüyle bulanık, kahverengi, zehirli sıvı yayılıyor.

Bölgenin şimdilik en büyük belası Üçüncü Köprü inşaatı. Şimdiye kadar kaç ağaç kesildi diye sormanın manası bile yok. Ben bu yazıyı yazarken devam ediyor. Siz bu yazıyı okurken devam ediyor. Gece ya da gündüz fark etmez, hangi işle uğraşıyorsanız uğraşın, orada ağaç kesimi o an sürüyor. 2 milyon 300 bin ila 3 milyon arasına ulaşana kadar da durmayacak. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın bildirdiği sayı bu. Hem de sayının bağlantı yolları inşaatlarını kapsayıp kapsamadığı net değil.

Melih Gökçek Twitter’dan 31 maddeyle Başbakan Yardımcı’sına saydırırken birkaç düzine titrek kavak ağacı gitti mesela.
Bülent Arınç partisinin belediye başkanını yolsuzlukla suçlarken bir futbol sahası büyüklüğünde kocayemiş çalılığı yok oluverdi muhtemelen.

Ihlamurlar, kızılağaçlar, gürgenler, çeşit çeşit meşe ağaçları, dişbudaklar, akçakesmeler...

Üstelik Kuzey Ormanları kentin su havzalarını ve suyun dağıtım yollarını da kapsıyor ve etkiliyor. Geçen pazar, Dünya Su Günü vesilesiyle bir Su Hakkı Raporu yayımlandı. Raporda, eğer su havzalarındaki mega projeler devam ederse doğal faktörlerle birlikte İstanbul için temiz ve erişilebilir suyun kısa bir süre sonra hayal olacağı söyleniyor. Tabii tehdit Anadolu’nun büyük bölümü için de geçerli.

Hançeri tutan el durmuyor demiştim. Gerçekten de durmuyor. Üçüncü Köprü, Kuzey Ormanları’nın başındaki tek bela değil. Yeni havalimanı ve Kanal İstanbul gibi iki ultra çılgın proje daha hazırda duruyor. Yalnız İstanbul da değil alarm veren. Beş yüzün üstünde hidroelektrik santral, onlarca termik santral, iki de nükleer santral projesi Türkiye’nin önünde.

“Benim derdim, bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir.” Mevzu bahis projelerin mimarı, şimdiki Cumhurbaşkanı’nın çok yakınlarda sarf ettiği söz. ‘Biz yönettiğimiz sürece kârdan başka derdimiz olmayacak’ demenin zarifçesi. Böyle bir zihnin elinden ilk kurtarılması gereken doğa değil de nedir?

İktidar kavgaları, gündelik siyasi sürtüşmeler, yolsuzluklarla kaybolan paralar... Giden canlar dışında her şey yerine konur. Ama söz konusu doğa olduğunda dönüşü imkânsız noktalar vardır. İnsanlığın henüz sıfırdan bir Kuzey Ormanları var edebilecek birikimi yok. Tehlikenin büyüklüğü de buradan kaynaklanıyor.

Biz bu büyük ve en kötüsü de dönüşü imkânsız doğa kıyımını hiç yaşanmıyor kabul edebilir, belki biraz da çaresiz hissettiğimiz için, görmezden gelmeye çalışabiliriz. Ama hançeri tutan elin kentle işi bittiğinde, burada kim kaldıysa, biz ya da çocuklarımız ya da torunlarımız, bir nefeslik temiz havaya, iki yudum suya ulaşmaktan başka dert taşıyamayacak.