Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Beştepe” ile “Çankaya” arasında uzunca bir süredir gerilim yaşandığı biliniyordu. “Havuz medyası” tersini söylese de, gazetelerde ve televizyon ekranlarında aylardır yazılıp söylenenler, “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” atasözünü doğrular nitelikteydi.

Böyleyken, hükümet cephesi “kriz yok, her şey yolunda” havasını pompalayıp duruyordu.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, tepedeki tepişmeyi kesin bir dille yalanlıyor; kulislerde konuşulanların gerçeği yansıtmadığını, “fitnecilere itibar edilmemesi gerektiğini” söylüyordu. AKP sözcüleri ise gazetecileri suçluyor, sonra da, “Buradan size ekmek çıkmaz!” diye meydan okuyorlardı…

Uzağa gitmeye gerek yok. Daha birkaç hafta önce Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la kimi konularda görüş ayrılığı yaşadığını dillendirenlere, “Aramızda milim fark yok!” diye yanıt vermemiş miydi?

O zaman sormak gerekiyor:

Madem bu kadar anlaşıyordunuz, aranızdan su sızmıyordu, her konuda et ve tırnak gibiydiniz, ne oldu da yalanlamalarınızın mürekkebi kurumadan, cebinizde istifa mektubuyla apar topar Kaçak Saray’ın yolunu tuttunuz?

•••

Şimdiye değin “Kol kırılır, yen içinde kalır” anlayışıyla, parti içi sorunları medya önünde konuşmamayı yeğlemişti Davutoğlu. Patronunu kızdırmamaya, onun suyunda gitmeye çok özen göstermiş, Saray’ın her buyruğunu itirazsız yerine getirmişti. RTE ile ters köşe olduğu zamanlarda ise hemen geri adım atmış, sözlerini tevil etmeye çalışmıştı.

Son zamanlarda iyiden iyiye “23 Nisan Başbakanı”na dönmüştü! Direnme gücü ve cesareti olmadığı için ipleri elden kaçırmış, “Çankaya’nınyetkisiz elemanı” konumuna düşmüştü. Bakanlar Kurulu, doğrudan Saray’ın komutasına girmişti artık...

Üstelik gizlisi saklısı da yoktu RTE’nin; dümdüz konuşuyordu:

“MİT ve Genelkurmay, Başbakanlığa bağlıdır ama Başkomutan benim!”

Daha ne demesi gerekiyordu?

Durum böylesine açıkken, Davutoğlu kendini kandırmaktan bir türlü vazgeçmedi.

Ferhan Şensoy’un “Ferhangi Şeyler” oyununda güncellenmiş bir sahne vardı. Anlatıcı (meddah), Davutoğlu için, “Herkes onun Başbakan olmadığını biliyor. Başbakan olduğuna ise bir tek kendisi inanıyor!” diyordu.

Davutoğlu’nun Başbakanlık yapamadığını sağır sultan bile duymuştu ama kendisi bunun ayırdında değildi.

O hâlâ bıktırıcı bir hamasetle “birlik” ve “uyum” masalları anlatıp duruyordu!

Şimdi kılıçlar çekildi. Pandora’nın Kutusu açıldı. Her ne kadar “Refiklerimin kalbini kırmam” dese de, pisliklerin ortalığa saçılacağı günler yakındır…

•••

Davutoğlu, bazen konuşmanın şehvetine kaptırıyor kendini! “Belagat” ve ”hamaset” gösterisi yaparken tökezliyor, anlamsız sözler ediyor…

Örnek mi?

Geçenlerde Mimar Sinan’ı anma toplantısında konuşurken, İstanbul’un tarihsel siluetini bozan yüksek binaları, gökdelenleri eleştirerek, “Bundan sonra İstanbul’a hançer gibi saplanan hiçbir eser yapılmayacak!” dedi.

“Hançer” gibi yapılara “eser” dendiğini de Ahmet Hoca’dan öğrendik!

Ama asıl hançer, 4 Mayıs’ta Davutoğlu’nun bağrına saplandı! Hem de biat ettiği, sözünden bir milim sapmamaya çalıştığı “ağabeyi” tarafından!

Saray, biletini kesmişti dava arkadaşının.

İşin acıklı yanı şu ki, ihanete uğrayıp koltuğundan edilmişken bile patronuna toz kondurmuyor, “Onun hukuku benim hukukum, ailesi benim ailemdir” diyordu.

RTE’nin böyle bağlıları oldukça sırtı kolay kolay yere gelmez.

AKP, siyasal bir partiden çok tarikat yapılanmasına benziyor.

Özledikleri “Başkanlık Sistemi”ni de, akıl hocaları Necip Fazıl Kısakürek, “Başyücelik Devleti” olarak tanımlıyor zaten.

İslamcılık temelinde oluşturacakları devlet düzeninde tüm yetkiler “Reis” ya da “Başyüce” dedikleri halife benzeri bir yarı-Tanrı’nın elinde olacak ve herkes ona kulluk edecek!

İslami yasaların yetmediği yerde, Başyüce’nin buyrukları devreye girecek ve “tamamlayıcı” bir işlev görecek. Bu düzende adalet de, hukuk da, ahlak da, din de, ordu da “tek adam”ın güdümüne girecek…

İşte AKP’nin “yerli, milli, Türk tipi” falan diyerek kurmayı tasarladığı düzen budur!

Ne ediyor RTE?

“Başkanlık sistemi bizim için yeni değil, geleneğimizde var.”

Tabii, onun “geleneğimizde var” dediği şeyin “Sultanlık” olduğunu bebeler bile biliyor!

Üstelik AKP müridi ve Erdoğan bağlısı olmayan herkes tehlikenin farkında…

Farkında olmayanlar, “sözde muhalefet” partilerinin başındaki aymazlar yalnızca!