Rüzgâr gülü gibi esintiye göre yön değiştiren, eğilip bükülen bir siyasi anlayış popülizmin bataklığında debelenmeye mahkümdur. Türk siyasi hayatı bu açıdan gerçekten ibret verici hadiselerle doludur. Bir tarafta asil devlet adamları, bir tarafta da kırk takla atan şahsiyet fukaraları vardır”

Üsluptan tahmin edeceğiniz üzere, bu cümle öbeği Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından söylendi. “Rüzgar Gülü” derken kime gönderme yaptığını anlamak zor değil. Zaten fazla dolambaçlı gönderme yapmak Erdoğan’ın tercih ettiği bir şey değil.

Erdoğan Gül’e, Türkçesi: geldiler kapını çaldılar diye heveslendin. Bizden olmayanlar sana kıymet verdi diye havalara girdin, ama dikkat alırım façanı aşağı diyor.

Erdoğancılar da “Reis ne güzel azının payını verdi, helal olsun, diye alkış tutuyor.

AKP cenahında, hanidir kardeşlik hukuku, ahdi vefadan bahsedilir. Erdoğan’a kafa kaldıran her siyasi de ahde vefaya ihanet, kardeşlik hukukuna ihanet ile suçlanır.

Ne var ki adını doğru koymak lazım. Ortada ahde vefa veya kardeşlik hukuku falan yoktur. Bir hukuk vardır, o da Erdoğan hukuku. Mesele Erdoğan’a ihanet meselesidir, yoksa ne ahd vardır ne de vefa.

Bu camiada bir tek kişi fikrini değiştirebilir, bir tek kişi yeni bir hareket başlatabilir; bir tek kişi demokrasi bağışlayabilir, bir tek kişi hak verebilir, verdiği gibi de alabilir. O, her şeye muktedirdir. Bu anlayış böyledir. Bu çerçeveye her itiraz, hatta her sorgulama, ihanettir. Bunun rasyonel ya da insancıl bir tarafı yoktur.

Ortaya çıkmış ve sosyolojik olarak galip olmuş bu paradigmadan beslenen ilişkiler ağına, hiç bir prensipler bütünü alternatif oluşturamayacaktır. Çünkü ortada karşı çıkılacak bir kural, ya da yasalar bütünü yoktur. Tek kişi, tek kişicili ve tek kişiye tapınma vardır.

Eğer 24 Haziran’da bir tür yarıştan söz edilecekse, koşulları ve adaleti elbette son derece tartışmalı, her şeyin. Ve herkesin üzerinde algılanan bir kişinin karşısında ilkeler, prensipler, manifestolar duramaz. Zira bu yarı tanrı kişi, ne ilke tanır ne manifesto. ilkesi de manifestosu da saat saat değişebilir ve onu adeta gözü körleşmiş âşık gibi takip eden milyonlar ne bu manevraları ne de aslında özünde bu ilkesizliği umursar.

Yarı Tanrı lider ancak başka bir Yarı Tanrı kişilik ile yarışabilir. Dolayısıyla 24 Haziran aslında ilkeler, prensipler falan değil, kişiler ve kişilikler arası bir yarış olmaya mahkümdur.