Resmi Yarışma filmlerinin çoğu vasatın altında kalırken, Avusturyalı usta Michael Haneke, 2009’da ‘Beyaz Kurdele’ ve 2012’de ‘Amour’ ile iki Altın Palmiyeli nadir yönetmenler arasına girmişti. 5 yıl sonra, (ismi Hanekeseverler gülümsetecek) ‘Happy End-Mutlu Son’ ile Cannes’a dönen üstat, vasatın altında seyreden resmi yarışma filmlerinde en iyiler arasında

Haneke Üçüncü Altın’a doğru

Haneke’nin Cannes festivali serüveni neredeyse otuz yaşında. 1988 yılında ‘Yedinci Kıta’ ile Yönetmenlerin Onbeşi’ne seçilmesiyle başlayan yolculuk, 1997 yılında ‘Ölümcül Oyunlar’ ile Resmi Yarışmaya geçiş yapmıştı. O gün bugündür de Cannes’dan pek eli boş dönmedi. Fransa’nın yaşayan en büyük oyuncularından Jean-Louis Trintignant sinemaya veda etmiş, başrolünü oynadığı ‘Amour’da Haneke’nin hatırı için ekranlara dönmüştü. ‘Mutlu Son’da da bir kez daha Haneke için sinemaya dönen Trintignant’a, yönetmenin vazgeçilmez oyuncusu Isabelle Huppert, Matthieu Kassowitz, Toby Jones gibi ünlü oyuncular eşlik ediyor.

Fransa’nın kuzeyindeki Calais’de geçen filmde, kentin büyük burjuvazinin başkalarına kayıtsızlık, acımasızlık ve yabancılaşmasının izdüşümlerini anlatıyor. ‘Mutlu Son’ için “Etrafımızda tüm dünya seyrine devam ederken biz, körleşmiş olarak, tam ortasında duruyoruz” diyor Avusturyalı üstat. Şaşaalı zenginlik dekorlarının hemen dışına çıktığımızda, Fransa’nın kuzeyindeki gerçekler tokat gibi karşımıza çıkıyor: kaçak göçmenler vahşi ormanı. Filme adeta ‘Amour’da karısını aşk için öldürmüş 85’lik Georges (Trintignant)’un bir sonraki hali ile başlıyoruz. Artık beyninin bunama sinyallerinden yorulmuş, kendi de gitmek için çabalıyor. Kızı Anne (Huppert), ailenin inşaat şirketini yönetirken, ailenin yükleri altında ezilen başarısız oğlu Pierre’e (Franz Rogowski) büyük şantiyelerden birini emanet ediyor. İhmali yüzünden yaşanan iş kazasının sonuçlarından arınmak, suçluluk duygusunu yok etmek için beceriksizce uğraşıyor. Bunun için duvarın hemen ardındaki Afrikalı göçmenleri annesinin nişanına davet etmeye kadar gidiyor. Anne’ın kardeşi Thomas’nın (Kassowitz)—ve tabii Batı burjuvasinin—bencilliğini ve sevgisizliğini ilk evliliğinden 13 yaşındaki kızı Eve hatırlatıyor. Eve ise kendi dahil her şeye seyirci gibi duran, ancak bu kırılgan düzeni temelinden sarsacak aile bireyi.

‘Happy End’de Haneke acımasız Batı toplumu eleştirisine tam hız devam ediyor. Hanekeseverlerin kolayca tespit edeceği gibi, kendi filmografisine göndermelerle (‘Amour’dan, ‘Yedinci Kıta’ya, ‘Caché’den ‘Code Inconnu’ye) bezenmiş ‘Mutlu Son’ ismi, tıpkı ‘Funny Games’deki gibi tam bir çelişki içinde görünse de, Haneke’ye has gerilim tarzının devamı olmakla birlikte, film boyunca eklediği kara mizah ve hiciv en önemli yenilik. Üçüncü Altın Palmiye’yi alır mı bilemeyiz ama, bizce En İyi Yönetmen veya Büyük Ödül’e aday...

Baumbach Woody Allen’ın izinde
New York’lu yönetmen Noah Baumbach’ın ‘Meyerowitz Hikayeleri (Yeni ve Seçilmiş)’in basın gösterimi başlarken, Bong Joon-Ho’dan sonra yarışmadaki ikinci Netflix destekli film olarak tepki aldı, ancak ıslıklar azalmış, anlaşılan festival yorgunluğu ile protestocuların da hızı kesilmiş... Baumbach’ı 2005 yapımı ‘Mürekkep Balığı ve Balina’ ile tanımış ve sevmiştik. Ardından gelen ‘Frances Ha’(2012), ‘While we were young’(2014) ve Mistress America (2015) ile başarı çizgisini perçinleştiren Baumbach ilk kez Cannes’da yarışıyor.

‘Meyerowitz Hikayeleri’, zengin olduğu kadar başarılı performans sergileyen oyuncu kadrosuyla (Dustin Hoffman, Adam Sandler, Ben Stiller, Candice Bergen, Emma Thompson, Grace Van Patten) ve akıllı senaryosuyla rahat ve keyifle izlenen bir aile trajikomedisi. Yaşlanmakta olan önemli ama ünü biraz yıpranmış heykeltıraş baba Harold’un (Dustin Hoffman) iki ayrı kadından üç çocuğu vardır. İlk karısından Danny (Adam Sandler) ve Jean (Elisabet Marvel)’ı ve annelerini, Matthew’nun (Ben Stiller) annesi için terk eden Harold, ilk iki çocuğuna babalıkta zayıf kalmıştır. Ancak Harold komaya girince üç çocuk bir yandan yılların hesaplaşmasını yapar, bir yandan da ilk kez yakınlaşır. Baumbach’ın filmi büyük kitlelere hitap edecek klasik bir aile komedisi, ancak Frances Ha veya Mistress America kadar cüretkâr değil. New York’lu entelektüel çevrenin çeşitli nevrozlarının alasını Woody Allen yıllarca bizlere keyifle yaşattı. Baumbach Allen’in en yakın varisi gibi görünse de, yenilikten uzak ama keyifli ‘Meyerowitz Hikayeleri’nin ödül listesinde olması pek olası görünmüyor. Zira hatırlatalım, jüri başkanı Pedro Almodovar Netflix filmlerine ödül vermeye sıcak bakmadığını ilk gün ifade etmişti.